“Bakma aylardan Kasım,

Mevsimlerden sonbahar olduğuna;

Sen ne zaman istersen çık gel.

Benim kapım hep ARALIK sana…”

Cemal Süreyya

Şairin dizeleri aslında bize anlatıyor sonbaharı.

Sonbahar, doğanın ve atmosferin en etkileyici mevsimi; yaprakların renk değişimi ve dökülmesi, doğanın kendisini yenilemesinin sembolüdür aslında.

Allah’ın yarattığı her şeyde bir delil vardır. Varlıklara ve etrafına bakarak düşünen insan, aslında eserlerinde Allah’ın varlığının delillerini görür.  Evrenin her köşesi Allah’ın yarattığı eşsiz sayıda, türlü türlü şeylerle doludur. Her mevsimi ayrı olan güzellikler yaşıyoruz. Ama bu mevsimler içinde sonbahar sanatı yaşatıyor bizlere.

Sonbahar doğanın zarif değişimini insan ruhuna yansımasıyla birlikte anlatır. Sonbahar aynı zamanda melankolik ve huzur veren atmosferi içimizde hissettirir.

Doğa artık yavaş yavaş yeşil tonlarından kırmızı, sarı ve turuncu renk cümbüşü sunmaya başlar. İşte doğadaki bu renk cümbüşü biz fotoğrafçılar ve aynı zamanda şairler için de ilham kaynağı oluyor. Kendimizden geçiyoruz adeta. Allah’ın sanatı her yerde tecelli ediyor bizlere.

“Düşünme mevsimi inleten rengi,

Elemdir mest etsin ruhunu,

Eser rüzgarların durgun ahengi.”

Ahmet Hamdi Tanpınar.

Şair ne kadar da güzel anlatıyor.

Tarihi köprülerin ve trenlerin muhteşem uyumunu sonbaharın güzellikleri içinde çekmek için rotamızı Bilecik’e çevirdik.

Renklerin büyülü dünyası Bilecik’te adeta doğayı resmediyor. Dağlar, taşlar, atmosfer… Her taraf rengarenk. Adeta cümbüş olmuş. Önce Osmaneli’ne vardık. Önde Sakarya Nehri, ardında renk cümbüşü dağıyla İstanbul’un arka bahçesi şirin ilçemiz Osmaneli İçmeler Tesisi. Doğası, atmosferi insanın ruhuna işliyor. Her tarafı renk atmosferine dönüşmüş. Kasım ayı Allah’ın sanatını tüm ihtişamıyla gözler önüne sermiş. Çek çek bitmiyor güzelliği. 

Allah, Nahl Suresi’nin 13.ayetinde “O, yeryüzünde sizin için her türde ve her renkte daha nice hayvanlar ve bitkiler yaratmıştır.” buyuruyor.

Bizler de yeryüzünde her çeşit rengi yaşamaktayız. Hepsi birer delil. Tefekkür edip iyi düşünmek lazım.

Osmaneli gerçekten insanıyla, doğasıyla, atmosferiyle, tarımsal üretimiyle, tarihi Hicaz Demiryolu geçişiyle müthiş bir yer. Demiryolları buraya ayrı bir güzellik katıyor. Aynı zamanda hızlı trenin Bursa bağlantı yolunun buradan geçmesi, ilçenin önemini daha da arttırıyor. İçmeler Tesisi’nden sonra ilçe merkezinde yer alan Osmaneli Tren Köprüsü’ne geçtik. Etrafındaki sarı, turuncu, kırmızı renkler gri köprüyü adeta tüm ihtişamıyla gözler önüne seriyor. Dedik kırmızı tren gelse, o muhteşem güzelliğe katkı yapsa. Epey bekledik, olmadı. Devam edelim dedik.

Heyecan içinde çekimleri yaptıktan sonra Bilecik merkezine yakın Bekdemir Köyü’ndeki köprüye revan olduk. Oradan da çekimleri yaptık. Doğası insanı büyülüyor. Her yeri renk cümbüşü.

“Fani ömür biter,bir uzun sonbahar olur…”

Yahya Kemal

“Yaprak sıkılmıştı ağaçtan, bahaneydi sonbahar…”

Üstad Necip Fazıl Kısakürek

Şairlerin de üzerinde bahsettiği sonbahar, aslında doğanın yeniden başlama ve kendini yenileme zamanı, yeni başlangıçların habercisi oluyor.

Aslında Türkiye’nin tüm şairlerinin dizelerine ilham kaynağı olmuş güzelim memleketimiz.

Tabii tren peşindeyiz. Oradan Karaköy Beldesi’ne geçtik. İstasyonda bir baktık bizim istediğimiz kırmızı tren. Hemen Bekdemir’e yola çıktık. Yerimizi aldık ve heyecan içinde treni bekliyoruz. 20 dakikalık bir bekleyişten sonra baktık tren tarihin izinde adeta süzülüyor. Ve Bekdemir Köprüsü’ne giriş yaptı. Doğanın sanatı içinde tüm renkleriyle rayların üstünde gidiyor.

Bir söz geldi aklıma: “Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini. İstemezse o kulun işini, muhallebi yerken kırar dişini.” Rabbim de bizim dişimizi mermere geçirdi. Beklentimiz olmuştu.

Tren Bekdemir’i geçip gidince dedim “Haydi hemen Osmaneli Tren Köprüsü’ne… Orada bekleyelim treni.” Hızlıca o renk dünyasının içinden geçip Osmaneli’ne vardık. Osmaneli tarihi konaklarıyla olağanüstü bir yer. Görülmeye kıymetli bir ilçemiz. Yarım saat geçmeden tren göründü. Köprüye girip, doğanın o ihtişam renkleri içinde yavaş yavaş geçmeye başladı. Biz geçmiş zaman içinde burayı devamlı çekmiştik. Ama bu renk cümbüşü içinde ilk defa fotoğraflarını çekiyorduk.

Hâlbuki yerde ve gökte olan her şey hâl diliyle Allah’ın varlığını bize haykırmakta, bize göstermektedir.

“Göklerde ve yerde, yanlarından geçtikleri nice ayetler/deliller vardır.”

(Yûsuf suresi 105.ayet)

İşte Allah’ın bize delilleri say say bitmez, bak bak bitmez. Sonbahar gerçekten de tabiatın en güzel, rengarenk elbiselerini giydiği, ruhumuzu eriten, sarıp sarmalayan değişimin ve dönüşümün en güzel zamanı olup, bize en güzel serenatı sunar.

Allah, Zümer Suresi’nin 21.ayetinde “Görmez misin ki, Allah gökten bir su indiriyor da onu yerdeki bir takım kaynaklara akıtıp depoluyor. Sonra onunla rengârenk, çeşit çeşit ekinler çıkarıyor. Ardınlar o ekinler kuruyor da sen onu solmuş sararmış vaziyette görüyorsun. Sonra da onu kuruyup ufalanan bir çöpe çeviriyor.”

İşte sonbaharın tasvirini Rabbim bizlere bildiriyor. Sonbahar serenatı ve renk cümbüşü, şairlere ilham veren, fotoğrafçılara heyecan katan melodisi ile bizi içine çeker.

Allah, Mearic Suresi’nin 9.ayetinde “Dağlar ise atılmış rengârenk yüne döner.” buyuruyor.

Allah hepimize aslında her bir ayette mesajlar veriyor. Rehberimiz Kur’an’dır. Renkler insan hayatına bir bir anlam ve güzellik katmaktadır. Kur’an’a göre renklerin farklı oluşu, Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biridir.

Biz de sonunda bu güzellikler arasında Allah’a hamd ediyoruz ve treni doğanın o güzelliğinin arasında çekmeyi başarıyoruz.

İşte sonhabar, işte ayların en güzeli Kasım…

Sevgi ve saygılarımla