“ZevklerI ve hevesleri uğuruna küçük bedenlerden vazgeçenler ebeveyn değil, enayidir.”
Dünya, masumiyetin en saf haliyle temsil edildiği çocuklarla dolu. Her biri, geleceğin umutları, hayallerin taşıyıcıları. Ancak, maalesef bu küçük bedenler, zaman zaman acımasız gerçeklerin kurbanı oluyor. Narin gibi çocukların hayatlarının sona ermesi, sadece bireysel bir trajedi değil; aynı zamanda toplumsal bir çöküşün, bir sistemin iflasının yansımasıdır. Bu durum, toplumun ruh halini, değerlerini ve insan ilişkilerini sorgulama gerekliliğini doğuruyor.
Sosyolojik açıdan baktığımızda, çocukların öldürülmesi, toplumsal yapının ne denli zayıfladığını ve insanlığın ne denli bir karanlığa sürüklendiğini gözler önüne seriyor. Çocukların güvenliği, toplumun temel taşlarından biridir. Ancak, bir çocuğun hayatının sona ermesi, yalnızca onun bireysel hikayesini değil, aynı zamanda o toplumu oluşturan tüm bireylerin ruh halini, moralini ve geleceğe olan inancını sarsar. Bu kayıplar, toplumun vicdanında derin yaralar açar; adaletin, sevginin ve korumanın eksikliği, her bireyi etkileyen bir travmaya dönüşür.
Evet! Narin gitti derdi bize kaldı. Kalacakta!
Hayat, bazen en masum kalpleri bile koruyamaz. Narin, sadece sekiz yaşında bir çocuktu. Gözleri, gökyüzünün en derin mavisini taşıyor, gülüşü ise baharın taptaze çiçekleri gibi içimizi ısıtıyordu. O, hayat dolu bir çocuktu; hayalleri, umutları ve geleceğe dair beklentileri vardı. Ancak, bir gün her şey bir anda sona erdi.
Narin’in hayatı, bir karabasan gibi aniden sona erdi. Onun masumiyetine ve neşesine son veren eller, insanoğlunun en karanlık yüzünü gözler önüne serdi. Bir çiçek gibi açmaya yüz tutmuşken, bir anda soldu. Narin’in gidişi, akrabalarını değil ama tüm toplum için bir kayıptı. Onun yokluğu, kalplerin en derin köşelerine işlemiş bir yara bıraktı. Yakınları dedim ama neysee.. neredeyse bütün kasaba bir olup Narin’e kıymışlar.
Her gün, Narin’in oyun oynadığı parkta çocukların kahkahaları yankılanıyor. Ama artık o kahkahaların arasında bir hüzün var; bir eksiklik, bir boşluk… Herkes gülümsemeye çalışıyor ama arka planda Narin’in sesi yankılanıyor. “Ben de burada olabilirdim,” diyor sanki. Oynadığı, koştuğu, hayaller kurduğu yerlerdeki sessizlik, kalplerdeki acıyı daha da derinleştiriyor.
Narin’in hikayesi, sadece bir kayıp değil, aynı zamanda bir çağrı. Masum çocukların korunması, ailelerin güven içinde yaşamaları için bir uyanış. Bu trajedi, insanların vicdanlarına bir darbe indirmeli; her birimizi düşündürmeli. Narin gibi çocukların hayalleri, sadece birer hayal olmamalı. Onların geleceği, hepimizin sorumluluğudur.
Narin’in gidişi, bizlere bir şey hatırlatıyor: Hayat ne kadar kıymetli, insanların birbirine olan sevgisi ne kadar önemli. Sevgiyle büyütülen bir çocuk, dünyayı değiştirebilir. Ancak, bu dünyada adaletin, sevginin ve korumanın hâkim olması gerekiyor. Narin’in anısı, bu mücadelede bir ilham kaynağı olmalı.
Onun için adalet, onun için bir ses olmalıyız. Narin’in gözlerinde parlayan umut, bizim için bir görev. Unutmayalım ki, her çocuk bir gelecektir. Narin’in gidişi, bir daha asla yaşanmamalı. Masumiyetin korunması, hepimizin elinde. Narin, senin gülüşün asla unutulmayacak. Senin için savaşacağız.