Sucukların kokusu buraya kadar geliyor. Bakalım neler var şu harika sofrada?

Sevdiğin her şey...

Domates, salatalık, yeşillikler...

Hepsi de bahçeden. Taze taze...

Yaz geldi desene.

Oyalanma da atalım kendimizi sokağa.

Dur, dur bir dakika. Sofrada bir şey eksik. Hem de benim olmazsa olmazım yok.

Neymiş o?

Sivri biber... En acısından üstelik. Bahçede yok muydu? Biber olmadan asla oturmam kahvaltıya.

Senin, sivri biberin zam şampiyonu olduğundan haberin yok galiba?

Hıh... Geldik dayandık enflasyona. Sen şimdi gene başlayacaksın, "Enflasyon yükseliyor, büyüme düşüyor, bu ülke nereye gidiyor?" diye. Masa başında ülkeyi mi kurtaracağız şimdi?

Aynen öyle diyeceğim. Bize söylenenler bir uçta, ekonomik göstergeler bir başka uçta. Neye inanacağım ben?

Aslında sorun ne biliyor musun?

Ne?

Ekonomik göstergeler o kadar oynak ki, mesele neresinden tuttuğuna bağlı.

Fili tanımlayan körler gibi yani, tuttuğun yerin biçimi neyse fil ona benziyor.

Aynen öyle. Bak, şimdi sen diyorsun ki enflasyon yükseldi. TÜFE 0.66 ile beklentileri aştı. Yıllık enflasyon yüzde 7.29'a çıktı.

Kısacası alım gücü azalıyor sürekli. Her zaman olduğu gibi fatura vatandaşa kesiliyor.

TAKLA ATAN BİZ, UÇURUMA YUVARLANAN AVRUPA

Ekonomi bu kadar iyi giderken enflasyon rakamlarının bir parça yükselmesi sorun olmamalı bence. Senin biberin acısı Mayıs'ta sönecek. Gıda fiyatlarındaki artışın nedenlerinin başında mevsimsel etkiler geliyor. Geçtiğimiz yıllar ve başka ülkelerle kıyaslandığında yüzde 7.29 düşük kalıyor. Özendiğimiz Batı ülkeleri bile yüzde 10-15 arasında bir enflasyonla mücadele ediyor. Geçtiğimiz yıl yüzde 6.2 ile son 44 yılın en düşük enflasyonunu yaşadık. Artık enflasyon kronik değil. Dizginlendi ve tek haneye indi. Aylara göre iniş çıkışlar istikrarı bozmaz. Ben bu pencereden bakıyorum.

Peki... Kabul edelim. Büyüme rakamlarına ne diyorsun? Tam bir acı fren. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan bile aynı deyimi kullandı. 2011'deki yüzde 8.8 büyüme rakamından 2012'de yüzde 2.2'ye çakıl. Fren sesinden kulağımın zarı patlayacaktı neredeyse.

O zaman senin görmek istemediğin ya da sana haberlerle birlikte sunulmayan birtakım istatistiki verilere başvuralım yine...

"Görmek istediğindir doğru olan" diyorsun yani sen şimdi bana.

Evet. Dinle... Euro Bölgesi ekonomisinin yüzde 0.6, AB'nin yüzde 0.3 küçülmesinin beklendiği 2012'de Türkiye yüzde 2.2 büyüdü.

Büyük başarı!

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de aynı cümleyi kullandı. Tabii, sonunda ünlem işareti olmadan. Devam ediyorum. Türkiye bu performansı ile Euro Bölgesi'nde yüzde 3.2 büyüyen Estonya'nın ardından ikinci oldu. Evet, hızımızı kestik. Evet, sert fren yaptık. Ama dünya ekonomileri küçülürken biz büyümeye devam ediyoruz. Hem de aralıksız... Sivri biberi ısırıyoruz, acı. Sert fren yapıyoruz, tehlikeli. Ama AB ülkeleri arabayı uçuruma yuvarlıyor. Bunu da göz ardı etmemek gerek.

Senin araba benzetmeni CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak da kullandı ama AB için değil Türkiye ekonomisi için. Bir de rakamları neden sorun yumağı Euro Bölgesi ile karşılaştırıyorsun anlamadım. Geçen sene Çin’in ardından dünya ikincisiydik de olay olmuştu. Bu sene ne Çin’den bahseden var, ne de dünyanın diğer bölgelerinden. Gelişmekte olan ülkelerin 2012 büyüme hızları yüzde 5’ler civarında. Buna söyleyeceğin bir şey yok galiba… Seninki kuzgun misali; yavrusunu "Ah benim ak baldırlı yavrum" diye severmiş ya…

Tamam, biz öyle seviyoruz yavrumuzu da elin adamına ne dersin?

Elin adamı?

Roubini…

Roubini?

Kriz kahini... Hani şu kriz dönemlerinde kehanetleriyle ünlü adam…

Buldum, Nouriel Roubini...

Evet. Son kehaneti Türkiye ile ilgili.

Hah! Hapı yuttuk desene...

‘ASKERİ HARCAMALAR AZALACAK’

Hayır işte. "Barış süreci başladı. Askeri harcamalar azalacak. Türkiye'nin ekonomi politikaları doğru yönde ilerliyor. İş dünyasında büyük bir dinamizm var. Türkiye, barış sürecini doğru yönlendirebilirse, en büyük başarı hikayeleri arasına girebilir" diyor Roubini.

Aldık bir rüzgarı arkamıza gidiyoruz. Hadi hayırlısı. Sonuçta aşırı şişirilmiş balonun akıbetine uğrayıp patlamayalım da...

Tabii ki gerçekçi olmakta yarar var. Cari açığımız hala çok yüksek. Kamu tasarruflarının artması gerek. Yapısal reformlar ayrı bir sorun. Girdi maliyetlerinin yükselmesi devalüasyon riskini artırır. Kayıt dışılık hala büyük bir sorun. İşgücü yetenekleri de artmalı. Tüm bunlar göz ardı edilmemeli. Yani birileri bizi birtakım nedenlerden dolayı şişiriyorsa, şişkin ego kompleksine kapılmamamız gerekir.

Denge diyorsun yani... Ne ezilelim ne "Kaf Dağı'ndayım" sendromuna kapılalım. "Sen seni bil sen seni..." durumları kısacası.

Atasözleri ve deyimler sözlüğüne mi takılıyorsun sen bugünlerde?

Sen benim nereye takıldığımı bırak da söyle bakalım son nokta ne? Sivri biber mi, acı fren mi?

İkisi de birbirini tetikler ya da baskılar. Büyüme için iç talebi canlandırdığında enflasyon daha da yukarı çıkabilir. İç talebi kıstığında büyüme düşebilir... Onun için sivri biber de değil, acı fren de... Ben tercihimi, yazı müjdeleyen güneşli bir sabahtan yana kullanacağım. Hadi kalk atalım kendimizi sokaklara... Asıl hayat sokakta akıyor. Yürürüz biraz. Sonra, "yandan çarklı" bir ada vapuru ile ver elini Heybeliada, Burgaz, Büyükada...

Heyoo... Yaşasın yolculuk. Hadi çıkalım.