Rabbim sen ne kadar yücesin ki bizleri izzet ve kereminle
mükâfatlandırmışsın.
Şimdi gelelim konumuza. Malumunuz Gezi Parkı olayları. Bazıları
buna direniş diyor, ben adının direniş olması noktasında
‘’direniş’’ kelimesine haksızlık olmaması cihetinden olay demek
istiyorum. Şuan da gerek sosyal medyadan ve gerekse ana akım
medyadan izlediğimiz kadarı ile mevcut olayları küçük bir azınlık
yürütüyor. Yaptıklarına ve isteklerine tamamen saygılıyız. Saygı
dedikte aslında ne kadar önemli bir konu. Kelime anlamı itibari
ile, Saygı, herhangi bir ilişki içinde olunan bir kurum, birey ve
benzerine, söz konusu varlık veya oluşumun ilgi ve duygularının
farkında tutum sergilemek, buna göre uygun bir davranış tarzını,
tutumu benimsemektir. Saygı, genellikle, ilişkide olunan, iletişim
kurulan varlık veya oluşumun hak, değer, inanç ve her türlü
özelliğini göz önünde tutmak bunlara önyargısız yaklaşmayı içerir.
Her ne kadar tersi gibi gözükse de saygı kavramı haklar kavramının
varlığından önce gelir ve haklar kavramına dayanmaz diye
tanımlanmaktadır. Fakat gel gelelim ki insanlarımız ne yazık ki
saygıyı bir kenara atmış ve akıl almaz pervasızlıklar içerisine
girmişlerdir. Yaşanan mevcut durum insanların asıllarına nasıl rücu
ettiklerini de görmemize de vesile olmuştur.
Denilmektedir ki; mesele üç, beş ağaç değil mesele AKP faşizmi.
Tamam AKP’ nin bir çok konuda yanlışları olmuştur. Bunları burada
yazmak boşa zaman kaybı. Zira herkes bunların bilincinde diye
düşünüyorum. Yoksa neden AKP faşizminden dert yanasınız ki. Normal
de hal, durum bu evet. Mesele buysa bende size katılıyorum. Fakat
burada şöyle bir realite var. Sizler sizin gibi düşünmeyen tüm
insanları ötekileştiriyorsunuz. İlla da biziz, bizim yaptığımız
doğru. Ya ona da tamam da ne kadar çok benziyor hareket ve eylem
tarzınız faşizme. Demek istiyorum ki AKP’ nin belli bir temsiliyeti
var. Eski oranlara göre %53 bu garanti. An itibari ile % 65 en
az.
Ya kusura bakmayın amaç AKP iktidarını bitirmekse, ‘’ bu ne perhiz,
bu ne lahana turşusu.’’ Yani sizin her hareketiniz illegal ve her
dakika AKP oylarını artırıyor. Zira siz değerli arkadaşlarım hemen
hepiniz kültürlü insanlarsınız. Yani nasıl olur da durumu
okuyamazsınız. Sizler sağ cenahı AKP şemsiyesi altında topladınız.
Diyorsunuz ki buradan oy hesapları yapmak abesle iştigal. Tamam
doğrudur oy hesapları yapmak bu tarz insani bir hareket açısından
abes bir durum, fakat bunu ben yapmıyorum. Olanları aynen sizlere
aktarıyorum. Demokrasiler oy esasına göre işleyen bir sistem değil
mi? Sizler ana akım medyanın gezi parkıyla ilgili duyarsızlığından
bahsediyorsunuz ya. Ben size bulunduğum muhiti biraz anlatayım.
Esnaf ziyaretleri yapıyorum. AKP’ ye daha dün öfke duyan insanlar
artık şu soruyu soruyorlar. Ya tamam da sandığa gittik, kime oy
vereceğiz? Sağ seçmen MHP’li, BBP’ li, SP’ li olduğunu bildiğim ne
kadar insan varsa ve hatta o partilerin yönetiminde olanlar. Genel
kanı şu. Gün tek şemsiye altında toplanma günüdür. Buda ancak
çoğunluk olan AKP şemsiyesidir diyorlar.
Gelelim neden tek şemsiye altında toplanmak lüzumu zuhur etmiş.
Mevcut gezi parkı olayları da çoğunluk olan insanların Kemalist
Ulusalcıların ve hemen hemen hepsinin sol cenaha haiz insanlar
olması. Şöyle diyelim insanlarımızın korkularını ve
hassasiyetlerini bilirseniz AKP’ ye altın tepside sunulmuş bir
pasta olduğunu görebilirsiniz. Nedir bu korkular? Bu ülkede
insanlar kürt kimliklerinden dolayı yıllarca hor görüldüler ve
çekmedikleri eziyet kalmadı. Bu ülkede Müslümanlar fişlendi, baş
örtüleriyle resmi kurumlara giremediler ve bir çoğu işlerinden
oldu. Bu ülkede insanlar üç haneli enflasyonu gördüler. Bu ülkede
bir geçede servetine servet katanlar, bir gecede batanlar oldu.
Kur-ân kurslarında baskıyı gördüler. Kemal Derviş’ in bir gece
apansız bakan oluşunu gördüler. Bülent Ecevit’ in hastalığında
doların tavan yaptığını gördüler.
Hatırlar mısınız şu sloganı bilmiyorum. ‘’ Tek başına, İş başına’’
dedi AKP ilk seçimde. O zamanlarda da durum ve ahval aynen bu
şekildeydi. Her seçimde katladı oylarını. Neden mi? Yani AKP çok mu
Müslüman? Ben daha önceki yazılarımda da söyledim alakası yok
aslında. Fakat korkuları çok iyi biliyor. En basit örneği,
dedenizin adı Mehmet olsun. Onun babası Ahmet, onun babası Hasan,
Onun babası Hüseyin. Siz bir köprüye Hasan adını verin. Birileri de
çıksın desin ki yahu ona Şerefsiz Hasan’ ın ismini vereceğine
Mehmet dedenin veya Ahmet dedenin, hiç olmadı Hüseyin dedenin adını
verseydin bu işler böyle olmazdı. Hâlbuki hepsi bizim dedemiz.
Birinin diğerinden ne zihniyet, ne akıl, nede duruş noktasında
hiçbir farkı yok. Biri neyse hepsi o. Şimdi ötekileştirdiniz mi?
Hayır mı?
Peki bir örnekleme daha yapayım. Şöyle düşünün yaşlı anne ve
babanız evde oturuyor. Çat bir baktılar sokak ana baba günü. Kavga
gürültü almış başını yürümüş. Acımış o halinize sizi eve buyur
etmiş. Hoppa Allah ne verdiyse ayakkabılarla dalmışsınız içeri. Her
taraf toz toprak. Hadi can havliyle girdiniz. Çıkarıver evladım
ayakkabıları demesi gerekli mi? Yaymış çatallarını 90 derece
oturuyor. Sonra ortalığı toplamadan çöplerini de bırakmış gitmiş.
Bu tabloyu gördüğünüzde ne hissederdiniz?
Sonra mahalleden bir adam çıkmış demiş ki bak görünmeden kaybolun,
o ihtiyarların çocuklarını evlerinde zor tutuyorum demiş. Sizde
onlar koyun ne olacak ki demişsiniz. Şimdi provokasyonu yapan
kim?
Sonra bizler konu hakkında ve nasıl aksettiği noktasında bilgi
verdiğimizde adeta aforoz ediliyoruz. Ne dilimiz kalıyor, ne
elimiz, ne dinimiz kalıyor aşağılanmadık. Baş örtüsünden dolayı
aşağılanan bacılarımıza daha değinmedim bile.
Ha baştaki Mevla’ma hamt ettim. Zira mevcut arkadaşların boşa kürek
çekişlerini gördükçe imanım ziyadesiyle katlandı. Zira ben vicdani
retti mi dini gerekçelerimden dolayı gerçekleştirmiştim…
Saygılarımla….