“HAYIR, sen çıkar ben neden çıkarayım” diye itiraz etmeyin.

Bu görev senin. Çünkü senin çöpün.

Ayrıca bildiğiniz “Evsel atık” tan bahsediyor değiliz.

Zihnimizde biriken ve bizi gerçek hayattan ve hayatın gerçeğinden koparan ön kabuller gibi nice bizi yoran ve yavaşlatan çöpler biriktirmişiz ki, kokudan içeri girilemiyor.

Sevemeyişimiz bundan.

Merhamet edemeyişimiz, kendimizden başkasını hesaba katmayışımız her ne olursa olsun önde olma isteğimiz gibi kibir kümesine ait ne varsa hepsi çöp olarak birikmiş içimizde.

Ve bizi boğuyor.

İşte bu sebepler herkes kendi çöpünü çıkarıp dökmekle mükellef.

İKİ tür davranış gözleniyor genellikle…

Birincisi “Çöpte ısrar” davranışı. Bu yanlış ısrar kimi zaman o kadar ileri gidiyor ki neredeyse zihnimizde biriktirdiğimiz çöplere güzellemeler yapmaya kalkıyoruz.

Elimizden gelse şiirler düzeceğiz kutsallığına dair.

İkinci davranışımız ise “Transfer tutkusu.” Çöpümüzü başkasının alanına dökme hevesi yani.

Yanlış olup olmadığına bakmaksızın muhatabımıza transfer etme arzusu taşıyoruz ki, hakkımız yok.

Zaten bu çöp bilgilerle kahrımızı çekenlere bir de bu yükü yüklememeliyiz.

Buradan sıyrılmak ise sahih sorularla esaslı bir sorgulama ile mümkün.

DOĞRU soruları sormadan bunu başarmak imkânsız, evet.

O zaman doğru soruların mahiyetinin ne olduğu ve bunları nasıl soracağımız hususunda kafa yormaya mecburuz. Doğru soruların hakikatli neticeleri hususunda işte size bir anekdot:

Nobel ödülü almış olan fizyoloji profesörü Vermon için şöyle bir hikâye anlatırlar: Öğrenciler, ödülden sonraki ilk derste, hocaya öyle sorular sormuşlar: "Fizyoloji alanında ülkede bunca bilim adamı var. Niçin siz layık görüldünüz? Sizi diğer bilim adamlarından ayıran özellik ne?"

Profesör gülümseyerek şu cevabı vermiş: "Hepsini anneme borçluyum. Diğer çocukların anneleri, onlar okuldan dönünce, "Söyle bakalım, öğretmenin sorularına iyi cevap verebildin mi?" diye sorarlardı. Benim annem ise, "Söyle bakalım, bugün öğretmene iyi bir soru sordun mu?" diye sorardı.

İşte beni farklı yapan bu oldu. Her zaman diğerlerinin sormadığı soruları sordum ve hayatım boyunca da sormaya devam ettim.  Beni diğerlerinden ayıran özellik, benim diğerlerinin sormadığı soruları sormam ve sormaya devam etmemdir!”

Annelerimiz bize doğru soru sormayı öğretmemiş olabilirler hatta soru sormayı ayıplamış, kabahat hanemize bile yazmış olabilirler ama biz artık yetişkiniz ve doğru soruları irademizle sorabilmeliyiz.

Ama önce kendimize…

Çöpleri boşaltmaya ancak buradan başlayabileceğiz çünkü.

ÜSKÜDAR’DA İKRAR Sanat Evi’nin yan komşusu terzi Gökhan Toprak’ın önerdiği 2006 yapımı ‘Dingin Savaşçı’ filmini seyrederken “Çöpü dışarı çıkar” cümlesiyle karşılaşınca irkildim ve hemen not aldım. Burada Sokrates olarak anılan bilge kişi zihnime deli sorular sordurtan şu cümleleri de kurdu:

“Bilgi başka bilgelik başkadır. Bilgelik bildiğini yapmaktır.

Zihni sıçramalar gerek.

Amaçsız sorular sorma. İyi sorular sor.

Yaşam deneyimlerini dikkate al.

Herkes sana yapman gerekeni söyler. Kendi cevaplarını bulmanı istemezler. Onlarınkine inanmanı isterler.

Dışından değil içinden bilgi toplamalısın. İnsanlar içlerinden korkarlar ama ihtiyaç duydukları şeyleri bulabileceği tek yer orasıdır. Çevrendeki seslerin gitmesinden korkarsın çünkü bir anda her şey bomboş gelir.

Başkasının hatasından yarar umma.

Zihin sadece refleksif bir organdır her şeye tepki verir. Gün boyu rastgele binlerce düşünceyle doldurur. Bu düşünceler insanın ancak küçük bir noktasını açıklayabilir.

Doğru hareket etkilidir. Doğru yerde doğru şeyi doğru zamanda uygulamak için bilgeleşmek gerekir.

Çöpü dışarı çıkar. Çöp beyninde.

Bu eğitimin ilk aşaması ihtiyacın olmayan şeyleri boşaltmayı öğrenmektir.”

DOĞRU sorular sorabilme ve bizi biz olmaktan çıkarıp yanlışa bulayan çöplerden kurtularak kendimizle bulaşmaya ne dersiniz?

“Cesaretin var mı aşka” diyen şaire nazire olarak “Cesaretin var mı çöpleri dışarıya çıkarmaya” diyerek başlayalım mı?

Ya Selam.