Suriye'de muhaliflerin 27 Kasım’da başlattığı “saldırganlığı caydırma” operasyonu kısa sürede beklentilerin çok ötesine geçerek Halep’in muhaliflerin kontrolüne geçmesine neden oldu.

Güneyde ise ilerlemeler Hama eyaletine kadar devam etti.

Ayrıca El Bab’dan da cephe açan muhalifler, Halep yönüne doğru ilerlemeye başladı ve başarı elde etti.

Şu sıralar Suriye haritalarında çok hızlı değişimler olmakta ve yeni çatışma ortamları yaratılmaktadır. 

Süreci komuta eden ve muhaliflerin lideri durumunda olan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) örgütüdür.

Peki, HTŞ hakkında ne biliyoruz, bir bakalım!

HTŞ’nin geçmişine baktığımızda terörist gruplarla ilişkili olduğu aşikârdır. Bu nedenle kimilerine göre halen terör örgütü olabilir ancak meseleyi yakından takip edenler bilecektir ki HTŞ, 2017'de farklı şekilde yapılanmaya başlamıştır.

Özetle; Nusra Cephesi lideri Golani, 2016’da örgütün El Kaide‘den ayırdığını açıklamış ve ismini Fetih El Şam Cephesi olarak değiştirmişti. Daha sonra ise Golani, 2017’nin başında dört cihatçı grupla birleşerek Heyet Tahrir el Şam‘ı (HTŞ) kurmuştu. Bu gruplar arasında Harekât Nur El Din El Zenki, Liva El Hak, Ceyş El Sünna ve Cephet Ensar El Din yer almaktadır. 

HTŞ, El Kaide ve IŞİD’den ayrıldığını deklere ettikten sonra ise Astana sürecinden de faydalanıp İdlib’de kendi emirliğini kurmuş ve bölgede 3 milyondan fazla sivili kontrol etmektedir.

Son birkaç gündür yaşanılan olaylara tekrar dönecek olursak, muhalif gruplar hiç olmadığı kadar iyi organize ve motive edilmiş olduğunu görmekteyiz. Adeta plan dâhilindeyekvücut şekilde rejime karşın mücadele sergilemektedirler. Diğer önemli hususta muhaliflerin başlattığı operasyonlara yerel halkın da destek veriyor olmasıdır. Bu unsurları birlikte değerlendirdiğimizde ise hızlı ilerleyişin sebeplerini daha açık görmekteyiz.

İddiaya göre Beşşar Esad Suriye'yi terk etmiş ve şuan Rusya'da, ailesi ise Dubai'de...

Hatta son gelişmeleri takip ettiğimizde, Şam'da silah seslerinin yükseldiği ve Esad'a karşın bir "Darbe" girişimi söz konusu olabileceği yazılıp çizilmektedir.

Tabi ki bu işler bu kadar kolay olmayacaktır. Çünkü Rusya ve İran destekli Esad rejimi mutlaka savunma hattı kurup karşı saldırı başlayacaktır.

Temelde bu operasyon; rejim ve onu destekleyen İran, Hizbullah, Şii milisler ve Rusya’ya karşı bir caydırma harekâtı olarak başlatılmış gibi görünüyor. Ancak bu birkaç günlük süreçte harekât bambaşka bir noktaya doğru evirilemeye başladı.

Harekâtın henüz başlarında rejim ve destekçilerinin cephe hatları düştü, ağır kayıplar verdiler.

HTŞ'nin de dâhil olduğu Fethu’lMubin Operasyon Odasına bağlı güçler ile Suriye Milli Ordusuna bağlı Müşterek Kuvvetler ve diğer bazı unsurlar(!) tarafından yürütülen bu saldırıda özellikle Rusya bariz şekilde başarısız olmuştur.

Son zamanlarda Rusya’nın Suriye sahasında artık oyun değiştirici gücünün olmadığı iddiası kulaktan kulağa dolaşmaktaydı. Bu son gelişmeler Rusya’nın Suriye’deki gücünün zayıfladığı tezini de teyit etmektedir.

Özellikle Rusya'nın; Ukrayna’da askeri, beşeri ve ekonomik olarak yıprandığı ayrıca ABD, İngiltere gibi NATO gücü ile de mücadele ettiğini düşündüğümüzde, Suriye konusunda zayıf kaldıkları ve hazırlıksız olduklarını ileri sürebiliriz.

İran meselesine gelecek olursak da Rusya örneğinin benzeri yaşanmaktadır. 

İsrail'in başlattığı savaşa Hizbullah'ın dolayısıyla İran'ın müdahil olmasından kaynaklanan bir zafiyet oluşmuştur. Hizbullah bu çatışmalarda çok fazla efor sarf etmiş ve kayıpları olmuştu. Lider ve komuta kadrosundaki tecrübeli isimlerini bu çatışmalarda kaybettiklerini de eklediğimizde Suriye konusunda etkisiz kalmışlar diyebiliriz.

Hizbullah’ın bugüne kadar sürdürdükleri haberleşme ağları Lübnan'daki patlama ile bertaraf edilmişti. Bu hadise tüm örgüte ders olmuş ve alternatif yöntemlere yönelmişlerdi. Bu durum komuta kontrol yapılarının ve organize hareket kabiliyetlerinin zayıflamasına neden olmuştu.

İsrail -İran ve Hizbullah savaşı ister istemez Suriye'deki koordinasyona da olumsuz yönde yansımıştır.

Özetle Rusya-İran bloku Esad rejimine eskisi kadar destek verme kabiliyetleri zayıflamıştır.

Esad rejimi neredeyse her alanda tükenmiş durumdadır.

Rejim altındaki bölge halkı da umutsuz ve yorgun. Elektriğe ve sağlıklı gıdalara ulaşımları güçlükle sürdürülüyor. Halk bir mutfak tüpü için günlerce sıra beklemekte ve sıcak aşa ulaşmaları lüks sayılmaktadır. Bölgede yıllaradır süren savaştan dolayı huzurda kalmamıştır.

Destek alamadığı takdirde Esad'ın askeri kapasitesi de oldukça kısıtlı. Sınır güvenliğini güçlükle sağlayan asker çoğu zaman iç bölgede halkın can ve mal güvenliğini sağlamakta da aciz kalmaktadır.

Ancak HTŞ'nin ve Türkiye'nin kontrol ettiği alanlarda halk bir nebze olsun daha refah içerisinde. En azında elektriğe ve temiz gıdaya ulaşımları mümkün. İster istemez bu durum, rejimin tesiri altındaki halkın ilgisi çekmektedir.

Görünen o ki şuan sahada ve haritalarda bir değişim arifesindeyiz. 

Bu bağlamda Türkiye son gelişmeler ışığında hedeflerini revize etmelidir. Hiç olmadığı kadar büyük fırsatlar yakalayabilecek zamanlardan geçmekteyiz.

Türkiye, askeri ve siyasi pozisyonunu güncellemeli ve gecikmeden aksiyona geçmelidir.

Ankara'nın Rusya ve İran ile mevcut iyi ilişkilerini bozmadan, diplomasi içerisinde masada yer alırken sahada da dün olduğu gibi bugünden sonra da varlığını hissettirmelidir.

Zeytindalı, Barış Pınarıharekâtlarında olduğu gibi olmasa da Suriye'deki muhaliflere dolaylı desteğini sürdürmelidir.

Ancak belirtmek isterim ki Tel Rıfat konusu bir başkadır. 

Muhaliflerin rejime yönelik saldırıları devam ederken Türkiye Tel Rıfat konusunda adım atmalıdır. Böylelikle bölgedeki PKK varlığını elimine edip Türkiye’nin ulusal güvenliğine katkı sunacak alan kazanılmalıdır.

Fazla uzun sürmez eğer biz adım atmazsak inanıyorum ki bölgedeki kaostan faydalanmak isteyen ABD, PKK/YPG’lileri sahaya sürecektir. Bu bağlamda onlardan önce biz PKK’nın önünü kesmeliyiz.