Alman düşünür Friedrich Nietzsche; "Bir ülkede bilim ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf ülkedir." diyor. Şimdi şapkamızı önümüze koyup üç tarafı denizlerle bezeli, dağları haleli, ırmakları küpeli, ovaları lüleli cennet ülke Türkiye’mizin kaçıncı sınıf ülke haline getirildiğini düşünelim.
Alman düşünür Friedrich Nietzsche; "Bir ülkede bilim ve sanattan çok siyaset konuşuluyorsa, o ülke üçüncü sınıf ülkedir." diyor. Şimdi şapkamızı önümüze koyup üç tarafı denizlerle bezeli, dağları haleli, ırmakları küpeli, ovaları lüleli cennet ülke Türkiye'mizin kaçıncı sınıf ülke haline getirildiğini düşünelim.
Sahi Allah'ın verdiği her türlü nimetle donatılmış ülkemiz kaçıncı sınıf bir ülke?
Ülke genelinde konuşulanlara bakınca siyaset en başta… Hem de küfürlü, aşağılayıcı, kendinden başkasını zillet, illet, vatan haini ilan eden; insanları öteleyen, ötekileştiren bir dil ve üslupla… Peki, siyasetin yanı sıra neler konuşuluyor? Yoksulluk konuşuluyor, yolsuzluk konuşuluyor, açlık, askıda ekmek; hayat pahallılığı konuşuluyor. Soygun, vurgun, hırsızlık, konuşuluyor. Faiz, döviz, gün aşırı gelen zamlar konuşuluyor. Çökme, çökertme, kara para aklama konuşuluyor. Adaletsizlik, insafsızlık, vicdansızlık konuşuluyor. Tarımda dibe vurulmuşluk, sağlıkta tökezleme konuşuluyor. TBMM'sinin işlevsizliği, Sayıştay'ın devre dışı bırakılması, Devlet Planlama Teşkilatının lağvı, hesapsız kitapsız; gerekli, gereksiz harcamalar konuşuluyor. Liyakatsizlik, adam kayırma, yandaş bürokratlara üç maaş konuşuluyor. Dinin devlet işlerine nasıl karıştırıldığı ve istismar edildiği konuşuluyor. Dini ve milli değerlerin, bu değerleri dillerine pelesenk edenlerce nasıl yok edildiği konuşuluyor. Devletin imkanlarının şahsi çıkarlar için kullanıp da köşe olanlar konuşuluyor. TBMM'nin dere dışılığı, Maliye ve Hazine Bakanı Nebati'nin gözleri, gülüşü tutmayan öngörüleri konuşuluyor. Emir ve komuta içerisinde hareket eden TUİK konuşuluyor. Devletin kılcal damarlarına kadar sirayet eden israf, şaşaa, gösteriş konuşuluyor. Dış politikadaki yetersizlik; sınırları yolgeçen hanına döndüren ülke nüfusunun %10 oluşturan mültecilerin durumu konuşuluyor…
Peki, bütün bu konuşmaların içerisinde bilim var mı? Yok… Sanat var mı? Yok… Kültür var mı? Yok! Tarih şuuru var mı? Yok… Neden yok?
Çünkü bilim, sanat, kültür; akıl ister, duygu ister, özgür ortam ister.
Çünkü bilim, sanat ve kültür birikim ister. Okuma, öğrenme, eğitim öğrenim ister.
Çünkü bilim, sanat ve kültürün temelinde okul vardır. Eğitim-öğretim vardır.
İyi ama diyeceksiniz daha dün okullar tatile girdi. Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde öğrenim gören yaklaşık 18 milyon öğrenci karne sevinci yaşadı. Ve devamla diyeceksiniz Türkiye'de 129'u devlet 76'sı vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 205 üniversite var. Bu üniversitelerde okuyan 8 milyon 296 bin 959 genç öğrenim görüyor. Ülke nüfusunun nerede ise üçte birini oluşturan öğrenim kesime bakıp da nasıl temel kabahati eğitim ve öğretimin yetersizliğine yüklersin diyenleriniz olacak.
Yüklerim arkadaş; çünkü gerçek bu… Gerçek, mevcut eğitim sisteminin evlatlarımızı zekasına, yeteneğine göre değerlendirmeyişi... Kısaca evlatlarımızın göre bile heba edilişi. Yok, yanılıyorsun diyenlere önerim, lütfen bulunduğunuz şehirde seçeceğiniz hangi kitapçı olursa olsun gidin. Kitapçının vitrininde veya raflarında sergilenen kitaplara bir göz atın. Sergilenen, satılan kitapların %80'inin test kitabı... LGS, YKS, TYT, AYT, KPSS, ALES, DGS… Kısaca dört veya beş çeldiricili test kitapları… Ezbere dayalı öğretim sisteminin somut - materyalleri... Bilgiyi zihinde tutmayı kolaylaştıran kitaplar… Sistem bu… Kimin ezber gücü fazlaysa, kim okuduğu bilgiyi zihninde daha fazla tutabiliyorsa o başarılı... Kimin zihni daha çok soru ve cevabı yüklenmişse o kişi daha fazla puan alıyor. Zihinlerin birer soru bankası olduğu bir yana verilen bilginin mutlak doğruluğunun tartışılmazlığı da ayrı bir konu. Böyle yetişen bir kişinin özgüveni gelişir mi? Böyle bir kişi, sorunlara çözüm bulma ve üretmede yeterli olabilir mi? Sonuç olarak ezberci eğitim, sadece taklitçi bireyler yetiştirmekle kalmıyor aynı zamanda araştırmayan, eleştirmeyen, sormayan, sorgulamayan, kısaca Allah'ın kendisine bahşettiği en büyük nimet olan aklı kullanmayan bireyler yetiştiriyor. Böyle yetişen, yetiştirilen bireylerden oluşan bir toplumdan bilimin, sanatın, kültürün konuşulması mümkün mü? Ülkenin böylesine yetiştirilmiş insanlarıyla aydınlık yarınlara ulaşması mümkün mü?
Ezberci öğretim sisteminde ısrar edenlerin tek amaçları, kurdukları biat ve köle düzenini devam ettirmektir. Bu eğitim siteminin devamından yana olanların ne ülkenin geleceği ne de gençleri, umurlarında değildir.
İşte yine zihni depolanmış bilgilerle dolu 3 milyon 234 bin 409 gencimiz ellerini kader torbalarına daldırdı. Ne çıkarsa bahtıma diyen evlatlarımızın bir kısmı öğretim kadroları iyice kısıtlanmış, öğretim elamanlarının dahi kendi dillerinden başka bir dili tam olarak bilmeyen üniversitelere girme hakkı kazanacaklar.
Sonra… Sonrası meçhul…
Emekli bir öğretmen olarak ben gençler olan ümidimi kaybetmedim. İnanıyorum ki gençler, mutlaka kendilerine biçilen kefeni yırtacak, ülkemizi, er geç siyasetin değil, bilimin, sanatın, kültürün konuşulduğu bir ülkeye taşıyacaklardır.