EN çok buna ihtiyacımız var. Zira kalplerin ittifak etmediği her yer bir nevi kaos noktası… Herkesin kendine göre bir görüşü benimsediği bununla da kalmayıp tek doğru olarak bunu öne sürüp savunduğu zeminlerde asgari müşterek bulmak ne yazık ki mümkün olmuyor.

EN çok buna ihtiyacımız var.

Zira kalplerin ittifak etmediği her yer bir nevi kaos noktası…

Herkesin kendine göre bir görüşü benimsediği bununla da kalmayıp tek doğru olarak bunu öne sürüp savunduğu zeminlerde asgari müşterek bulmak ne yazık ki mümkün olmuyor.

Sonucu ise ayrışma, birbirine yaban düşme…

Stres.

Kaygılar.

Depresyon.

Kalbî ittifak olmadığında gitmen gereken yerlere gidemiyorsun.

Dahası dönmem icap eden yerlerden dönemiyorsun.

Her şeyin içinin dışına taştığı, ters yüz olduğu, ortak bir buluşma noktasının bulunamaması kalbî ittifakın olmayışından…

Kalbî ittifak yoksa güven de yok.

Eman yok.

Emniyet yok.

Dayanma yok.

Zihin ve beden dinlendirmenin huzurla sığınılacak limanları yok…

Kalbî ittifak yoksa şirketler bile bir hedefe kilitlenemezler.

Tüm çalışanlarla aynı ülkü etrafında cem olup topyekûn seferberlik imkanları yok.

Yani başarı yok.

Ortak sevinç paylaşımları yok.

Kalbî ittifak yoksa aile birliğinden söz edilemez.

Hüzünde, tasada ve coşkuda ortaklık ortaya çıkmaz.

Herkes bir yana çeker ve hiç biri tam istediği mutlu bitiş noktasına ulaşamaz.

Kalbî ittifak yoksa alış veriş güvenliği yok.

Esnafın tartıyı doğru tutsa bile başını çevirdiğinde içine birkaç çürük ürün koyacağını bilmek insanı huzursuz bir tedirginliğe sürükler ve daima kendini kandırılmamak için kollamak gibi bir güvenlik ihtiyacına hapseder.

Satan ve alan arasında bozulan sosyal mutabakat artık yerini bir iç kemirmeye bırakmıştır.

Kalbî mutabakatın olmadığı toplumlarda dini görevler bile formel bir hal alır.

Camide aynı safta omuz omuza veren bireyler dışarı çıktıklarında kendilerini emniyete almak durumunda kalırlar.

Zira az evvel birlikte niyaza durduğu kişi tarafından kalbî ittifakı olmadığından dolandırılabilirlik yüzdesi yüksektir.

İbadet ortaklığının ahlaki ortaklığa sebep olmaması kulluğun ruhunun gidip şeklinin icrada kalmasından başka ne anlamı var?

Oysa inananlar bir vücudun azaları gibi olmalıydı.

Şimdi bir organ diğerine azap etmekte.

İşte kalbî ittifak bu sebeple çok mühimdir.

Vazgeçilmezdir.

Tedavi edicidir.

Kalkındırcıdır.

Tartıyı doğru tutmanın fıkhını anladık ve bunu tam yaptık ama değer eksenli düşünmeyi kaybettiğimizden içini çürük çarıkla doldurabildik.

Gramaj doğru ama ahlak eksik.

Zekatı malın belirli bir oranı üzerinden vermeyi çoğumuz başardık ama kalbî ittifakı kaybettiğimizden helalinden kazanma konusunda aynı hassasiyeti oluşturamadık.

Bu defa ne oldu?

Kazancımıza karıştırdığımız haramı zekatı fazlasıyla vererek temizlemeyi düşündük.

İşçilerimiz ve aileleri ile karımızı paylaşmak hatta hak ettiklerini tam ve zamanında vermek yerine eksiklerimizi her sene umreye giderek telafi etme yolunu tercih ettik.

Ten ve can ilişkisini zihnimizde tam kuramadık.

Can olmadan teni yaşatma mücadelesine giriştik ve nice makyajlarla pörsümüş bedeni canlı gösterme hokkabazlıklarına başvurduk.

Sebebi neydi?

Kalbî ittifakı tesis edemeyişimiz.

İşin daha vahim tarafları var aslında.

Mesela yüce kitabımız Kur'an-ı Kerimi Onunla kurduğumuz bir kalbî ittifak ile okuyamadık.

Ona tam teslim olarak önüne oturmadık.

Selim bir kalp, selim bir akıl ile diz çökmedik önüne.

Kur'an'ın söylediklerini anlayıp ona ram olmak yerine kafamıza doldurduğumuz yalan yanlış fikirleri doğrulatmak için zorladık kendimizi.

Zikri bile yanlış anladık kalbî ittifaktan kopunca.

Elimizde tespih veya zikirmatik ile sayı derdine düşüp tekrara yöneldik.

Oysa zikir her nefeste Allah'ı anmak ve her işte O'nu hesaba katmak demekti.

Anlamak istemedik.

Bu nedenle mana bize kendisini açmadı.

Ezber cümlelerle nutuk atmayı yeğledik kavrayıp yaşamak yerine.

Demem o ki; her alanda çuvalladık.

Geri düştük.

Yenildik.

Yapılması gereken nedir peki?

Yeniden kalbî ittifakı tesis etmek.

Bunu anladığımız gün yeniden doğmanın sancıları saracak ruhumuzu.

Ve bir umut doğacak!