KAFKAS göçmeni bir köy.

İlk öğrenip konuştuğumuz dil Çerkezce tabi.

Biz çocuklar henüz Türkçe bilmiyoruz, bilenlerinse tüm bildikleri birkaç kelimeden ibaret.

Büyükler iki dili de konuşuyorlar.

Günlük olarak konuşulan Çerkezce ama hürmetin çok önemli bir yer teşkil ettiği gelenekte eğer bir misafir varsa tamamen Türkçe tercih ediliyor.

Onlara saygının bir gereği bu ve asla ihmal edilmiyor.

Köy odamızda bir konuğumuz olduğunda gidene kadar aynı ilke işliyor.

İLKOKUL bizim Türkçeyi öğrenip yazdığımız yer.

Öğretmenlerimizin bu açıdan işleri elbette zor ama sabırlılar.

Kayıtsız gittiğim ilk yılın öğretmeni Mehmet Bütün köyümüzden olduğu için bu benim açımdan bir avantaja dönüşüyor.

Köyümüzün okulu iki derslikli.

Birinci, ikinci ve üçüncü sınıflar girişin solunda kalanilk derslikte diğeri ise koridorun sonunda ulaşılan büyük derslik. Burada ise dört ve beşinci sınıflar eğitim görüyor.

Mehmet Öğretmen o dönem tek olduğundan her iki tarafa koşturup duruyor.

YIL 1973.

İlk görev yeri olarakyeni gelen efsane öğretmenimiz Kahramanmaraşlı Veli Özaktürk.

İlk üç yılımız ona emanet.

Eli hünerli olan Veli öğretmen limon sandığından yaptığı bir nevi tepegöz ile kelimeleri heceliyoruz.

Yazıp içine rulo şeklinde yerleştirdiği heceleri, kelimeleri yanına yerleştirdiği demir kol aparatı marifetiyle değiştiriyor ve bizler hep beraber yüksek sesle okumaya çalışıyoruz.

Gökyüzünde arkasında duman bırakarak giden uçağa henüz tayyarediyoruz. Daha doğrusu köyümüzün vurgusuyla “Tiyare” diyebiliyoruz.

Öğretmenimiz onun bize uçak olduğunu öğretiyor.

Karizmatik Veli öğretmen…Yakışıklı. Heybetli…

Ama bir o kadar da disiplinli. Korkuyoruz. Ödev yapma ve aldığın sorumluluğu vaktinde yerine getirme bilincini ondan alıyoruz.

Annesinin yaşmak örtme biçimi bizim için yine ilk… İki kardeşi var sonradan arkadaşımız olan.

Babamla ve Süleyman amcamla samimi herkesle olduğu gibi ancak bu kaytarmaya sebep değil.

Geçtiğimiz yıllarda bir köy buluşmasına gelmesi yıllar sonra nasibimiz oldu.

SELAHATTİN Yaşar…

Yıl 1976.

Artık dördüncü sınıfa geçtiğim için en çok ayrıntılarını hatırladığım öğretmenim.

Okulun hemen alt tarafında bulunan bulgur hazırlığında bulunulan “Seten”deyiz.

Rahmetli Kevser ninemle o kocaman taş tekerin altında ıslatılarak ezilen buğdayın işlemleri sürüyor. Halit Hocanın ağılının damına buğdayları sermiş kuruturken kuşlardan koruma görevimiz de var.

Yeni yapılan öğretmen evinin kapısını açmaya çalışan yanlış kalmamışsa hatırımda kalpaklı biri var.

Heyecanlıyım.İçim kıpır kıpır.Avuç içlerim terlemeye başlamış.

İşaret edip çağırıyor, bazı sorular soruyor ve bilgi alıyor.

Karaelli Köyüne gelen yeni öğretmenle ilk tanışma fırsatı benim oluyor.

Bunda ne var abartacak demeyin. Benim için inanılmaz bir ayrıcalık…

KÖY halkı öğretmene hürmetkâr…

Sevgide saygıda kusur kabul edilebilir değil.Bağrına basıyor her iki öğretmenimizi de…

Selahattin Yaşar büyük derslikte bize dört ve beşinci sınıfı okutuyor.

İlgili…Gözümüzde bir kahraman… Yiğit. Cesur. Ordulu.

Köyümüzle bütünleşiyor, sevildikçe seviyor bu dağ köyünün insanlarını…

Babam Selahattin öğretmen ile de samimi… Evimize girip çıkıyor, muhabbeti paylaşıyor.

Ve köyümüzün doğal StandUp’çısı sayılan çoban Aziz Emminin kızı Sevim abla ile evleniyor.

Erkek tarafı Çakır Dayı. 

Artık o bir damat öğretmen…

HER iki öğretmenimde bozkurt.Bu vatanın ve bayrağın sevdalısı…Ülküleri var.

Bu dağ köyünün çocuklarına kapılar aralamak için emek veriyorlar.

Hem bilgi ve gayretleriyle hem de şahsiyetli duruş ve ahlaklarıyla…

Güzel insanlar kısacası…Kalpleri iyilik üzere çarpanlardan…

Hani son zamanlarda arayıp bulamadığımız yitik hazinelerimizin cevherine sahip olanlardan.

Biz razıyız onlardan, Rabbim de razı olsun inşallah.

Hürmetle ellerinizden öpüyorum kıymetli öğretmenlerim.

Ya Selam!