İran, yıllardır bölgesel aktör olarak gücünü korumaya çalışırken, defalarca İsrail’in hedefi haline geldi. Bu saldırılar, yalnızca İran’ın askeri liderlerini değil, bilim insanlarını da hedef aldı ve İran’ın bölgedeki prestijine büyük darbe vurdu.
En son Nisan ayında gerçekleşen ve tek amacı ‘İran’ın uluslararası kamuoyunda onurunu korumak ve kendi halkına karşı sorumluluğunu yerine getirmek’ olan sembolik saldırının ardından, bu sefer daha ciddi ve geniş çaplı bir hamleyle İsrail'e yanıt verdiğini görüyoruz. Bu, beklenmedik bir gelişme değil, aksine uzun süredir beklenen ancak şimdi gerçekleşen bir saldırı olarak dikkat çekiyor.
Zira Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin İran’da suikasta kurban gitmiş olması, İran’ın tüm üst düzey komutanlarının Suriye ve Lübnan’da teker teker öldürülmesi, son olarak Nasrallah’ın Lübnan’da öldürülmesi gibi gelişmeler, İran’ı İsrail’e karşı saldırı yapmaya mecbur bıraktı.
Çünkü birçok generalini ve bilim insanını İsrail saldırılarına kurban veren İran’ın itibarı, uluslararası arenada yerle bir olmuştu. Bunu bir şekilde onarması gerekiyordu. Daha önceki tüm saldırıların sembolik olduğunu tüm dünya farketmişti. Bu nedenle daha etkili bir saldırı hamlesi bekleniyordu. İran, yine hasar bırakmayacak şekilde ama bu kez daha şiddetli olduğunu zannetmemizi sağlayacak bir saldırı daha yaptı. Görüntülere bakıldığında beklemediğimiz şiddette bir saldırıydı ancak bilin bakalım ne oldu? İsrail tarafında zarar gören kimse olmadı. Ölen 1 kişi oldu, o da bir Filistinli! Kısaca yeni bir danışıklı dövüş…
Peki, bu saldırıların göstermelik olduğundan nasıl bu kadar eminiz? Çünkü, İran'ın balistik füze kabiliyeti, özellikle Şahap 3, Kadir 1 ve Seccil gibi uzun menzilli füzeleri, 2000 kilometrelik menzili içine alan bir tehdit oluşturuyor. İsrail ile İran arasındaki mesafenin yaklaşık 1200-1300 kilometre olduğu düşünülürse, bu envanterin bölgedeki denklemi değiştirebilecek güçte olduğunu söyleyebiliriz. Buna rağmen İsrail’de hiçbir hasar oluşmadı.
İran’ın iddiasına göre, Hizbullah lideri Nasrallah’ı öldüren uçakların kalktığı askeri üs olan Nevatim’i bombalayan İran, 20’ye yakın F-35 savaş uçağını da imha etmiş. Ancak böyle bir şey yaşandığına dair tek bir kanıt yok. Doğrulanamayan bir bilgiyi yayan İran’ın tek amacı, bu haberler sayesinde iç politikada prestij kazanma çabasıdır.
Akılları karıştıran bir mesele daha var…
Saldırıdan 3-4 saat önce, Haaretz ve New York Times gibi uluslararası medyanın saldırıyla ilgili detaylı bilgi paylaşımı yapması, bu operasyonun bilinçli ve planlı olduğunu gösteriyor. Hatta saldırı başlamadan önce ABD Büyükelçiliği’nin diplomatlarına sığınaklara gitmeleri yönünde emir vermesi, olayın ciddiyetini bir kez daha ortaya koyuyor. Bu basın kuruluşları saldırının zamanını, nerelere yönelik gerçekleşeceğini biliyorlardı.
Hatta öyle bir detay verdi ki; New York Times’a göre İran’ın saldırısı Tel Aviv’in kuzeyindeki 3 askeri hava üssüne ve bir istihbarat karargahına yönelik olacaktı. Saldırı sonrası bu tahminler (!) ne hikmetse tuttu. Saldırıdan önce de ABD Büyükelçiliği resmi duyuru ile diplomatlara sığınaklara girmelerini emretmişti. Her şey tüm açıklığıyla ortada aslında. Üzerine konuşmaya bile değmeyecek bir konuya dönüştü artık bu…
Saldırının ardından ortaya çıkan tartışmalardan biri de İsrail’in ünlü Demir Kubbe hava savunma sisteminin başarısıydı. Demir Kubbe, özellikle küçük roketleri tespit edip imha etmek konusunda dünya genelinde bilinen bir sistem. Ancak bu kez İran tarafından fırlatılan balistik füzelerin sayısının fazlalığı, Demir Kubbe’nin bazı hedeflere müdahale edemediği yönünde iddialara yol açtı.
Öte yandan sistemin yapay zekâsının, daha az kritik hedeflere yapılan saldırılara müdahale etmeme kararı aldığı da biliniyor. Nitekim, İran’ın fırlattığı füzelerin çoğu önemli olmayan hedeflere düşerken, sosyal medyada paylaşılan görsellerin de füzelerin boş olduğunu göstermesi bu iddiaları destekler nitelikte.
Bu gelişmeler, İran’ın bölgedeki prestijini yeniden kazanma çabası olarak yorumlanabilir. Ancak İsrail-İran geriliminde önümüzdeki dönemde nasıl bir dengelenme yaşanacağı hem bölgesel hem de küresel güvenlik açısından yakından takip edilecek. Özellikle bu tür saldırıların, iki ülke arasındaki stratejik hesaplaşmanın sadece bir adımı olduğu, daha geniş kapsamlı bir çatışma riskini artırabileceği unutulmamalı.
Bakalım bu İran tiyatrosunun katil devlet İsrail’e bilançosu ne olacak?...