KÜÇÜKTÜM. Köyümüze yeni bir imam tayin edilmişti. Adı Mustafa idi. Anadolu’muzun pek çok yerinde âdet olduğu üzere tüm kadınlar ellerinde kendilerine göre minik hediyelerle hocaya tahsis edilen eve “Hoş geldin” demeye gitmişlerdi.
KÜÇÜKTÜM.
Köyümüze yeni bir imam tayin edilmişti.
Adı Mustafa idi.
Anadolu'muzun pek çok yerinde adet olduğu üzere tüm kadınlar ellerinde kendilerine göre minik hediyelerle hocaya tahsis edilen eve 'Hoş geldin' demeye gitmişlerdi.
Annem rahmetli döndüğünde hayretler içindeydi.
Kafkas göçmeni bir köy olduğundan farklı gelenek ve görenekleri vardı ve bunlara sıkı sıkıya bağlı olmayı da bir şiar haline getirmişlerdi.
Şaşkınlığını saklayamamıştı validem.
Ne olduğunu sorduğumuzda ise önce geçiştirmek istemişti ama sonunda söyletmeyi başarmıştık.
Muhabbet uzadığından hoca camideki vazifesinden sonra evine dönünce köyümüzün kadınlarıyla karşılaşmış ve selamlamadan sonra ortalığa samimiyet katmak için eşini göstererek 'Ben bunun hem hocasıyım hem kocasıyım' demiş.
Annem dahil tüm kadınlar bunu duyunca söyleneni çok ayıp saydıklarından utanmışlar.
Bir ömür eşinin adını çocuklarının yanında bile söylemeyen o nesil için kolay anlaşılabilecek ve hazmedilebilecek bir durum değildi bu.
…
BABAYİĞİT bir insandı Mustafa Hoca.
Yürürken hızlı yürür ve mütemadiyen önüne bakardı.
Hafızdı.
Öyle bir Kur'an-ı Kerim kıraati vardı ki, tadına doyulmazdı. Ömrümde bu kadar lezzetle ve kendini içine katarak Kur'an okuyan birine daha rastlamadım.
Onun bu hali beni hep altüst ederdi. Bu sebeple taklit etmeye çalışır onun tarzında okumaktan çok haz alırdım.
Kızlarını da hafız olarak yetiştirmek için uğraşıyordu. O sırada büyük kızının üç yüz sayfa ezberlediğini 'Kızım, dünya yüz sayfasını alsa, şeytan yüz sayfasını alsa, yüz sayfa ile kabre girsen yeter' demesinden anlamıştım.
Birgün evin önünde odun kesmeye çalışırken içeriden küçük kızının Mısırlı Hafız Abdussamed tarzında bir okuyuşunu işittiğimizden hemen baltaları susturmuştuk.
Nasıl mutlulanmıştı.
…
EHLİYLE muhabbeti severdi.
Civarın tanınan alimlerinden köylümüz olan ve benim de bir süre talebesi olduğum Halit Hoca ile saatlerce sohbet ederlerdi. Can alıcı sorular sorardı.
Bende odadaki sedirin bir yerine ilişir konuşulanları can kulağıyla dinler ayrıca su ve çay hizmetlerini yerine getirirdim.
Abdestlerini aldırıp havlu tutmak yine en büyük hazzımdı.
Evlerine sık gidip gelmeye başlamıştım.
İlk vardığımda hemen elime Mushaf-ı Şerif'i tutuşturur ve hafız olmadığım halde teşvik babında 'Hafızım, bir dinle hele' diyerek okumaya başlar, yüzünden okuduğu cüzü takip ettirirdi. Sanırım hafızlığını bu şekilde işlek tutmaya çabalıyordu.
İkinci tutkusu İmam-ı Gazali'nin İhya'u Ulûmi'd-Din kitabını okumaktı.
Ramazan gecelerinde sahura kadar ben bir paragraf okuyordum kendisi bana izahını yapıyordu. Buna 'Mefhumlu Okuma' diyordu. Köy yerinde başka uyaran olmadığından gece sessizliğiyle üzerimize uykuyu getirip çökerdi ama o ara vermeye müsaade etmezdi. O kadar ki, gözlerim sayfayı seçemez olunca kapıya çıkar yüzümü yıkayıp dönerdim. Bir süre sonra bu yöntemin işe yaramadığını görünce de cebinden kendi gözlüğünü çıkarıp verir onu takarak okumayı sürdürmemi isterdi.
Ona göre bir kişi eğer İhya'yı bilmiyorsa ağzıyla kuş tutsa ehemmiyeti yoktu.
…
GECENİN bizi içine çeken bu hallerine vakıf olan hanımı arada uykusunu bölüp demlediği çayı getirerek 'Hocacım, başka bir ihtiyacınız var mı?' derdi.
Annemin hocaya hayret etmesi kadar bende eşinin bu hitabına hayret ediyordum.
Biri 'Ben bunun hem hocası hem kocasıyım' diyordu, diğeri ise 'Hocacım' diye sesleniyordu.
İlk duyduğumda garipsediğim bu hitap şeklini zamanla benimsemiş hatta sevmiştim bile.
Aradan bunca yıl geçtiğinden unuttuğum bu hitabı geçenlerde bir arkadaşımdan işitince zihnim güncelleme yaptı ve beni yeniden o eski yaşanmışlıklara götürdü.
Hoca vefat ettikten sonra köyümüzden başka bir talebesi ile köylerine gidip hanımını ziyaret ettik. Her zaman olduğu gibi sorgu sual etmeden hemen sofra yere serildi ve eski günlerin üzerinden itina ile geçildi. Sonrasında kabristana gitme teklifimize pek bir sevinmiş ve hemen ayaklanmıştı.
Gittik.
Mezarlıktan içeri girerken hanımının 'Hocacım, Mustafa'm bak talebelerin geldi' seslenişi vardı ki, hala ciğerimi yakar.
Düşündüm de 'Hocacım' ne içli ne ince ve ne tatlı bir sesleniş.
Şimdi bende böyle seslensem ayıp olur mu acep?
Ya Selam!