DERBEDERLİK başından dökülmüş gibiydi. Duvar dibine pısmış oturuyordu. Göz teması kurmuyordu kimseyle. Tahmin edilebileceği gibi uzayan saç ve sakallar birbirine karışmıştı. Muhtemelen günlerce yıkanamamıştı.

DERBEDERLİK başından dökülmüş gibiydi.

Duvar dibine pısmış oturuyordu.

Göz teması kurmuyordu kimseyle.

Tahmin edilebileceği gibi uzayan saç ve sakallar birbirine karışmıştı. Muhtemelen günlerce yıkanamamıştı.

Dal gibiydi.

Çok zayıftı.

Olanca açlığına rağmen kimseden bir talepte bulunamadığı anlaşılıyordu.

İzzetini rencide etmeden kendisine yaklaşmak istediğimden 'Aç mısın, bir ihtiyacın var mı?' şeklinde bir soru yöneltemedim elbette.

Usulca ama usulünce yanına oturdum.

Bende önüme bakmaya başladım.

Kendisini gözlerimle rahatsız etmekten imtina ettiğim gibi sesimle de tedirgin etmekten kaçındım.

Bir saat kadar bu şekilde hareketsiz kaldık.

Bu süre zarfında fark ettim ki, başını hafifçe kaldırıp beni süzmeye başlamıştı.

Hiçbir tepki ve mimik vermedim.

Kendisi gibi tepkisiz davranmayı sürdürdüm.

Aramızda bir güven ilişkisinin başlamasını arzu ediyordum ki, emareleri de gelmeye başlamıştı.

Oturduğumda yavaşça ortaya koyduğum naylona sarılı tosta uzanıp aldığını fark ettim.

Yine tepki vermedim.

Minik hareketlerle açıp yemeye başladı.

'Keşke yanında boğazını ıslatacak bir içecek olsaydı' diye düşündüm ama o bunu hiç dert etmiş görünmüyordu.

Yarısını yedikten sonra aynı itina ile tekrar naylona sararak gerisini bana doğru uzattı.

Üstelemeden aldım.

Artık gözlerimiz birbirine değmişti ama ikimizde de bir tedirginlik yoktu.

Kısa bir süre bakıştıktan sonra yüzünde hafif bir tebessüm belirti.

Tanışma faslına geçip 'Sen kimsin?' dememe fırsat vermeden 'Ben Çöp Kutusuyum' deyiverdi.

Şaşırdım.

Bunu gördüğünde 'Neden şaşırıyorsun ki, çoğumuz böyleyiz' dedi.

ÜZERİNDE düşünmek gerekiyor.

Evet, çoğumuz böyleyiz ama hepimiz bunun altından kalkamayabiliyoruz.

Yıpranıyoruz.

Arka sıralara düşüyoruz bu sebeple.

Hayatı kıyısından yaşamaya çalışıyoruz, ne kadar başarabilirsek artık.

'AİLEMİZİN çöp kutusu oluyoruz' dedi.

Meseleyi biraz tefekkür edince şu sonuçlara ulaştım.

Ne kadar olumsuzluk, kötülük, kabahat, işe yaramazlık varsa hepsini bize boca edebiliyorlar.

Suçlanan, ötekileştirilen, etiketlenen, damgalanan biz oluyoruz.

Direnme gücümüz yoksa zamanla bize reva görülen bu rolle özdeşleşiyoruz.

İtiraz edildiğinde de zaten daha fazlasıyla karşılaşıyoruz. Bu nedenle yükü arttırmamak için karşı çıkmayı bırakıyoruz.

Bu süreç devam ettiğinde sosyal çekilme gerçekleşiyor ve artık kendimizi yalnızlık bulvarında bir başına yürüyen ve 'Uyumsuz' kişi olarak buluyoruz.

Tutunamayanlara yeni bir üye daha katılmış oluyor.

AYNI şey öğrenim hayatında olmuyor mu?

Birileri çöp kutusu haline getirilmiyor mu?

Sınıfın günah keçisi rolüne uygun görülmüyor mu?

İş yaşamı bundan farksız mı peki?

Rekabet ve başarı hırsı pek çoğunu aynı muamele ile yüz yüze getirmiyor mu?

Bilim dünyası bundan azade mi?

Politik arenada az mı rastlanıyor buna?

DİKKATLİ bir iç gözlem ile hayatımızı geriye dönük taradığımızda kaçımız kendini bundan asude görebilecektir acaba?

Evet, ailemizin çöp kutusuyuz.

Arkadaşlarımızın hatta dost bildiklerimizin çöp kutusuyuz.

Aynı zamanda nice angaryanın taşıyıcısıyız.

Mevzu şu ki, bazılarımız bundan sıyrılıp çıkabiliyorken kimimiz topal karınca gibi ağır aksak bile olsa bu yükü kahırlar içinde taşımaya devam ediyoruz.

Buradan çıkmak ancak merkezde kalmakla, söylenenleri dinlemek ama kabul etmemekle mümkün olur. Yani konu yine gelip kişinin kendisinin efendisi olmasında düğümleniyor.

Demem o ki; ne çöp kutusu olalım ne de kimseye çöp kutusu muamelesi yapalım!

Ya Selam.