BİRADERİMLE oturmuş konuşuyorduk. Söz döndü dolaştı fenomenlere geldi. Gündemi yoran, bugünlerde herkesin dilinde dolaşan ve haber bültenlerinden düşmeyen ezberlediğiniz olay ve kişilerden bahsedecek değilim elbette.

BİRADERİMLE oturmuş konuşuyorduk. Söz döndü dolaştı fenomenlere geldi.

Gündemi yoran, bugünlerde herkesin dilinde dolaşan ve haber bültenlerinden düşmeyen ezberlediğiniz olay ve kişilerden bahsedecek değilim elbette.

Seküler hayat biçimini benimsemiş ve burada var olmak için yapılan insanlık ve insaf sınırlarını aşan görgüsüzlükler zaten anlatmakla bitecek gibi değil.

Bunlar hepimizin malumu ayrıca. Biraz da hepimize gına gelmiş durumda.

Ama mesele bundan ibaret değil. Ne yazık ki…

FENOMEN illetine maalesef artık kendimizi içinde gördüğümüz maneviyat camiası da fazlasıyla yakalanmış durumda. İleri gelenlerin bu konuda ne düşündüğünü bilemiyoruz ama gerisi bundan memnun görünüyor. Bu sebeple manevi payeler yükledikleri, sevip saydıkları kişileri tam gaz fenomenleştirme gayretlerine devam ediyorlar.

Şu da var ki, hiçbirimiz bundan ari değiliz ve pek çoğumuzun içinde saklanmış bir fenomen var.

ÂLİMİN bir üslûbu olurdu eskiden.

Bir davranış biçimi, bir yaşayış tarzı, bir söz söyleme tavrı vardı.

Giderek bu asil duruş terk edildi ve ne kadar üzücü ki artık fenomen tarzı bir yaklaşım benimsendi.

Ârifin bir üslûbu olurdu.

Hem kendisi hem de kendisinden istifade eden muhabbet halkasında durum değişti.

Derinlemesine düşünme, incenin incesi davranışlar ortaya koyma, zarafet üzere mahviyet ile yaşama ilkesi terkedilerek görünme isteği belasına düşüldü.

Âşığın, dervişin, avamın, cahilin bir söz söyleme, iş tutma tarzı olurdu.

Artık prensip üzere hayat sürme geriye atılarak herkesten daha çok belirlenen hedef kitle için daha çok görünür olmak, bilinir olmak, tanınır olmak ve buradan taraftar devşirmek gibi izahı zor ve çetrefilli bir kabalığa evrildi.

DİJİTAL teknolojinin hızla gelişmesinin sunduğu imkanlar fırsata çevrilerek hunharca kullanılmaya başlandı ve asaletli duruşlar kaybedildi.

Değer verdiği ve istifade ettiğini düşündüğü büyüğünü belki de onların arzularının hilafına şatafatlı ve koşuşturmalı karşılamalar, bunu canlı yayınlarla yapmalar, dron çekimlerini ihmal etmemeler giderek zikir hallerini, kabir ziyaretlerini de içine aldı. Camiye giriş ve çıkışlar, namaza duruşlar, dua edişler artık muhatap kitleye bir fenomen yaklaşımı ile sunulmaya başlandı.

Yani bir nevi yapay zeka ürünü akıllı telefonlar olarak tesmiye edilen aparatlar vasıtasıyla misyoner sunumlara sıklıkla muhatap olunmaya başlandı.

Bu esasen kesret belasının kaynayan kazanına düşmekten farksız.

Gerçeklik değil arttırılmış yalan, yapay ve sözde gerçeklikler pazarının alıcıları haline dönüştürülüyoruz. Algılarımızın fiziksel sınırları acımasızca zorlanıyor. Artık toplumun saygı duyulması gereken kanaat ve inanç önderleri birer marka kimliklere dönüştürülüyor. Kulluk çizgisinin sınırlarını asla aşmayan bir peygamberin bağlısı ve takipçisi iken sevdiklerimiz için sena yani özel övgü cümleleri ihdas ediyor ve bunları ezberleyip niyazlarda kullanarak bir nevi beyinlerimizi şartlandırıyoruz.

Hafızalarda köklü biçimde yer alıp kalıcı olması için görsel tasarımlar yapıyor ve bu zeminin sağlamlaştırılması için melodiler ekleyip altlarına müzikler döşüyoruz.

MİSTİK reklamların pasif alıcıları haline dönüşmemiz için elden gelen ne varsa fazlasıyla yapıyoruz.

Çocukların bu mistik reklamlarda kullanılmasında bile bir beis görmüyoruz. Yani her şeyi mübah sayıyoruz. Seküler dünyanın acımasız reklam kıskacına benzer hatta daha da ötesi işler yapıyoruz.

Böylece özü algılamak, ihlas libasına bürünmek, hakikatin künhüne vasıl olmak değil sunulanı almayı ve hayranlıkla bunu çoğaltmayı önceliyoruz.

SEMBOLLERİ olması gerekenden daha önemli hale getirdik. İmgeler oluşturduk. İkonlar ihdas ettik. Posterler tasarladık. Böylece hareketli kısa videolar ile talip yerine muhatapları müşteriye dönüştürdük. Akla değil duyulara hitap ederek hedeflenen satış seviyelerine ulaşılmaya çalıştık.

Eleştirel yaklaşımı öldürdük. Tenkit edersek kalbimizin tüm feyizlerden kesilip kupkuru bir dal olacağı fikrini dolaylı şekilde beynimize çapaladık.

Tekdüze fikirleri ve sağlaması yapılmamış bilgileri hakikatmiş gibi algıladık. Satın aldık.

Kısacası; özün gözden kaçırılmasını bu fenomen üslûp ve mistik reklamlar ile başarıyla gerçekleştirdik.

Modernizmin bu çeldirici üslûp ve maneviyat adına maneviyatı çalan yaklaşımlarını Kur'an'ın nuruyla teşhis etmekten kaçındık.

İnsan gibi insan, derviş gibi derviş, alim gibi alim, arif gibi arif, aşık gibi aşık olmak yerine sahtesini tercih ettik ve mış gibi yaptık.

Ezcümle; kendimize kıydık. Bu perişan halimizi fark edip cendereden çıkmak istiyorsak eğer Kur'an-ı Kerim'in sönmeyen nuruna ve Fahr-i Kainat Efendimizin muhteşem örnekliğine dönmekten başkaca çaremiz yok.

Ya Selam!