PARADOKS bir yaklaşım olarak görmeyin lütfen. Aynıyla vâki çünkü. An be an, dem be dem yaşanıp durmakta. Bizler aklımızı başımıza devşirmediğimiz sürece de sürgit devam edecek. Anlam dünyamızda yer değişimlerine sebep olan bu olguyu ayrıntıları ile ele alıp muhasebesini, müzakeresine yapmazsak hem çok geç kalmış olacağız hem de kayıplarımız daha fazla olacak.

Aynıyla vaki çünkü.

An be an, dem be dem yaşanıp durmakta.

Bizler aklımızı başımıza devşirmediğimiz sürece de sürgit devam edecek.

Anlam dünyamızda yer değişimlerine sebep olan bu olguyu ayrıntıları ile ele alıp muhasebesini, müzakeresine yapmazsak hem çok geç kalmış olacağız hem de kayıplarımız daha fazla olacak.

FAKİRLEŞTİKÇE zenginleştiğimizi düşünmememiz ne acı.

Ne kadar hüzün verici.

Ve ne kadar değerlerimizden uzak düştüğümüzün göstergesi.

Erdemlerin sadece adının var olduğu ama kendisinin göç ettiği bu durumumuzu tahlil etmezsek giderek duyan kulaklarımız duyamaz olacak, gören gözlerimiz görmemeye başlayacak.

Bu esasen hissizleşmemizin bir sonucu.

Mana kalbinin kaybedilişinin en hüzünlü hikayesi…

ZENGİNLEŞTİK Mİ, evet, maddi olarak varlık sahibi olduk.

Aşırı güvenli varsaydığımız evlerde oturmaya başladık.

Güvenlik personeli olan siteleri tercih ettik.

Eskiden Allah ne verdiyse evlerimizde tenceremiz kaynar, mutfağımızdan buharlar tüterdi.

Belki tek çeşit idi ama yemek yapılmayan evler olmazdı.

Hane olmak böyle bir şeydi.

Yuva dediğin yerde yemek kokuları olurdu.

Böyle düşünürdük.

Çorbamıza ekmek banıp yerdik.

Ve sonsuz şükürler ederdik.

Sofra bizi bir araya getirirdi, bütünlerdi, eşitlerdi.

Hemdem ederdi.

Dışarıdan getirdiğimiz dertler, tasalar ve cümle olumsuzluklar bu sofradan bizler kalkmadan üzerimizden çekip giderdi.

Aile olmak en büyük zenginliğimizdi.

Paylaşılan neşelerimiz, bölüşülen kederlerimiz olurdu.

Yirmi dört ayar mutluluğun olamayacağını bildiğimizden azımıza hem razı olup isyan etmez hem de çoğaltmak için gayretlenirdik.

Bu huzurla yatar sabaha ümitle kavuşurduk.

Henüz uykular kendisini bize haram kılmamıştı.

Kabuslar uzaktı bize.

Kaygılar doldurmamıştık daha heybemize.

Elimiz mangır gördü, sırtımız pek oldu.

Herkesin birbirini tanıyıp selamladığı, sımsıcak merhabaların esirgenmediği, komşunun filesinin taşındığı, hastaların evlerinde ziyaret edilip şifaların dilendiği, komşularımızın başına bir iş geldiğinde muhteşem bir duyarlılıkla yekvücut olduğumuz zamanlar artık geride kalmaya başladı.

Maddi olarak zenginleşmeye başlarken sosyal açıdan fukaralığın kapısını araladık.

Vaktiyle bizim gibi yoksul olanlar gün geçtikçe gözümüze batmaya başladığından kendimizi ayrıştırmamız gerektiği zannına kapıldık.

Semtlerimizi değiştirdik.

Birbirini tanımayan, tanımakta istemeyen yeni çevreler edindik.

Tülbentler yerini marka örtülere bıraktı. Hacı yün şapkalar da aynı şekilde modern kasketlere bıraktı yerini.

Lüks arabalara binmeye başladık.

Evimizde misafir ağırlamayı terk ederek kafelerde buluşmayı yeğler olduk.

Zamanın ruhu bu diyerek sahiplendik halimizi ama zenginleşirken alabildiğine fakirleştiğimizi görmek istemedik.

AZIMIZDAN az olsa bile verirdik.

Şimdi çoğumuzdan azını veremiyoruz.

Kesret belasına düştük.

İştahlarımız çoğalırken, şükrümüz azaldı.

Bu ise fakirliğin en beteri, en acı vericisiydi.

Eskiden gerçek tebessümlerimiz olurdu bir kıymık bile olsa. Şimdi çokça sahte ve profesyonel kahkahaların sahibi olduk.

Sımsıcak ve içi dolu merhabalarımız yerini sosyal medya takiplerine ve 'Naber?'lere bıraktı.

Sözü uzun etmeye hacet yok.

Zenginleştik ama dibine kadar da fakirleşerek.

Bu, çok yaman bir çelişki.

Ve çözülmeyi bekliyor.

Ya Selam!