İNSANA insandan daha çok zarar veren bir canlı düşünebiliyor musunuz?

Kendi cinsine bu derece düşman olabilen, bön bakabilen, öfke besleyen, hırslanan ve öç alma konusunda sınır tanımayan başka bir canlı var mıdır?

Keşke hayır diyebilseydik ancak ne yazık ki diyemiyoruz.

DENİR Kİ, süt bozulursa kullanılabilecek başka bir şekli bulunabilir.

Peynir de öyle. Peki, yağ bozulunca ne yapılmalı!

Çaresiz kaldığımız yer işte burasıdır.

Her şeyin bir çaresi bulunabilir. Bozulan insan ise maalesef sonuç olumsuz oluyor.

DÜNYA elbette doğumlar ve ölümler harmanı.

Gelişler, gidişler sürekli. Dolup dolup boşalıyor.

Ölüyoruz ve ardımızdan yeni insanlar geliyor.

Rabbimizin kurduğu sistem bu.

Doğal akışında cereyan ettiğinde sorun yok.

Başlangıcı olanın bu dünyada sonu da var.

Faniyiz.

Ama ebediyete namzet bir faniyiz.

Peki, kendisine sonsuzluk kapısı aralanan insan yaratıcımızın lütfettiği bunca donanıma rağmen bu kadar gaddar oluşumuzu nasıl açıklayacağız?

EŞREFİ MAHLUK olduğumuz hususunda hiç tereddüt etmiyoruz.

Kendimizi hemen bu pâye ile ödüllendiriyor ve madalyayı göğsümüze iftiharla takıyoruz.

Peki, kendimizi kimlerle veya nelerle kıyas ederek bu sonuca varıyoruz?

Sadece yaşamak için kendisine rızık olarak yaratıcı tarafından belirlenen canlıları avlayan hayvanları canavarlıkla suçlayabilen bizlerin sınır tanımaz acımasızlıkları ve vahşeti nasıl izah edilebilir?

Kendimizi diğer canlılara kıyas ederek mi mahlukatın en şereflisi olduğumuza hükmediyoruz?

Bu kıyas sahih mi? Doğru mu? Emin miyiz bundan gerçekten?

KIYAS aynı cins veya türler ile eşitler arasından yapılmaz mı?

Bitkilerle hayvanları kıyas etmek mantık ve hakikat nezdinde geçerli mi?

Hayvanlarla insanlar arasında üstünlük kıyasını kabul etmek mümkün mü?

Kıyas hayvanların ya da bitkilerin tümü için bile yapılamaz, kendi benzeriyle ancak mümkündür.

Öküzle eşeği neye göre kıyas edeceğiz? Koyun ile keçiyi veya?

Hepsini ancak kendi içinde yani türdeşi, cinsi ile kıyas edebiliriz.

ÖNCEKİ gün uzun aramalardan sonra ancak bulunup defnedilen ‘Narin’in insanlık dışı, hunharca katlinden sonra yine yüzümüz hiç kızarmadan kendimizi diğer canlılarla kıyas ederek üstünlük iddiasında bulunabilecek miyiz?

Olaya tanık olduğu veya duyumları olduğu halde sessizlik kuyusuna kendini hapsedip üstüne kapağı kapatarak gerçeği saklayanlar bu kıyası utanmadan yapabilirler mi?

YÜCE KİTABIMIZDA insanın cahil olduğu, cehalet üzere hareket edebildiği buyruğunu neden üstümüze almıyoruz?
İnsanın aceleci olduğu emrini neden görmezden geliyoruz?

İnsanın zalim olduğu gerçeğini söyleyen ayeti şimdiye kadar kaç defa hissederek okuduk?

İnsanın nankörlük, geçici hazlara düşkünlük, cimrilik, umutsuzluk, unutkanlık, böbürlenme, acelecilik, gerçeğe karşı direnme ve inkârcılık, sağır, dilsiz, kör, saldırgan, fısk, fücur, zulüm, nifak, nankör, kıskanç, kaba, azgın, tartışmacı, riyakâr gibi yönlerini vahiyde bulduğumuz halde yine de yanlış kıyas yaparak diğer varlıklara karşı üstünlük taslayıp böbürlenecek miyiz?

CANIMIZ yandı.
O masum yavrunun ve başka masumların canını yakanların da canı yansın.

İnsanın vahşi ve kötü yönünü fütursuzca göstermekten çekinmeyen bu canavarlara lanet olsun.

Ercişli Emrah;

“Kefen yetişmezmiş garip ölene / Meğer yarin yazmasına saralar” diyor.

Neşet Ertaş Ustan’ın “Süte su karıştı, sonra söze yalan, mideye haram. İşte orada bozuldu insan” sözünü de özet bir cümle olarak alabiliriz.

Bu kadar süfli işlerin içinde debelenirken vahyin sunduğu olumsuz yanlarımızı görmezden gelip kendimizi varlıkların en şereflisi sayma konusundaki yanlış yargımızı gözden geçirmemiz gerekir.

Bu ve benzeri vahşetleri haşa Allah yokmuş gibi hunharca işleyen ve ayrıca bu gibi cinayetlerden siyasal rant elde etmek için sıraya girenler sizce varlıkların en şereflisi olabilirler mi?

Şereften yoksun işler işleyip şeref dava etmek nasıl bir akılsızlığın ve kalpsizliğin sonucudur?
Ya Selam!