Antidepresan ilaç kullanımı, okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklarda korkunç oranlarda artmaya başladı. Çocukların enerjisini baskılayan, ruhsuz davranışlar sergilemesine neden olan bu ilaçlara nasıl bu kadar kolay güvenip küçücük bedenleri bu kimyasallara mahkûm ediyorsunuz?
Eğitim sisteminin ya da eğitimcinin yetersiz kaldığı alanları, çocuğa ilaç vererek tamamlamaya çalışmak çocuklara yapılan en büyük haksızlıklardan biri değil midir?
Yüksek kapasiteli ve üstün zekalı çocukların büyük kısmı, yanlış bir sistemde eğitim almaya zorlandıkları için uyumsuz ilan ediliyor ve öğretmenleri tarafından ailelerine baskı yapılarak antidepresan ilaç almaya zorlanıyor. Maalesef birçok ebeveyn bu duruma direnemiyor ve çocuğuna o ilaçları içiriyor.
Hiperaktif olduğu için uzun süre sınıfta oturarak ders dinleyemeyen çocuklar, ilaçlarla uyuşturuluyor. Birçok çocukta gördüğüm şey aynı; ilaçlardan sonra çocuğun eski enerjisiyle birlikte neşesi azalıyor ve algısı kapanıyor. Bu nasıl ‘faydalı’ olabilir?
Sevgili ebeveynler, çocuğunuzu ortalamanın üzerinde bir enerjiye, zekaya sahip olduğu için ilaç lobisine yem etmeyin. Diğer arkadaşlarından daha hareketli diye enerjisini baskılayan antidepresan kullandırmak, sınavda yeterli başarıyı sağlayamayan öğrenciye ek ders aldırmak yerine konsantrasyon artırıcı ilaçlar vermek, anne-babası başta olmak üzere herkese isyankâr ve asi davranan çocuğa ilaçlarla çare aramak size mantıklı geliyor mu gerçekten?
İlaca yönlendirmek yerine enerjisini kullanabileceği bir alan açmak neden aklınıza gelmiyor? Aslında geliyor ama bunu yapmak işimize gelmiyor olabilir mi?
Sınavda başarısız olan çocuğun odaklanma sorunu nereden kaynaklanıyor ise önce onu çözmek neden işimize gelmiyor? Asi çocukların, kusmaya çalıştıkları öfkeyi tespit etmek ve duygularını onarmak neden bu kadar zor geliyor?
Çocuğu sakinleştirmek mi istiyorsunuz? Annesiyle yakınlaşmasını, aralarındaki ilişkinin onarılmasını sağlayabilirsiniz. Anne ile güvenli bağlanan, yakın temasta olan ve annesi tarafından anlaşıldığını, koşulsuz sevildiğini bilen bir çocuk zaten kendiliğinden düzelir.
Çocuğunuzun konsantrasyonunun artmasını mı istiyorsunuz? Yaşadığı ortamda huzuru sağlayın. Çocukların da yetişkinlerin de odaklanma problemi, amigdalanın aşırı uyarılmasından kaynaklanır. Amigdala ise beyinde, kişinin korku, kaygı, öfke ve endişe gibi duygu alanlarını yöneten bölgedir.
Çocuk, sürekli kaygı, öfke, endişe ya da korku duygularıyla boğuşmuş ise ya da bu durum sürekli hale gelmişse o çocuğun herhangi bir şeye odaklanması imkansızdır. Zira insan beyni, tehlike varken üretken hale geçemez. Çünkü beyin her an savaşma ya da kaçma yani kendini güvende tutmanın yollarını arama durumundadır. Tehlikede hisseden bir beyin ise üretmeyi düşünmez, düşünemez.
Çocuğunuzun olgun davranışlar sergilemesini mi istiyorsunuz? Baba ile ilişkisinin onarılması yeterlidir. Baba ile iyi bir ilişki içinde olan çocuklar, hayatın her alanında güvende hissederler. Bu da çocukta üretkenliği artırır, aşırı davranışlardan korur, sakinleştirir. Zaten yetişkinlerde de aynı değil midir? Her konuda kendini güvende hisseden insan sakinleşir.
İbn Kayyım der ki, “Çocukların büyük çoğunluğunun ifsada uğramaları yani düzen bozan hareketlerde bulunmaları, babalarının ihmalleri yüzündendir. Baba gereken ihtimamı göstermediği zaman çocuklar manevi anlamda telef olmaktadırlar.”
Akıllı telefonuyla daha fazla vakit geçirmek, daha fazla misafir ağırlamak, daha fazla para kazanmak ya da kendi hayatında daha fazla alan açmak için çocuğunun vaktinden çalan ya da evde huzurlu bir ortam sağlamakta başarısız olan ebeveynler, bu davranışlarının ve ihmallerinin çocukları üzerindeki olumsuz etkisini okul çağında deneyimliyorlar. Kaynağa inmek ve sorunu çözmek yerine çocuklarına bir darbe daha vurup sorunun üzerini ilaçla örtmeye çabalıyorlar.
Çocukların davranışları ilaçlarla değiştirilemez. Hiperaktivite, aşırı konuşkanlık veya odaklanma zorluğu, birçok çocuğun fıtrat özelliği iken bazılarında tamamen duygu durumunun dışa yansımasıdır. Çocuğa ilaç vermek yerine onun fıtratına, kapasitesine uygun eğitim kurumu ve öğretmen bulmak en doğrusudur. Duygu durumunun yansıması olan davranışlar ise iyi gözlenmeli, bu duygular onarılmalıdır.
Çocukların da yetişkinler gibi her davranışının altında bir duygusal neden yatar. Duyguları hasar görmüş bir çocuğun anormalleşen davranışları ilaçla tedavi edilmez. Nörolojik ve biyolojik bir sorunu olmadığı halde çocuklara ilaç vererek davranışlarını düzeltmeye çalışmayı bırakın! Çocuklarınızın hakkına giriyorsunuz. Bunun hesabını veremezsiniz.
İlaçlar duygu iyileştirmez zaten, sadece davranışlar üzerinde etkilidir. Bu etki ise uzun vadede telafisi imkânsız yan etkilere yol açabilir. Bizzat bir yakınımda bunu yaşadım. İlkokul çağında hiperaktivite nedeniyle kullandığı antidepresan ilaçlar yüzünden yıllar sonra kontrol edemediği tiklerle boğuştu. Bu tikler ise ilaçla veya terapi ile tedavi edilemedi. Askerlik çağına geldiğinde ise kullandığı ilaçlar ve tikler yüzünden meslek olarak devam ettirmek istediği askerliğe kabul edilmedi. Kim bilir daha kaç farklı örneği vardır bunun…
Özellikle okul öncesi ve ilkokul öğretmenlerinin, sınıftaki hareketli çocukların ailelerine baskı yaparak çocuklarına ilaç kullandırmaya teşvik etmeleri kabul edilebilir değildir. Eğer öğretmen tahammülsüz ise bunun bedelini çocuk ödememeli. Çok iyi biliyorsunuz ki antidepresanların hiçbiri bize yansıtıldığı gibi masum değil.
Hele ki ailelere isim vererek ilaç tavsiyesinde bulunan öğretmenlerle ilgili işlem yapılmalıdır.
Ayrıca bir çocuğun bu hayattaki en iyi ilacı, huzurlu bir ev ortamı ve ebeveyni ile kuracağı her türlü duygusal bağdır. Çocuklarınızı anlamaya çalışın, onlara zaman ayırın. “Çocuktur anlamaz, büyüyünce unutur” zannetmek korkunç bir hatadır. Emin olun anne karnından itibaren her şeyi hissediyorlar ve anlıyorlar. Duyguları anlaşılan, huzuru korunan, güvenliği sağlanan, sevgi ve şefkati almakta sorun yaşamayan hiçbir çocuk rahatsız edici davranışlar sergilemez. Ki bir çocuğun enerjik olması rahatsız edici davranış da sayılmaz. Biz yetişkinlerin tahammülsüzlüğü, çocukların enerjisini sorun sınıfına sokmamıza neden olmaktadır.
Yine İbn Kayyım’ın bir sözünü hatırlatmak isterim:
“Kim çocuğunu ihmal eder, ona faydalı olmaya çalışmaz ya da onu terk ederse (bu duygusal anlamı için de geçerli) çocuğuna en büyük kötülüğü yapmış olur!”