“Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, münezzehtir.” (Zümer: 67.)

Bizi takip edenler bilir ki, haftalardır Ayasofya, Kariye ve benzeri diğer dinlerarası diyalog camilerindeki teslis / şirk sembolleri sebebiyle Müslüman milletimizin ebedî hayatının nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.

Bu yazımızda yine aynı konuyu “Allah’ı bilme ve tanıma” eksenli olarak ve de Kuran’ın ısrarla dikkat çektiği “tevhid” zaviyesinden değerlendireceğiz.

I- “Allah’ın Kadrini Hakkıyla Takdir Etme” Mükellefiyetimiz

Kuran ve Sünnete istinat ederek tanzim edilmiş “akaid” kitaplarımıza baktığımızda şunu görürüz:

Altı iman esasının merkezinde “Allah’a iman” vardır. Diğer beş esas, Allah’a imanı teyit, tasdik ve takviye etmektedir. Bunlar kemal noktada gerçekleştiğinde, Allah’a iman da hakiki manada gerçekleşmiş olur.

İmanda hâkim olan ana unsur, Allah’ı bir bilme, doğru tanıma, başka bir ifadeyle “marifetullah”tır. Bütün kâinat, hayat, insan, cin ve diğer mahlûkat, marifetullahın delili, ispatı ve şahidi durumundadır.

Âlemde en büyük hakikat, Allah’ın varlığı, birliği, esması, ef’ali ve tecellileridir.  Bu, akaid kitaplarında şöyle ifade edilir:

“Allah vardır, birdir, O’ndan başka ilah yoktur. O’nun eşi, benzeri, dengi, ortağı yoktur. O, her türlü noksanlıktan münezzehtir, kemal sıfatlarla muttasıftır. Akla hayale gelebilecek her türlü tasavvurdan uzaktır.”

Buradan iki sonuç çıkmaktadır:

Kul;

- Tevhidi tasdik ederek Cenâb-ı Hakk’ı şanına layık şekilde yüceltmelidir.

- Tevhide ters düşen şirkten, küfürden ve her türlü batıl telakkiden uzak durmalıdır.

Kuran-ı Kerim’de en yoğun işlenen konu, Allah’ın birliği ve bunun varlık âlemindeki tezahürleridir. En sert şekilde reddedilen şey de, şirk ve küfür hezeyanlarıdır. Evet, Kuran’ın en hâkim mesajı budur.

Bu bize, İslam’da / Kuran’da en mühim konunun “Allah’ın kadrini hakkıyla takdir etmek” olduğunu gösterir. Ehl-i iman olarak hepimizin en başta gelen mükellefiyeti budur. Kuran-ı Kerim’de bu gerçeğe şöyle işaret edilir:

“Allah’ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O’nun elindedir. Gökler de O’nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, münezzehtir.” (Zümer: 67.)

Dikkat edilirse ayette “Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemeyişin” önündeki engel olarak, Allah’a ortak koşulan şirk unsurlarına işaret edilmektedir.  

Bu hususta tam bir teyakkuz halinde olmak; Allah’ın kadrini hakkıyla takdir etmek, her türlü şirk ve küfürden uzak durmak, yani sahih imanı korumak adına; bize kalkan görevi yapacak bazı sıfat ve ameller vardır.  

Bu yazımızdan itibaren bunlardan üçünü kısa da olsa anlatmaya çalışacağız:

- Allah’ı noksanlıktan tenzih etmek,

- Onu şanına yakışır şekilde tesbih etmek,

- Onu zikretmek

Açıklandığında görülecektir ki, “tenzih”, “tesbih” ve “zikir” dediğimiz bu üç kavram her türlü şirk ve küfrün önünü kesmekte, adeta şirk ve küfre karşı kalkan görevi yapmaktadır. Birer mümin olarak bu kavramları ne kadar iyi anlarsak, imanımıza yönelik her türlü tehlike karşısında o kadar güçlü bir zırha bürünmüş oluruz.

İlkiyle başlayalım:

II- Allah’ı Noksanlıktan Tenzih ve Şanına Yakışır Şekilde Tevhid Etmek

Şirke karşı bir kalkan yahut zırh oluşturmak için, Kuran’ın bizden sımsıkı yapışmamızı istediği kavramlardan biri, Allah’ı tevhid etmek ve onu noksan sıfatlardan tenzih etmektir.

Tevhid “Allah’ın zatında, sıfatlarında, mabud oluşunda bir ve tek olduğunu zihin ve kalp yoluyla kabul etmek” demektir.[1]

Tevhid, İslam’ın temeli olan kelime-yi şehadet veya kelime-yi tevhidin vurgu yaptığı en temel kavramdır.

Tenzih ise tevhidi takviye etmek, güçlendirmek, muhalif bütün unsurlardan uzak tutmaktır. “Allah’ın yaratılmışlık özelliklerinden arınmış olduğuna inanıp bunu ifade etmek”tir.[2]

Bu münasebetle “tenzih”i mana ve mahiyetiyle biraz daha yakından anlamaya çalışalım:

“Sözlükte “her türlü kötü ve nâhoş şeyden uzak olmak” anlamındaki nezâhet kökünden türeyen tenzîh “kusur ve ayıplardan uzaklaştırmak” demektir. Terim olarak “zât-ı ilâhiyyenin âcizlik, eksiklik ve yaratılmışlık özelliklerinden arınmış olduğunu benimseyip ifade etme” şeklinde tarif edilir… Tenzih, ulûhiyyet makamıyla bağdaşmayan anlam ve kavramları (nitelikleri) O’ndan nefyetmek veya uzaklaştırmak, bir anlamda Allah’ın ne olmadığını belirtmektir.”

Rabbimizin adını anarken kullandığımız “Teâlâ” kelimesi ile Kuran’da pek çok yerde geçen “tebâreke” kavramları “mahlûkat /yaratılmışlık üstü” mesajı vermesi açısından tenzihin farklı ifade biçimleridir.

Bilindiği gibi Allahu Teâlâ’nın “sübûtî” ve “tenzihî / selbî” sıfatları vardır.

Bir mefhumun Allah’a nispeti olumlu ise ona sübûtî sıfat denir. Allah’ın her şeyi bilmesi; her şeyi işitmesi; her şeyi görmesi gibi…

Allah’a nispet edilemeyecek vasıfları ifade etmek için de “tenzihî / selbî sıfatlar” ifadesi kullanılır. Bu sıfatlardan Kuran’da haber verilen bazıları şunlardır:

“O’nu ne uyuklama tutabilir ne de uyku.” (Bakara:253)

“O (yaratıkları) besleyendir ve (kendisi) beslenmeye ihtiyacı olmayandır.” (En’âm:14)

“Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.” (Bakara: 74)

“Allah kullarına asla zulmedici değildir.” (Âl-i İmrân: 182)

“O, yaptığından dolayı sorgulanamaz, fakat onlar sorgulanırlar.” (Enbiya: 23)

“Allah hükmeder. O’nun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur…” (Ra’d: 41)

“Ne göklerde ne de yerde Allah’ı âciz bırakacak hiçbir şey yoktur…” (Fâtır: 44)

“Allah verdiği sözden asla dönmez.” (Bakara: 80)

İhlas Suresi de bütünüyle tevhidî ve tenzihî mahiyet taşır. Mealen şöyledir:

“De ki: O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey O’na muhtaçtır, O hiçbir şeye muhtaç değildir.) Doğurmamıştır ve doğrulmamıştır. Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir.”

         Özellikle son, yani 4. ayet konumuz açısından çok mühimdir. Ahmet Tekin’in tefsirî mealinde bu ayet şöyle çevrilmiştir:

“Zâtında, sıfatlarında, fiillerinde, O’na denk, eş ve benzer olabilecek hiçbir varlık mevcut değildir.”

         Kuran-ı Kerim’de tenzihin en vurucu ve en kısa bir başka ifadesi de Şûrâ Suresi 11. Ayetteki “leyse kemislihi şey’un / O’na benzer hiçbir şey yoktur” cümlesidir.

Ve yine En’am Suresindeki şu ayet de aynı istikamettedir:

“Lâ şerîke lehü / O’nun hiçbir ortağı yoktur…” (En’âm: 163)

Kur’ân-ı Kerîm’de 100’den fazla yerde yer alan “ilâh” kelimesi, nefiy edatı veya ifadesiyle, yani “lâ ilâhe illâ hû” denmek suretiyle Cenâb-ı Hakk’ı şeriki / ortağı bulunmaktan tenzih etmektedir. Keza aynı hikmete binaen 150’den fazla yerde de şirk tehlikesine vurgu yapılmaktadır. Bu durum bize tenzihin kişiyi şirkten uzaklaştırarak tevhide yönlendirdiğini göstermektedir.

Esmâ-i Hüsnâ içinde tenzih niteliğiyle öne çıkan isimler ise şunlardır:

Evvel, Âhir, Bâkî, Alî, Celîl, Mâcid, Mecîd, Vâhid, Zü’l-celâl [3]

“Tenzihî (selbî) sıfatlar sayılamayacak kadar çoktur. Ne kadar âcizlik, eksiklik ve yaratılmışlık özelliği varsa o kadar tenzih konusu mevcuttur. Ancak eğitim ve öğretimde kolaylık sağlamak, yazılacak eserlerin planı konusunda bir bütünlük oluşturmak amacıyla, kelâm âlimleri bunlar arasından altı temel konu seçmiştir:

- Vücûd “yokluğu düşünülmemek”,

- Kıdem “varlığının başlangıcı olmamak”,

- Bekâ “varlığının sonu olmamak”,

- Muhâlefetün li’l-havâdis “yaratılmışlara benzememek”,

- Kıyâm bi-nefsihî “varlığı için başkasına ihtiyaç duymamak”,

- Vahdâniyyet “(bir olmak) şeriki bulunmamak.”

Bütün bu gerçeklerden şunu anlıyoruz:

Tenzih; tevhidi anlamak ve halis bir imana sahip olmak için, her müminin kuvvetle sarılması gereken hususlardan biridir. Bir nevi tevhidin zırhı hükmündedir. Şirk ise imanı ortadan kaldıran en büyük tehlike ve en büyük zulümdür.

Bu münasebetle bahis konumuza dönerek ifade edelim ki, Allah’ın evi olan mescidlerde Allah’tan başkasının adının anılması veya diğer muharref yahut beşerî dinlere göre ayin ve ritüeller icra edilmesi, açık ve net mescidlerimizi şirke bulamak demektir; tenzih esasına taban tabana zıttır.  

Mescidlerde taşımamız gereken hassasiyeti mealen şu ayetten anlayabiliriz:

“… Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O’na yalvarın / ibadet edin. Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O’na) döneceksiniz.” (A’râf: 29)

Bu ayetin mesajı da dikkate alındığında, bir müminin mescidlerimizdeki söz konusu bu uygulamaları normal görmesi veyahut da bunlara kayıtsız kalması mümkün değildir. İslam’daki tenzih prensibi, buna hiçbir şekilde ruhsat tanımamaktadır.

Gelecek yazımızda şirke karşı ikinci bir kalkan hükmünde olan “tesbih” kavramının önemini izah etmeye çalışacağız.


[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/tevhid

[2] https://islamansiklopedisi.org.tr/tenzih

Yazıda, müteakip bütün alıntılar aynı kaynaktandır.

[3] Aynı yer.