Duygusallık, belki de fani dünyanın kadim kanunlarının başında gelmekte. İşte bu sebeple duygusallık insanın en derin, en evrensel deneyimlerinden biridir. Her birey, salt kendine ve kendisine özgü duygusallıklar, savruluşlar, yıkılış ve doğruluşlar ve dolayısıyla hayatının bir noktasında, hislerinin ve duygularının ağır bastığı anlar yaşamıştır.

Duygusal olma hali, her ne kadar bir zayıflık hali olarak tanımlanıp betimlenmiş olsa da, insanın kendisini, çevresini ve diğer insanları daha derinden anlamasına olanak tanır. Duygular, yalnızca bir tepki değil, aynı zamanda insanın ruhsal ve düşünsel dünyasının bir yansıması ve bir varoluşsal tepkidir.

Bugün, duygusallık ve duygulanma üzerine yazarken, insan ruhunun karmaşık ve değişken yapısına bir yolculuk yapalım istiyorum. Duygusal olmak, her zaman stabil yani yararlı ve ya zararlı bir şey değildir.

İnsan, duygusal anlarında hem güçlü hem de kırılgan olabileceği içindir ki birbirinden son derece bağımsız, değişken ve makas aralığı hayli açık kararlar alabilir. Bazen bir gülümseme, tüm dünyayı değiştirebilirken; bazen de bir gözyaşı, yıllar süren acıları gözler önüne serebilir.

Duygularımız, bizi biz yapan şeylerin başında gelir. Korkularımız, umutlarımız, mutluluklarımız ve acılarımız... Tüm bunlar, bir araya geldiğinde bizi birer insan yapmakla birlikte karakterimize dair önemli verileri de ortaya koymaktadırlar.

Duygusal olmak, dışarıdan bakıldığında bazen bir zayıflık olarak görülse de aslında en güçlü insan, duygularını anlayabilen, kabul edebilen, yönetip yönlendirebilen ve başkalarıyla bu duyguları paylaşabilen insandır.

Kendini anlamak bir başkasını da anlamanın, dinlemenin ve empati kurabilmenin önemli ayaklarındandır. Dünya ile daha derin bir bağ kurmak, kalıcı izler bırakmak, toplumsal dokunuşlar bağlamında hatırı sayılır bir saygınlık kazanmanın da anlamlı bir basamağıdır.

Duygular, insanın kendi içsel dünyasına anlamlı bir yolculuğunun adı olmakla birlikte insana, doğaya ve kozmik dengenin tümüne dair saygın bir bakışın pusulasıdır aynı zamanda. İşte bu özelliği dolayısıyla duygu, birçok zaman, doğruyu ve yanlışı ayırt etmemize de yardımcı olur.

Ancak duygular, aynı zamanda insanı zorlayan, hırpalayan ve ciddi yıkımlara da gerekçe olabilmektedir. Sterilize edilememiş, damıtılamamış ve yönetilme zafiyeti gösterilmiş ve dolayısıyla gücün kendisine teslim edildiği duygusal sapmalar, ciddi travmatik sonuçlar doğurduğu tecrübe ile sabittir.

 Her duygusal anımızda, karşımıza çıkan zorluklarla birlikte, duygusal dengeyi korumak hiç de kolay değildir. Kimi zaman kendimizi enerjisini yitirmiş zayıf ve kırılgan içsel çatışmaların ve duygusal karmaşaların içinde kaybolmuş hissedebiliriz.

İşte o zaman, duygusallığın yoğunluğu, kişiyi hem yıkıcı hem de dönüştürücü bir hale getirebilir. Duygular, bir yanda acıyı beslerken, diğer yanda iyileşme sürecine de yön verebilir. Her iki tarafı keskin bıçak gibi…

Duygusal zekâ, bu dengenin sağlanmasında önemli bir rol oynar. Kendini ve çevresini anlayabilen, duygusal tepkilerini yönetebilen kişi, yaşamındaki zorlukları daha kolay aşar. Çünkü duygusallık, yalnızca bir his değil, aynı zamanda bir seçimdir.

Her birimiz, duygularımızın farkına varmak, onları dinlemek ve onlara göre hareket etmek için güç sahibiyiz. Bu güç, insanı sadece dış dünyaya karşı değil, aynı zamanda kendi iç yolculuğuna karşı da daha güçlü kılar.

Duygusal olmanın bir başka yönü ise, başkalarına duyulan bağlardır. Aşk, sevgi, dostluk gibi duygular, insan ilişkilerinin temellerini oluşturur. Gerçekten bağ kurabilmek, başkalarının acısını hissedebilmek, birlikte gülmek ve ağlamak, insan olmanın en derin deneyimlerindendir. Bu bağlar, yalnızca kendimizi değil, etrafımızdaki dünyayı da iyileştiren güce sahiptir. Duygusal zenginlik, insanın çevresiyle olan etkileşimini derinleştirir ve ona anlam kazandırır.

Sonuç olarak, duygusallık, insanın hayatındaki en değerli öğelerden biridir. Bizi biz yapan, dünyaya anlam katan, insan olmanın güzelliklerini içinde barındıran bir özelliktir. Duygularımız, hayatımızın rengini belirler ve bu renkleri ne kadar anlayabilir, kabullenebilir ve başkalarıyla paylaşabilirsek, dünyamız o kadar parlak olur. Duygusal olmak, gerçek insan olmanın yoludur.