DEDEM söze kıymet verirdi. Onun için bu aynı zamanda sözün sahibine de kıymet vermek, hürmet göstermek manasına gelirdi.

DEDEM söze kıymet verirdi.

Onun için bu aynı zamanda sözün sahibine de kıymet vermek, hürmet göstermek manasına gelirdi.

Bu sebeple söylenen sözü kemali edep ile dinlemenin ehemmiyetini her fırsatta hem anlatır hem de bunu hal ve hareketleriyle bizlere gösterir, anlamazı önemserdi.

Dinleme eylemi hayatımızın her safhasında önemli.

Tüm ilişkilerimizi belirleyip yön tayininde bulunacak kadar kıymetli.

Bu meselede yaş çok etkili değildir.

Küçükler elbette büyüklerinin kelamlarını ciddiye almalı, tecrübelerini gözden kaçırmamalı ve bu deneyimlerden mümkün olduğunca fazla yararlanmalıdırlar.

Bu onların ücret edemeden, sermaye yatırımı yapmadan elde ettikleri kıymetli bir hasattır.

Kıymeti bilinmeli, değeri takdir edilmelidir.

Ancak…

Aynı şey büyükler içinde geçerlidir.

Onlarda aynı hassasiyetlerle küçüklerini dinlemeliler. Söylediklerini dikkate almalıdırlar.

Bu kendilerini değerli bulmalarına, iyi hissetmelerine sebep olacağı gibi özgüvenlerinin gelişmesinde de önemli bir etken olacaktır.

SÖZÜ incitmemek hayatımızın en önemli kırmızı çizgilerinden biri olmalıdır.

Sözü örselemek yapabileceğimiz en vahim hataların başında gelir.

Örselenen söz elbette muhatabını incitir. Kırar. Gücendirir.

Oysa ihtiram gösterilen söz gönendirir. Kalbe baharlar muştusunu taşır. İklimler meydana getirir.

Arkasından sürgülenmiş kapıların açılmasına sebeptir.

Göz aydınlığıdır.

Ve hayatın ışığıdır.

DEDEMİN sözü incitmemek için bizlere bellettiği üç kuralı vardı. Bunlar şunlardı:

Hadşinas olmak, hakşinas olmak ve kadirşınas olmak.

Bunlara sıkı sıkıya bağlı olamayacaksak söz söylemeye yeltenmemizi öğütlerdi.

Hatta bu üç kuralı sadece söz söylemekle de sınırlı tutmaz sözü dinlerken de uygulamamız gerektiğini vurgulardı.

ŞİNAS Farsça kökenli bir kelime.

Bilen, tanıyan, sayan, anlayan demek…

İLK KURAL: Hadşinas olmak.

Haddini bilmek. Sınırlarını tanımak. İmkanlarının farkına varıp bu çerçevede kalmak. Sınır ihlalleri yapmamak. Başkalarının alanına tecavüz etmemek. Sahip olduğun yeteneklerinin, ilminin, bilginin, görgünün miktarına arif olmak. İzah etme gücünün, ikna etme kabiliyetinin nerelere kadar çıkabileceğini keşfedip buna göre tutum almak demektir.

İKİNCİ KURAL: Hakşinas olmak.

Hak tanırlılıktır. Hakkı kabul etmektir. Hakka saygı göstermektir. Hakka uymaktır. Dolayısıyla başkalarının haklarını iyi bilip bunu gözetmek, adalet üzere yol tutmaktır.

Merhametli olmak tüm varlıklara karşı hakşinas olmaktır örneğin.

Doğaya saygı ile yaklaşmak, ondan yararlanırken tahrip etmemeye özen göstermek yine aynı hakşinas olmakla ilgilidir. Bu ilke sadece sözü incitmemekle sınırlı olmayıp tüm varlıklarla ilişkimizi belirlemesi bakımından pek mühimdir.

ÜÇÜNCÜ KURAL: Kadirşinas olmak.

Kıymet bilmektir. Değer vermek ve bununla birlikte kendisine verilen değerin farkında olup gereğini yapmaktır.

Vefadan ırak düşmemektir. İyilikbilir olmaktır.

BU üç kural birbirine gebedir, birbirini doğurur.

Hadşinas olamayanlar ne yazık ki, hakşinas olamazlar. Hakşinas olamayanlar ise yine maalesef kadirşinas olamazlar.

Sondan geriye gidecek olursak kadirşinas olmak hakşinas olmaya bu ise hadşinas olmaya bağlıdır.

Sözü incitmemenin bu üç kuralı hayatı incitmemek, yürekleri hicrana salmamak, iyi aile ilişkileri geliştirmek, sağlıklı evlatlar yetiştirmek, dostluk bağları oluşturmak, güçlendirilmiş arkadaşlıklar tesis etmek ve sosyal yaşamı tanzim etmek için de asla vazgeçemeyeceğimiz prensiplerdir.

Bu konuda da yine rehberimiz Nebiyi Zişan Efendimizdir.

Üç kuralı ve buna bağlı başka diğer umdeleri hayatına en doğru biçimde yansıtmış fertler olabilmek niyazıyla…

Ya Selam!