Fakat sosyal medyada bir yazı gördüm. ‘’Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur ‘’ yazıyordu. Bu ne hayasızlıktır, bu ne pervasızlıktır, bu ne haddini bilmezliktir!... Sizler bu zihniyetin ‘’Türk’’ modellerinden az mı cefa gördünüz? Size zulüm eden zihniyetten ne farkınız kaldı? Buradan iki tarafa da sesleniyorum. Bas git!.. Kan emici yarasa!.. Gün olur miras kavgasına tutuşursun o zaman görürsün asıl düşmanın kim? Gün olur can kardeşine borç verirsin, anlarsın o zaman dostu düşmanı. Arkadaşına sırrını verirsin o gün kim ak, kim kara çıkar ortaya…

Neyse gelelim öfkemin sebebi zuhuruna; Bir Cuma günü öğleden sonra Taksim Balo sokaktan yukarıya doğru yürüyorum. Bir arkadaş (zira arkadaş olduk) tekerlekli sandalyesinde yokuşu sökmeğe çalışıyor, bizlerin insansızlığına inat. Sağ tarafına da küçük bir Türk bayrağı asmış. Kan, ter içerisinde kalmış güzel insan. Fakat bir o kadar da gururlu ki muhannete muhtaç olmamak adına sesi çıkmıyor. Sanırım o bizim insan olmadığımız idrakine varmış. Bende dondum kaldım bakıyorum. Kenarda bekleyen dört beş kişinin hararetli alış-veriş nidaları arasında. Evet orada yaya ve araç trafiği belli bir ritimde akıyor. Fakat insana benzeyen varlıklar sanki onun bu halinden habersiz veya görmezden geliyor. Bir ara titredim ve sessizce yanına sokuldum. Tam ben yardım edeyim diyecektim ki, kulaklarıma bir şamar gibi sesi çalındı. ‘’Yardım eder misin?’’ İçimden dedim ben insan değilim ki. Sonra başladık birlikte yokuşu kaldığı yerden çıkmaya. Aramızda da şu diyaloglar geçti;

Ben: Hocam merakımı bağışlayın, burada ne iş yapıyorsunuz, eğlenmeye mi geldiniz? Yoksa iş falan mı?

Gazi: Yok be kardeşim! ( titrek bir ses tonuyla.) Ne eğlencesi bir büfem var burada ekmek parası.

Ben: Merakımı bağışlayın, geçmiş olsun doğuştan mı? Yoksa kaza falan mı?

Gazi: Ben gaziyim dedi. (Buz gibi bir hava, derin bir sessizlik!)

Ben: İntikam mı? Barış mı?

(Biraz düşümdü sonra ağzından beni ve siz okuyanlarımın da titreyeceği dizeler döküldü ağzından.)

Gazi: İntikam, neyin intikamı? Kaybolan gençliğimin mi? Ayaklarımın mı? Yoksa kandırılan şu kırgın gönlümün mü? Yok dedi yok kardeşim. İntikam bana hiçbir şeyi geri getirmeyecek. Kim biliyor ben neler çekiyorum? Hiç bir kimsenin yaşadıklarımı yaşamasını istemem. Düşmanım dahi olsa!…

Bu diyaloglardan sonra felç geçirmişçesine ellerimi ve ayaklarımı hissedemedim. İsmini sormak istedim. Utandım soramadım. Sessizce istiklale kadar çıkardım. Döndü ve bana dedi ki Allah razı olsun.

Üzerimde ağır bir yükle ayrıldım yanından. Zıt yönlere gittik fakat zihinsel anlamda hiç ayrılmadık aslında ölümsüz bir bağ kurduk. O gün bir kez daha bütün er-keksi ve milit-er duygularımdan arındım. Zira barış dişidir. Birileri bir yerlerde üç kuruş paraya ruhlarını satar, bedelini de terör ve devlet mağduru insanlarımız öder. Evet hepimizin sorması lazım bizler o gaziden aldığımızı geri verebilir miyiz? Ağzın köpükler saçarak intikam naraları atan gerek Türk ve gerekse Kürt diye tabir edilen etkin köken mahsulü olan insana benzeyen yaratıklar susun artık. Sizleri çok dinledik. Yöntemleri yanlış dahi olsa adı ‘’barış’’ olan bir zafere doğru gidiyoruz. Gölge yapmayın.

Evet Aliye Izzetbegoviç ‘ in bir tespiti var milliyetçilik adına der ki;

Bilgisiz kimselerin zihinlerinde kargaşa yaratmak için başvurulacak ilk ve en etkili yol, milli olanla milliyetçi olan arasındaki farkı gözden kaçırmaktır. Aslında bu fark bazen sevgi ve nefret arasındaki fark kadar büyük olabilir.

Milli duyguları olan bir insan, kendi halkını sever, onların kusurlarını da erdemlerini de kendi üstünde taşır, o halka aittir. Bir milliyetçi ise kendi halkını sevmekten çok başkalarından nefret eder, daha da önemlisi, uygulamada, başkalarının mülkü olan şeyi ister. Başkalarına ait farklılıkları boğar, hoşgörüsüzdür, fiziksel baskı uygular. Kendisine ait olanı savunmaz, olmayanı da ister. Aşırı milliyetçiliğin özünde Tanrı’ya inanç yoktur. Dünyanın bütün büyük dinleri şu basit hakikati öğretmeye çalışır (ve bütün hakikatler basittir): Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma. Ya da öyle hareket et ki, davranışların herkes için geçerli olsun; ne sana göre değişsin ne de başkalarına göre…

Doğru her zaman doğrudur. Yaşananlar sabittir. Tarihten ders almazsak tekerrüre mahkum kalırız. Bizim milliyetçiliğimiz, milli duyguların tezahürüdür. Boşnak etnik kökenine haiz Aliye ile Türk etnik kökeninden gelen Serdar’ ın milli duyguları aynıdır. Yazımı Aliye Izzetbegoviç’in sözüyle sonlandırayım; "Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın."

En içten saygılarımla….