MAHCUBİYETSİZ hataların kurbanıyız.

Bu yetimiz kaybolduğundan veya çalıştırmadığımızdan kusurlarımızı kabule yanaşmıyoruz.

Diretiyoruz. Hatta üstünü sıvama gibi aymazlıklara cüret ediyoruz.

Oysa kul olana yakışan nedir? Beşeriyetinin kabulü ve buna bağlı olarak hatada ısrarcı olmamaktır.

Bu tutum bizi Âdem babamıza yakınlaştırır. Dolayısıyla İblisten uzaklaşmış oluruz.

HATASIZ insan yok.

Elbette hepimizin kendine göre az ya da çok hataları var ve hep olacak.

Beşeriyetimizin bir gereği bu.

Hatasız dostlar arasak dostsuz kalırız. Kusursuz arkadaşlıklar umarsak yalnızlaşırız.

Kabahatsiz aile bireyleri beklersek tökezleriz.

Bize lazım nedir o zaman: Mahcubiyet.

YANILGILAR harmanıyız.

Hatalarımız bunların sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Yanlışlıklarla yaralı kalbimiz. Bilmeyerek veya istemeyerek sebep olduğumuz onca hata var.

Çoğu da evvela bizi vuruyor, sıkıştırıyor, tökezletiyor, toptan hayat başarımıza ket vuruyor.

Doğrudan sapma olarak tarif edebileceğimiz bu durumuzu kabullenmek çok önemli.

Hedefi neden tutturamadığımız, doğruyu neden isabet ettiremediğimiz hususunda âdil bir muhasebeye niyetli olmak işin başlangıcı.

Can yakacak olan sonuçları önceden öngörüp ona göre yol temizliği yapamayışımızın kök nedenlerini bulmak için elbette gayret atına binmemiz icap eder. Yeterli değil, azim ile ateş harlanmalı da…

Ancak o zaman üzerinde düşünebileceğiz. Çözüm için çareler üretebileceğiz.

MAKSATTAN sapmak başımızın en büyük belası.

Yola çıkarken oluşturduğumuz iyi niyetlerin sonradan güzergâh değiştirmesi, çirkin bir eylemi bile isteye yapmadığımıza göre nedendir?

Güzel şeyler yapmayı amaçlamışken ne oluyor da kastımızın dışında neticelerle karşılaşıyoruz?

Ölçme, biçme ve tartma eylemlerimizde mi bir sakatlık söz konusu?

Akıl ve kap terazimizde mi bir ayar problemi var? Bulunduğumuz ortamlar mı nefesimizi zehirliyor?

Hedeflerimizi tam idrak edememiş olabilir miyiz ya da tanımlamalarımız mı hakikatten uzak?

Sabit hatalarımızın, tekrarlanan kusurlarımızın ana aksında nasıl bir omurga bozukluğu mevcut?

Sistematik sorunlar yaşıyor olabilir miyiz? Hatalarımızı sadece dikkatsizlikle açıklamak mümkün mü?

Hatalı sollamalara benzer kazaların nedenini sırf heyecan ve aceleciliğimize bağlamamız ikna edici mi?

Yemeği ateşte unutup yakmak gibi gündelik basit izahlarla yetinmek kâfi mi?

Yanlış, zamansız ve kusurlu penaltı vuruşlarını ergin olduğumuz halde ergenlikle mi izah edeceğiz?

Doğru görünen ama asla gerçekle ortaklığı bulunmayan söz, fikir ve davranışlarımızı “Araştırmaya vaktim yoktu, ne duydumsa inandım” gibi havlu atışı ile kapatabilir miyiz?

Hatanın bizi alıştırmak için yalan ve yanlışın doğurduğu zıpır çocuğu olduğunu idrak etmemek aklın münkiri olmak değil mi?

Galat bizim için, sehiv, nisyan bizim için kabul ama üzerini örtmek için mi kullanacağız bunları?

GELİŞTİRİCİ hatalar da var, evet. Peki, biz bu istikamette kullanıyor muyuz? Hayır.

Hataların geliştiriciliğine açık olmak ancak mahcubiyetle mümkündür.

Duyarlılık kıstasımızı geliştirip katsayısını yükseltmek yine öyle.

Öğrenme malzemelerini doğru kullanıp yüz güldürücü sonuçlar almak ne kadar öğrenici olmamızla alakalı ve bunun kapısı mahcubiyet…

Ayıklama ve ayrıştırma yetimizi inkişaf ettirmek ancak mahcubiyeti işlettiğimizde söz konusu.

Yanlışların değil doğruların mıknatısı olmak mahcubiyete niyet etmekle alakalı.

Yanlış nota basmaktan vazgeçmek için önce bundan mahcup olmamız lazım gelir.

Sapması sıfır olmasa bile buna yakın olması bizim değişmez bir asla, kanıta dayalı düşünmemize ve bir standart oluşturmamızla yakından ilişkili…

MAHCUBİYET rağbetten düştü… Alıcısı yok. Eğilen baş ve kızaran yanaklar görmüyoruz artık.

En son ne zaman mahcup olduk veya buna tanıklık ettik mesela. İçinde bulunduğumuz toplum katmanlarında, muhabbetlerde, sohbetlerde gençlerde oluşan özgüven patlamaları, kibre bulanmalar neden sahiplerinin yüzünü artık hiç kızartmıyor?

Söz kesmeler, öne atılmalar, hep bir varlık gösterisi stand up’ları, dinleme sabrı gösterememe hallerinin altında yatan gerçek âmiller neler?

Neden herkes, herkesi yenmekle, üste çıkmakla ve hatasını tamir etmekle değil de sıvamakla meşgul?

Hafif bir utanç veya utangaçlığın bize nasıl bir zararı olabilir?

Bu hafif mahcubiyetler, utangaçlıklar bizi ağır utançlardan korumaz mı?

Mahcubiyet, haysiyet hassasiyetidir. Mühimdir.

Mahcubiyetsiz hatalar zindanında mahkûmiyetimizi sona erdirmek için haysiyet hassasiyeti mevzununu yeniden düşünmeliyiz.

Ya Selâm!