HAYATINI bu kavram üzerinde inşa etmişti.
Kimin neye ihtiyacı olursa olsun ilk gelen ve bir işin ucundan tutan kendisi olurdu.
Elbirliği ile hareket etmenin bilincine erişen bu, gün görmüş kişi eylemleriyle herkese açık bir örneklik sergiliyordu.
İşin şamatasında değildi.
Reklama da yüz vermezdi.
Yaptığıyla öğündüğü, bunu daha sonra hangi vesileyle olursa olsun dile getirdiği hiç görülmüş değildi.
Kendisini birliğe, beraberliğe adamıştı ama işin lafında değil eylem tarafındaydı.
…
YALNIZ muhabbet sırasında sanki elinde olmayan bir yakınma şeklinde ama kendisine yönelik bir hayıflanma veya sitem cümlesi gibi ortaya çıkan “Ah beraberlik” göndermesi vardı.
Bunu şuurlu olarak mı yapıyordu, bilmiyorum ama sık olması artık otomatikleştiğini gösteriyordu
Mevzu her ne olursa olsun bu iki kelimelik cümlenin kendisini araya sıkıştırması da gözden kaçmıyordu.
Merak edip hiç soran oldu mu, bilmiyorum. En azından ben tanık olmadım.
…
İŞ başa düşmüştü.
İnsan bir kez merak salıncağında sallanmaya görsün…
Eninde sonunda zihnindeki soru cümlesi muhakkak diline dökülürdü.
Ne kadar ertelemiş olsam da sonunda dişlerimin arasından süzülüp kendini özgürleştirmişti o soru.
“Ne demek ah beraberlik?”
…
BİRLİKTE olma durumu olduğunu hepimiz biliyoruz.
Burası açık zaten.
Birlikte olmanın önemi, gerekliliği, yararı herkesçe malum.
Ailede birlik beraberlik ne kadar mühim örneğin.
Toplumun özünü oluşturan nüve.
Burada birlik, beraberlik bozulduğunda zincirleme reaksiyon olarak toplumun her noktasına nasıl sirayet ettiğini ve ne gibi menfi sonuçlar ortaya çıkardığına cümlemiz tanık oluyoruz.
Artarak devam eden bu çatlak her yere sirayet ediyor.
…
FİKİRDE birlik sağlayamamak her toplum katmanında canımızı yakmıyor mu?
Düşüncede birlikte olamayış, aynı hususlarda karar kılamayışın ayağımıza nasıl bağ olup bizi ilerletmediğini hepimiz deneyimlemiyor muyuz?
Yöneticilerin mefkure ve ülkü birliği oluşturup etrafında toplanamayışları milletleri inkıtaa uğrattığını tarih kitaplarından okumadık mı?
Ulemanın toplumsal meselelerde icma edemeyip farklı fırkalara bölünerek birbirinden bağımsız binlerce temelsiz fikri meydana sürmesi tefrikaya düşmemize sebep olmuyor mu?
Âriflerin bile aslında birlik olamadığını onlarla ilgili okuduğumuz metinlerde görmüyor muyuz? Aynı kavrama yüzlerce farklı tarif getirerek üstünlük dava ettiklerini hissetmiyor muyuz?
İslam ve iman düşmanı cereyanların bunları fırsat bilip toplumun en alt katmanlarına kadar sızıp sirayet ederek aynı mescitte bile farklı inançları temellendirdiğine şahit olmuyor muyuz?
İhtiyaçlar ve sorular aynı iken neden cilt cilt ayrı cevaplar üretiliyor dersiniz?
Müslümanlar olarak pek çok konuda geri kaçılışımızın sebebi bu ayrılıklar dolayısıyla çalınan enerjimizin bizi mefluç bırakması değil mi?
Ayrılığın azap getirdiğini iliklerimize kadar yaşamıyor muyuz?
…
SOSYOLOJİDE birliktelik sağlamamamızın üzerinde durmamız gerekiyor.
Uzmanlar bu hususta bize kaçırdığımız noktaları işaret etmeli.
Psikoloji bakımından da bu ayrılık ve gayrılıklar incelenmelidir.
Neden eylem birliği sağlayamadığımız mevzuunda ikna edici delillere ihtiyacımız var.
Maddi ve manevi bütünlüğümüzü yeniden sağlamanın başka çaresi görünmüyor.
Rabbimizin hepimize lütfettiği muhabbet nimetini neden doğru kullanamadığımız hususunda hepimizin kaçamak içermeyen sahih cevaplar bulmaya ihtiyacı var.
…
ASILLAR ve değişmezler konusunda düşünce, fikir ve eylem birliğine ulaşmamız şart.
“Ah beraberlik” diyen zat işte tüm bunları iki kelimelik bir cümleye sığdırmıştı.
Farsça’da beraber kelimesindeki “ber” göğüs anlamına geliyor.
Ne yapacaksak göğüs göğüse, gönül gönüle yapacağız.
Arkanı yaslamak, güvenmek ve destek almak anlamına gelen “Arkadaş” kelimesini de güncelleyerek gerçek manasına oturtup iki kavramı da birleştirerek artık kendimize gelmeli ve silkinmeliyiz.
Yoksa daha çok “Ah beraberlik” yakınması kulaklarımızda çınlayacak.
Ya Selâm!