Libya, Türkiye için yalnızca coğrafi yakınlık nedeniyle değil, enerji kaynakları ve stratejik önemi bakımından da büyük bir öneme sahiptir. Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları uzun süredir birçok ülkenin çıkar çatışmalarının odak noktası haline gelmiştir.

Bu bölgede yaklaşık 4 trilyon metreküp doğalgaz rezervi bulunmaktadır. Enerji kaynaklarının paylaşımı konusundaki anlaşmazlıklar, özellikle Türkiye'yi dışarıda bırakmak isteyen İsrail, Mısır, Yunanistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin diplomatik hamleleriyle şekillenirken Türkiye, 2019 yılında Libya ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşması ile bu denklemi köklü bir şekilde değiştirdi. Bu anlaşma hem Türkiye'nin bölgedeki haklarını korumasına hem de Libya ile askeri ve diplomatik ilişkilerini pekiştirmesine olanak tanıdı.

Libya'daki iç savaş süreci de Türkiye'nin bu ülkedeki stratejik önemini artıran bir başka etken oldu. 2011 yılında Muammer Kaddafi'nin devrilmesiyle başlayan iç savaş, Libya'yı ikiye bölmüş, ülke, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile darbeci General Halife Hafter’in liderlik ettiği Libya Ulusal Ordusu (LNA) arasında bir güç mücadelesine sahne olmuştur. Türkiye, UMH'yi destekleyerek bu mücadelenin bir tarafında yer aldı. UMH ile ilişkilerin askeri ve diplomatik açıdan güçlendirilmesi, Türkiye’nin Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarını belirleyen MEB anlaşmasının da zeminini oluşturdu. Bu sayede Türkiye, Doğu Akdeniz’deki enerji rekabetinde güçlü bir konum elde etti.

27 Kasım 2019’da imzalanan Türkiye-Libya MEB anlaşması, Doğu Akdeniz’deki dengeleri Türkiye lehine değiştiren tarihi bir adım oldu. Bu anlaşma ile Türkiye, Libya ile kıyılarını birleştirerek Akdeniz’de daha geniş bir alanda hak iddia etme fırsatı buldu. Anlaşmanın hemen ardından Türkiye, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını korumak amacıyla bölgedeki askeri varlığını güçlendirdi ve sondaj çalışmaları başlattı. Bu hamleler, Türkiye’nin Akdeniz’de yalnız kalmamak ve bölgedeki enerji oyununda dışlanmamak adına attığı önemli adımlardan biri olarak dikkat çekti.

Anlaşmanın uluslararası yankıları ise oldukça sert oldu. Başta Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olmak üzere, Mısır, Fransa ve bazı Batılı ülkeler, bu anlaşmaya karşı çıktılar. Yunanistan, Türkiye’nin kıta sahanlığına yönelik iddialarını kabul etmedi ve Girit Adası'nın güneyindeki deniz alanlarında hak talep etti. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de Türkiye'nin bölgedeki haklarını yasadışı ilan ederek, bu anlaşmaya sert tepki gösterdi. Mısır ise Yunanistan ile deniz yetki alanlarını belirleyen ayrı bir anlaşma imzalayarak Türkiye’ye karşı kendi stratejik hamlesini yaptı. Fransa ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile birlikte hareket ederek, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı askeri varlığını artırdı ve Türkiye’nin bölgedeki etkisini sınırlandırmaya çalıştı.

Bütün bu tepkilere rağmen, Türkiye anlaşmayı savunmaya devam etti ve geri adım atmadı. Bölgedeki askeri ve diplomatik varlığını artıran Türkiye, özellikle deniz kuvvetlerini daha aktif bir şekilde kullanarak Doğu Akdeniz’deki haklarını koruma politikasını sürdürdü. Libya ile yapılan askeri iş birliği anlaşması kapsamında, Türkiye'nin bölgedeki askeri operasyonlara doğrudan katılımı da hız kazandı. 2019 yılı sonunda Libya UMH, Türkiye'den resmi olarak askeri yardım talep etti ve Türkiye bu davet üzerine Libya’ya insansız hava araçları, askeri danışmanlar ve çeşitli askeri ekipmanlar gönderdi. Türkiye'nin sağladığı bu destek, UMH'nin Hafter güçlerine karşı önemli başarılar elde etmesine yol açtı ve Libya iç savaşının seyrini değiştiren faktörlerden biri oldu. Türkiye'nin bu süreçteki askeri müdahalesi, sadece Libya’daki iç dengeleri değil, aynı zamanda bölgedeki jeopolitik güç dengesini de etkiledi.

Doğu Akdeniz'deki bu gelişmeler, Türkiye’nin bölgedeki enerji kaynaklarını koruma mücadelesinin yanı sıra, uluslararası alanda da daha geniş çaplı bir güç mücadelesine girmesine neden oldu. Avrupa Birliği (AB) ve ABD gibi uluslararası aktörler de Doğu Akdeniz’deki bu gelişmeleri yakından takip etmeye başladı. Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma, bölgedeki tansiyonu artırırken, Türkiye'nin stratejik hedefleri doğrultusunda attığı adımların ne kadar kritik olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

Bununla birlikte, Libya'daki siyasi belirsizlikler ve uluslararası aktörlerin duruma müdahil olması, Türkiye-Libya anlaşmasının geleceği üzerinde önemli bir etkiye sahip olmaya devam etmektedir. 2021 ve 2022 yıllarında Türkiye ile Yunanistan arasında diplomatik temaslar artmasına rağmen, Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları sorunu henüz tam anlamıyla çözüme kavuşmamıştır. Türkiye, Libya ile yapılan anlaşmayı kararlılıkla savunsa da bölgedeki diğer aktörlerin bu anlaşmaya yönelik tepkileri, sürecin karmaşıklığını artırmaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye'nin Libya ile imzaladığı MEB anlaşması, Doğu Akdeniz’deki enerji rekabetinde ve bölgesel dengelerde önemli bir dönüm noktasıdır. Türkiye, bu anlaşma sayesinde hem bölgedeki haklarını güvence altına almış hem de Libya’daki iç savaşta kritik bir rol oynamıştır. Ancak bu anlaşmanın geleceği, bölgedeki siyasi gelişmelere ve uluslararası aktörlerin tutumlarına bağlı olarak şekillenecektir. Türkiye'nin Doğu Akdeniz’de yalnız kalmamak adına attığı bu stratejik hamle, bölgedeki uzun vadeli çıkarlarının korunması için atılması gereken daha geniş çaplı diplomatik adımların da habercisidir. Anlaşma, Türkiye’nin Akdeniz'deki enerji kaynaklarına erişimini garanti altına alırken, bölgedeki diğer ülkelerle olan ilişkileri de derin bir şekilde etkilemiştir. Bu nedenle, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejilerini sürdürmesi, sadece enerji kaynakları açısından değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik ve jeopolitik dengeler açısından da büyük bir öneme sahiptir.

Libya ile yapılan bu anlaşma, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik konumunu pekiştirse de bölgedeki gerilimleri azaltmak ve kalıcı bir çözüm sağlamak için diplomatik süreçlerin hızlandırılması gerekmektedir. Bölgedeki diğer aktörlerle yürütülecek diyalog ve iş birliği adımları, Türkiye'nin çıkarlarını uzun vadede koruyacak en etkili çözüm olacaktır.