Milletler de mevsimler gibi kış döneminin kasırgası, fırtınası altında savrulup hadiselerin cenderesine toslarken, peşisıra gelen ilkbaharın meşçereliğinde yaz mevsiminin parlak ışıklarıyla sümbüllenecek lalelerin, güllerin tohumlarını filizlendirirler. Kapkaranlık gecelerin koynundaki ışığa tutkulu kalpler aydınlık günlerin , kin ve öfke kasırgalarından bunalan ruhlar sevgi dolu gönüllerin hasretiyle inler. Bazen cehalet asrından mucizevi bir elle insanlığı her günü ihtişam dolu ibret yüklü hadiselerin yaşandığı asr-ı saadete ulaştıracak iftihar tabloları gözleri kamaştırırken, bazen de görkemli saraylarda masal gibi hayatlar yaşanıyorken cehaletin hazırladığı tuzaklara kapılarak felaket gayyalarına yuvarlanıp enkaza dönüp tükenen ibret levhaları hüsran çığlıklarıyla tarihin çöplüğüne atılır.

Hz. Musa(as), Allah(cc)'ın korumasıyla Firavun'un otağında katledilen insanların arasından sıyrılmış; Hz. İbrahim(as), Rabbinin himayesiyle zalim hükümdarın emriyle atıldığı ateşte yanmaktan kurtulmuş; Hz.Yunus(as), fırtınalı denizde yutulduğu balığın karnından duayla iltica ettiği Mevla'sı sayesinde sahil-i selamete ulaşmıştır. Adetullah kanunlarına uymayan, Kitabullah düsturlarını hiçesayan, duanın şemsiyesiyle korunmayan nadanlar maddi-manevi yıkılıp tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Tarihin hafızasına derin izlerle nakşolmuş göklerötesi medeniyetler olduğu gibi, devlet olma liyakatini dahi gösterememiş esir milletler de soluk izler bırakarak hatıralardan silinip yokolmaktan kurtulamamışlardır.

Devlet-i ebed-müddet payesini uzun asırlar göğsünde madalya gibi taşıyan bir milletin ahfadı olan bizler insanlığın kararan geleceğine ışıklar saçıp baştacı olmak istiyorsak, ufuklu bir beyne, sağlıklı bir ruha, dupduru bir gönle sahip olmak zorundayız. Rehabiliteye muhtaç süreğen hastalıklarımızla, dermanından aciz olduğumuz onulmaz dertlerimizle, sürekli tökezleyen ürkek adımlarımızla zirvelere tırmanmak, şahikalara ulaşmak hemen hemen imkansız.

Üç asırlık uzun bir bekleyişten sonra medeniyet sancağını yeniden burçlara dikmek Akşemseddin'lerin ilim ve iradesini, Fatih'lerin azim ve gayretini, Ulubatlı'ların fedakarlık ve şahlanışını gerektirir. Fethe giden bu meşakkatli yolda önden giden fedakar ruhlar geçtikleri balçıktan yollarda, sonradan gelenlerin üzerlerine basıp karşıya geçmeleri için tanklarını bataklıklara saplamaları, doğum sancısı çeken annelerin evlatlarını dünyaya getirirken gösterdikleri fedakarlıktan az değildir.
Önümüzdeki yıllar, teknolojisi ve organizesi gelişmiş, ekonomik kaynakları zirveleşmiş, tecrübesi ve birikimi rakipsiz hale gelmiş ülkelerle boyölçüşeceğimiz; dikenli yolların, korkunç virajların, kapkaranlık tünellerin hızımızı kesmeye çalışacağı seneler olacak. Silkinip arınmadan, rafine hale gelip sağlıklı bir yapıya kavuşmadan bu çetrefelli badireleri aşmak mümkün mü? Amatör ligte mücadele ettiğimiz ve bizi bugünlerin vasat konumuna taşıyan bitkin ekip ve yetersiz performansımızla devler liginde liderliği hedeflemek realitenin acımasız kurallarıyla ne denli bağdaşır.

''Kavga ortamında güçlüler hakimdir. Sulh ortamında haklılar hakimdir.'' Medeni dünyanın estetiğine, zevkine, kalitesine, görgüsüne, anlayışına, zerafetine, ilmine, irfanına..her geçen gün artan bir ivmeyle ihtiyaç hissettiğimiz; terör, uyuşturucu, küresel ısınma, yaşlanma, stress, bunalım, ayrılıklar..gibi tarihin hiçbir döneminde benzerini görmediğimiz handikaplarla boğuştuğumuz günümüzde, nitelikli ilim, akl-ı selime mübaşeret ve ehil insanlarla istişare etmek feraset ve sükunet için elzem olan olmazsa olmazlardandır.

Hedeflediğimiz gökler ötesi alemlerin meşakkatli yolculuğunda kirlettiğimiz dünyamızın çevresini saran atmosferdeki yakıcı gazların etkisinden sıyrılmak için ihtiyaç duyacağımız süpernova araçlar, değişen yol şartlarının haritasını hassas ölçülerle sürekli yenileyen toplum mühendisleri, bilmediğimiz yeni mekanlarda uzun yıllar kalmamızı sağlayacak olağanüstü sermayeler gerekli. Birkaçyüz metrede nefeslerimizin tıkandığı cılız cesametimizle, ahirete nisbeten değersizliği musaddak olan dünyadaki bir kemik yığınına hırsla saldıran açgözlü nefsimizle, en ufak bir menfaat karşısında dizegelen mürai kalbimizle, yalan-yanlış bilgilerle yüzlerce defa insanları aldatmış mihrakların kışkırtmalarına kulak kabartıp harekete geçen ahmak reflekslerimizle, yangınların dalga dalga evlerimizin içlerine kadar yayıldığı, insanlığın geleceğini tehdit ettiği günümüzde ferasetle değil hissiyatın körlüğüyle, basiretle değil mensubiyetin at gözlüğüyle hareket edip ''benden sonra tufan'' düşüncesiyle ''hedeflere bizsiz ulaşmak asla mümkün değil'' hezeyanlarına kapılıyoruz. Sevgi Medeniyetinin Huzur İklimindeki bahçelerden buketler dererken farklı çiçeklerden koparmıyoruz. Çölde susuzluktan dudakları çatlamış, su diye yıllaryılı çok seraplar peşinde bitap düşmüş insanlığa ab-ı kevser takdim etmiyoruz. Kin yüklü şahapların saldırılarıyla delik deşik olmuş dünyamızı, hüzün dolu bulutların kasvetiyle bunalmış insanlığı ''Sevgi Atmosferi''nin solmaz renkleriyle, "Huzur İklimi" nin ruhları sükunete erdiren meltem ve esintileriyle, "Hüzün Gezegeni" nin nadide bahçelerindeki pörsümez çiçeklerden oluşan taç ve buketleriyle kuşatmıyoruz.