“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran: 85.)

'Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.' (Âl-i İmran: 85.)

Bidat ve dalalet fırkalarının, küresel küfür ve işgal projeleriyle bütünleşerek nasıl yüce dinimiz İslam'ı hedef aldıklarını anlatmaya devam ediyoruz.

Bu yazımızda ele alacağımız Bahaîlik, geçen hafta anlattığımız Babîlik fırkasının devamı olarak ortaya çıkmış; İslam'ı hedef alan küresel projelerle görüş, gaye, hedef ve eylem birliği içinde, İslam'a alternatif batıl bir din telakkisine dönüştürülmüştür.

I- BAHÂÎLİĞİN KURULUŞU VE TARİHÇESİ

Babîliğin devamı sayılan Bahaîliğin kurucusu, 'Bahaullah' adıyla tanınan Mirza Hüseyin Ali'dir. 1817'de İran'da dünyaya gelmiştir.

Mirza Hüseyin Ali, 1844 yılında Babîlik görüşlerini benimsemiş, 1863'te Bab Muhammed Ali'nin ölümünün ardından, onun sağlığında geleceğini haber verdiği Mehdî olduğunu iddia etmiş, böylece Bahaîlik hareketini başlatmıştır.

Babîlik gibi Bahaîliğin çıkış noktasında da, Şiilikteki beklenen kayıp Mehdî anlayışının olduğunun burada tekrar altını çizmek isteriz.

Bahaullah; Mehdîlik iddiası ve diğer fitne fesat içeren iddiaları sebebiyle içinde İstanbul ve Edirne'nin de bulunduğu pek çok yere sürgüne gönderilmiştir. Edirne'den sonraki sürgün yerleri olan Akka'da, Babîler'i 'Bahaî' adı altında kendi etrafında toplamayı başarmıştır.

Bahaullah, 1871 - 1874 yılları arasında, el-Akdes'i yazarak, bunun Bahaîlerin kutsal kitabı olduğunu iddia etti.

'Kur'an-ı Kerîm'in üslûbunu son derece kötü ve beceriksiz bir tarzda taklit etmek suretiyle yazdığı bu eserinde, daha önceki mukaddes kitapların insanlığın ihtiyacına cevap veremedikleri için bu kitapla neshedildiklerini ileri sürmüştür.'[i]

Şu korkunç çelişkiye bakınız ki, Kur'an'ın hükümlerinin kaldırıldığını iddia eden bu mahut adam, Kur'an'ı taklit etmek suretiyle güya kutsal kitap yazıp insanları kandırmaya çalışmaktadır. Değerlendirme bahsinde bu hususlara tekrar temas edeceğiz.

'Ayrıca kendisine Arapça ve Farsça olarak vahyedildiğini iddia ettiği on dokuz sûreden ibaret Kelimat-ı Meknûne, İbnü'ẓ-ẓiʾb, Ṭarazat, Kelimat-ı Firdevsiyye, İşraḳāt ve Tecelliyat gibi eser ve risaleleri vardır. Bunlardan ilki Bahaullah'ın Levhleri adıyla 1974'te, ikincisi ise Kurdunoğlu başlığıyla 1976'da Mecdi İnan tarafından Türkçeye çevrilmiştir.'

Kendinde Kur'an-ı Kerim'in hükümlerini bile neshettiğini iddia edecek, sözde bir kutsal kitap yazma cüreti bulabilen böyle hadsiz bir kişinin kitaplarının Türkçeye çevrilmesi, büyük bir nasipsizlik olarak son derece ibret vericidir.

Bahaullah'ın 1892'de Akka'da ölmesinden sonra, büyük oğlu Abbas Efendi, 'Abdülbaha' adıyla onun yerine geçti. Abdülbaha zamanında Bahaîlik daha çok yayılma imkanı buldu.

'Abdülbaha, 1908'de Meşrutiyet'in ilanı üzerine tamamen serbest kalan Bahaîliğin kısa sürede Mısır, Avrupa ve Amerika'ya nüfuz etmesine çalışmış ve bu iş için buralara seyahatler yapmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında Bahaîliğin ana merkezi olarak seçilen İsrail'deki Hayfa şehri ve civarında, İngilizler lehine gösterdiği gayret ve faaliyetlerinden dolayı, Hayfa'da 27 Nisan 1920'de İngiliz hükümeti tarafından 'şövalyelik' rütbesiyle mükafatlandırılmıştır.'

Bu satırlarda verilen bilgilere göre, Bahaîliğin merkezinin İsrail'deki Hayfa şehri olması ve Bahaî liderinin İngiltere tarafından 'şövalyelik' rütbesiyle mükafatlandırılması, basiret sahibi her Müslümanın Bahaîiğin maksat ve gayesini ve de İslam için teşkil ettiği tehlikeyi anlaması için kafidir. Bu hususu son değerlendirmemizde tekrar ele alacağız.

Abbas Efendi'nin 1921'de vefat etmesiyle Bahaîlik fırkasının liderliğini torunu Şevki Efendi üstlendi.

1957'de onun da vefat etmesinden sonra Bahaîlik bir süre başsız kaldı.

1963 yılında bugünkü İsrail'de bulunan Hayfa'da kurulan ve üyeleri 5 yılda bir değişen Umumi Adalet Evi, günümüzde Bahaîlerin en yüksek idari mercii haline geldi.

Esasen bir bidat ve dalalet fırkası olarak ortaya çıkan Bahaîlik, 20. yüzyılın başlarında bu vasfından da uzaklaşarak müstakil bir din olduğunu ilan etti.

II- BAHÂÎLİĞİN GÖRÜŞ ve İDDİALARI

Kısaca tarihçesini anlatmaya çalıştığımız Bahaîliğin görüş ve iddialarından bazıları şunlardır:

- Yukarıda ifade edildiği üzere Babîliğin kurucusu olan Muhammed Ali adlı şahıs, ölmeden önce, kendisinden sonra Mehdî'nin ortaya çıkacağını (!)) haber vermiş; Bahaullah Mirza Ali Hüseyin de, geleceği haber verilen o Mehdî'nin kendisi olduğunu iddia etmiştir.

Elbette ki onun bu iddiası hiçbir delile dayanmamaktadır. Nitekim Babîliği anlattığımız yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, Şiilikte tarif edilen Mehdî hakkında Kitap ve Sünnet'te hiçbir delil bulunmamaktadır. Bu tür boş, batıl ve mesnetsiz iddiaların hakikat karşısında hiçbir manası ve bağlayıcılığı yoktur.

- Keza, Bahaullah tarafından yazılan ve Bahaîlik hareketinin kutsal kitabı kabul edilen el- Akdes'in 'kutsal kitap' şeklinde tanımlanması da batıl ve boş bir hezeyandır. Zira kutsal kitap göndermek ancak Allah'ın yetkisindedir ve zaten son peygamber Hz. Muhammed'e (s.a.v.) indirilen Kur'an-ı Kerim, kıyamete kadar geçerli tek mukaddes kitaptır.

Aciz ve cahil olan insanoğlunun, yazdığı bir kitaba mukaddeslik izafe etmesi, ilahlık iddiasında bulunmak manasına gelir; asla kabul edilemez. Akıl sahipleri nezdinde böyle bir fecaatin hiçbir geçerliliği yoktur.

Bahaîlikte Allah'ın bütünüyle bilinemeyeceği, insan iradesinin ötesinde bir varlık olduğu ifade edilir. Son derece demagojik olan bu ifade izaha muhtaçtır. Şöyle ki, elbette ki Allah zatıyla, sıfatıyla insanların sınırlı ve cüce akılları tarafından bilinemez, kavranamaz. Allahu Teala akla hayale gelen her türlü benzetme, telakki ve iddianın ötesinde, noksan sıfatlardan münezzeh, kemal sıfatlarla muttasıftır. Bu konuda Şûra 11. ve İhlas 4. ayetler delil teşkil eder.

Bununla beraber Kur'an ve Sünnet'te, Allah'ın biz kullar tarafından nasıl bilineceği, nasıl tanınacağı konusunda yeterli delil mevcuttur. Bu da akaid kitaplarımızda ortaya konmuştur. Bu yönüyle Allah'ı bilmek, doğru olarak tanımak mümkündür. Allah'ı bilip tanıyan hiçbir kimse de Bahaîliğin yanlışlarına kapılmaz.

Bu meyanda Allah'ı hatasız tanımak için ehl-i sünnet ölçülerine göre düşünmek ve hareket etmek şarttır.

-Yine Bahaîler nebi ve resullerin, güneşin aynada tecelli etmesi gibi, Allah'ın zuhuru olduğunu iddia ederler. Bu iddia gereğince de peygamberlerin beşerî ve ilahî olmak üzere iki yönleri olduğunu söylerler. Bu yaklaşım da İslam akaidine göre şirk ve küfürdür. Zira peygamberler Allah'tan vahiy almakla birlikte, birer beşerdirler. Hz. İsa'nın (a.s.) Hıristiyanlar tarafından -haşa- Allah'ın oğlu diye vasfedilmesi gibi bir telakki, açık şirktir. Peygamberler Allah'ın has kulları ve elçileridirler. Nitekim İslam'ın temeli olan kelime-yi şehadet, 'Hz. Muhammed Allah'ın kulu ve resulüdür' mesajıyla bunu apaçık ifade etmektedir. Peygamberlere bunun ötesinde bir kutsallık izafe etmek, tevhid akaidine göre şirktir.

'Bahaîler'e göre Hz. Âdem'den bu yana gelip geçmiş bütün nebîler ve resuller, sadece 'Tanrı zuhuru' olan Baha'yı müjdelemek için gönderilmişlerdir, çünkü o bütün dinlerin sözünü ettiği 'mev'ûd'dur (geleceği müjdelenen). Ayrıca bütün dinler sadece Baha'nın görüşleri ve zuhuru için birer başlangıç olarak gönderilmişlerdir; hepsi de noksandır ve ancak Baha'nın gelişiyle tamamlanmıştır. Ondan sonra da peygamberler gelecektir. Ancak Baha'dan sonraki Tanrı zuhuru 1000 yıldan önce olmayacaktır…'

Şüphesiz ki katıksız şirk ve küfür olan bu iddiaların da ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Bunlar hiçbir mesnedi olmayan, tamamen heva-yı hevesle ortaya atılmış hezeyanlardır.

Şu büyük gerçeği tekrar hatırlatalım: Hz. Peygamber (s.a.v.) son peygamber olup kıyamete kadar başka bir peygamber gönderilmeyecektir. Kur'an'da bu apaçık haber verilmektedir:

'Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve nebîlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.' (Ahzab: 40.)

- Bahaîler bunca küfür ve şirk iddialarına, ahireti, cenneti cehennemi inkarı da eklerler. Buna şaşılmaz. Zira kendini ilah yerine koyan, Kur'an'ı ve Hz. Peygamberi (s.a.v.) inkar eden, kutsal kitap yazdığını söyleyen bir sapkının 'hesap verme yeri' olan ahireti kabul etmesi, cennetin mükafat cehennemin azap yeri olduğuna inanması, helake sürüklendiğini itiraf etmesi anlamına geleceğinden; bunların inkarı, bu menfur iddia sahibi açısından tek çıkar yoldur.

Burada, önceleri 'bidat ve dalalet fırkası' olarak ortaya çıkan bir hareketin liderinin, nasıl da Firavun gibi ilahlık iddia etme noktasına geldiğini ibretle görmekteyiz. Basiret ehli İslam ulemasının 'Nefis ve hevanın, kendisine uyulduğunda işi, son raddede ilahlık iddiasına kadar vardırabileceği' şeklindeki tespitlerinin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu burada bir kere daha müşahede ediyoruz. Nitekim ulemanın bu tespiti şu ayet-i kerimeye dayanmaktadır:

'Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah'ın; (halini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala düşünüp ibret almayacak mısınız?' (Casiye: 23.)

Nitekim İslamî kaynaklarda Allah'ın, kendisine ortak koşulan putlar içinde en çok buğzettiğinin 'nefis ve heva' olduğu haber verilmektedir.

- Bahaîlerin ibadet anlayışları da İslam'daki ibadetlerin saptırılması şeklinde ortaya çıkmaktadır.

Bazı örnekler verelim:

Bahaîler namazın sabah, öğlen ve akşam tanrıyı anmaktan ibaret olduğunu söylerler. Bu, Kur'an'daki namazla ilgili yüze yakın ayetin açıkça saptırılmasıdır, tahrifattır. Ve maksatlı yapılmaktadır. Zaten Kur'an'ın hükmünün kaldırıldığının iddia edilmesinden sonra namazın saptırılması pek de şaşılacak bir durum değildir.

Keza Bahaîlikte oruç da saptırılarak, Ramazan orucu değil de, 2 - 21 Mart arasında 19 gün tutulan bir oruç gündem edilir.19 rakamının kutsal kabul edilmesi yönündeki inanç, Babîlikte olduğu gibi Bahaîlikte de mevcuttur.

Hac yalnız erkeklere ve malî durumu müsait olanlara farzdır. Ne var ki bu hac, ya Bab Mirza'nın Şîraz'daki evine yahut Bahaullah'ın Bağdat'ta ikamet ettiği eve yapılır. Belli zamanı ve merasimi yoktur.

Zekat malın beşte birinden vergi olarak alınır. Bunun yanı sıra 'hakkullah' denilerek gelirin yüzde 19'u da alınır. Bütün bunların, sırf Kur'an'daki emirlere nazire olsun diye maksatlı olarak uygulamaya konduğu ortadadır.

Bahaîlerin ibadet anlayışı çerçevesinde mühim kabul ettikleri bir husus da, Bahaullahın dua ve sözlerini sabah akşam okumanın da ibadet olduğunu ve bunun her Bahaîye vacip olduğunu söylemeleridir. Şüphesiz bu da Bahaullah denen şahsın ilahlaştırılmasının bir tezahürüdür.

Yine onlara göre cihad yasaktır. Kur'an'da pek çok ayetle sabit olan, küfre karşı hak ve hakikatin savunma anlamındaki bu yüce ibadetin, dini tahrifata uğratan Bahaîlik tarafından inkar edilmesi, bu sapkın zihniyetin hak ve hakikati müdafaa diye bir derdinin olmadığını gösterir.

Bahaîliğin ahlakî ve içtimaî esasları, Bahaullah'ın oğlu Abdülbaha (Abbas Efendi) tarafından on iki başlık altında toplanmıştır. Bunlardan biri de (3. Madde) 'bütün dinlerin birliği' ilkesidir.

Tam da burada okuyucularımıza, önceki yazılarımızda dikkat çektiğimiz küresel küfür ve işgal projelerinden biri olan 'tevhid-i edyan'ı, yani 'dinlerin birliği' projesini hatırlatalım. Buradan da anlaşılacağı gibi söz konusu bu projeler arasında hep hedef ve gaye birliği vardır.

Gelecek yazımızda ele alacağımız üzere, Bahaîlik dünya çapında coğrafî olarak geniş mekanlara yayılmış olsa da sayısal olarak fazla bir kemiyet ifade etmez. Ama buna rağmen dünya kamuoyunda küresel küfür ve işgal projeleriyle birlikte yürüyen batıl bir din telakkisi anlamında kendisini duyurabilmiştir.

Bir bidat ve dalalet fırkası olarak ortaya çıkan bu fırka, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, 20. Asrın başlarında söylemini 'müstakil bir din' olma yönünde değiştirmiştir.

Bu haliyle Bahaîlik İslam karşısındaki muhalefetiyle, oryantalistler tarafından ortaya konan İslam'ı yok etmeye matuf projeleri bile sollayacak bir küfür ve şirk hareketi haline gelmiştir.

Gelecek yazımızda Bahaîliğin günümüzdeki durumunu, etkisini ve küresel projelerle olan ittifakını anlatmaya çalışacağız.

[i] https://islamansiklopedisi.org.tr/bahailik

Makaledeki bundan sonraki alıntılar ve Bahaîliğe dair verilen bilgiler de aynı sitedendir.