OTURMUŞ yakınıyorduk arkadaşlarla.

Konumuz uyarılara kapalı oluşumuz, bunu yıkıcı eleştiri kategorisine sokarak savunmacı davranışlara yönelmek ve beslenen narsistik kişiliklerin artışıydı. Herkes döktü eteğinde ne varsa.

Artık eşler bile birbirini uyardığında ego savaşlarının pimi çekiliyor.

Çocuklar uyarıldığında küsüyorlar.

Ergenler uyarıldığında öfkelenip tepki gösteriyorlar.

İş yerinde yöneticiler uyarıldığında iş uyumunu bozmakla suçlanıyorlar.

Trafikte şoför uyarıldığında inadına hızını artırıp tehlikeli manevralara yöneliyorlar.

Öğretmen uyarıldığında veli baskı yapmış sayılıyor.

Yerel ve genel idareciler uyarıldığında yaptırımla karşılaşılıyor.

Çocuklar ebeveynlerini uyardığında zamanın bozulduğundan bahsedilerek edep dışı davranmakla itham ediliyorlar.

Din anlatıcıları, âlimler, ârifler, mürşitler, cemaatlerde abiler ablalar zaten uyarılamıyor çünkü onlar hatadan beri olarak kabul edilip buna inanılıyor. Yine de haddi aşıp korkudan diline dökülmeyen içsel bir uyarı yapıldığında bile kişinin manevi bağlılığının kopacağı ve feyzinin kesileceği gibi ön uyarılar zaten yolun başında suyu tutmak için önemle dikte ediliyor.

OYSA uyarı hayatın ateşleyici itici gücü.

Zekâ üzerinde olumlu etkileri var. Aklın kullanımında ve kalbin işletilmesinde etkin.

Fark etmeyi temin ettiğinden çok yönlü gelişimi müsbet yönde etkiliyor.

Duygu ve düşüncelerimizle eylemlerimizi derinlemesine tahlil etme fırsatı sunuyor.

Algılarımızı çalıştırmayı zorunlu kılıyor ve ben neyim, nereye doğdum, amacım nedir, çevremle ve evrenle nasıl bir irtibat sağlamalıyım gibi mühim sorulara yöneltiyor bizi.

Varlık nedir, yaratılış nasıldır merakına sürüklüyor.

Nesne nedir, şey nedir? Aynı şekilde göz, kulak, deri duyu organları ile neleri fark ettiğimizi düşündürtüyor. Görsel, işitsel ve dokunma duyumunu tanımlamamızı gerektiriyor.

Çevre değişkenlikleri olan sıcaklık, soğukluk, üşüme, terleme, gürültü, sessizlik, ağrı, acıkma, tokluk gibi pek çok konuyu sebep sonuçları açısından değerlendirmeyi öğrenerek sonrakilere hazırlanıyoruz.

Müzik nasıl bir uyarandır ve bizi ne şekilde uyarır? Yine hat, resim, yontu…

Tabiatla uğraşmak örneğin nasıl bir uyarıcı işlevi görür?

Bulutu, yağmuru ve seli bilmeyen ve bu uyarıları almayan çiftçi veya çoban başarılı olabilir mi?

Tüm bunlar kişinin zihninde bağımlı bağımsız, dolaylı ve dolaysız davranışların çözümüne yöneltir ki, hayatın hakkını vererek yaşayabilsin.

DİRENÇLİ kılan uyarılar vardır mesela, tevcih tabir edilir. Sabır ve dayanıklılığı sağlar.

Öğüt niteliğinde irşadı esas alan ve yapılan hataların tekrarına mâni olucu uyarılar yine hayatımızın mühim bir parçasıdır. Buna kültürümüzde tembih denilir.

Tâzir olarak ifade edilen, bir işe başlamadan o işin sonucuna ilişkin ön bilgileri içeren uyarılar da insanlık boyunca bilinir. Nasihat kitaplarında bolca örneği vardır. Kültürümüzde testi kırılmadan lazım geleni söylemek şeklinde büyüklerimizce belleklerimize işlenmiştir.

HAYAT bir uyarılar harmanıdır, hasadın nasıl olacağı bize bağlı olan.

Başımıza gelen olayların içinde barındırıp bize sunduğu “Uyarı zenginliğini” görmemek bizim en acınası körlüğümüzdür. Sınandığımız hususlardan kaçtığımızda aynı soruların tekrar neden önümüze geldiğini çözememek ise körlük üstüne körlük. Psikiyatri uzmanlarının “Tekrar eden patern” dediği bu döngüye sıkışmışlığa kendi irademizi ve tercihimizi yok sayıp “Kader” demek ise bizim ayrı bir iman ayıbımız tabi.

MEVZU bu minvalde akıp gitmişti.

Söze hiç karışmayan yaşı bizden ileri olan bir ağabey hayretle gözlerini açarak “Erenler” dedi, “Hepiniz Müslümansınız, dervişlik payesi taşıyanlarınız da var ama hiçbiriniz Kur’an-ı Kerim’den bu bağlamda bahsetmediniz” cümlesine hep birden apışıp kaldık.

Ve utandık tabi.

KUR’AN-I KERİM Rabbimizin uyarıcı olarak gönderdiği Nebi’leri de yeri geldiğinde uyaracak kadar âdil bir uyarıcı kitaptı evet, gözden kaçırmışız. Resuller kendilerinin de tabi oldukları uyarı görevini bize hakkıyla bu “Uyarı zenginliği” barındıran kitapla yaptılar.

Kıssaların sosyolojik ve psikolojik analizlerini yapmak bile bunun için kâfi bir delildir.

Bazen direkt, bazen kavimler, bazen de gerçeği gizleyen ve kendi çıkarları doğrultusunda yorumlar yapan âlimler üzerinden bizleri uyararak sırat-ı müstakime yönlendiren “İtab” âyetleri de var ayrıca.

Bundan yararlanamayanlar bizim gibi nakıs kalıyor.

Biz de onlardan olmamak için hayatın diğer uyaranlarını kavrayıp pratikler yaparak deniyim kazanmalı ve uyarıyı yıkıcı eleştiri sayan dingillikten kurtulup vahyin uyarı zenginliğinden istifade etmeliyiz.

Ya Selâm.