Kayseri’de çıkan olaylarda Suriyeli bir anne, odaya girdiğinde küçük çocuğunun yorganın altında ağladığını görüyor ve “Ne oldu anneciğim?” diye sorduğunda çocuğun söylediği ilk cümle: 

“Annem, bizi yakacaklar mı?” 

Ne suçu var bu çocukların? Gazze’deki çocuklara üzülürken Suriyeli çocuklara karşı bu kadar acımasız olmak nasıl bir çelişki? Tarih boyunca malumun yanında olan, zalimden hesap soran bu millete, değerlerini, dinini, özünü unutturan bu barbar sisteme teslim mi olacağız? 

Gaziantep’te yaşayan Suriyeli bir anne, pazara giderken çocuğunu Arapça konuşmaması için birkaç defa uyarmak zorunda kaldığından gece boyunca ağlıyor. 

Lübnan’da gözaltına alınıp Suriye’ye teslim edilen Ahmed, sadece 1 hafta sonra ağır işkenceler sonucu hayatını kaybetti. Katil Beşar Esed’e gönüllü ya da gönülsüz geri dönüşün sonu bu... 

Bu Türkiye’nin sorunu değil diyorsunuz ama sınır komşumuz oldukları için bizim de sorunumuz anlamına gelir. Uluslararası ilişkileri de bir kenara bırakalım, bu bir insanlık sorunu! Yangına körükle gidenler, bunun vebalini ödeyemeyecekler. Mazluma el uzatmak, insanlık meziyetidir ve herkeste bulunmuyor maalesef. 

Türkiye’de Araplar dışında binlerce Rus, İngiliz, Alman, Azeri Türkü, Kırgız ve daha birçok milletten insan yaşıyor. 200 binden fazla Hristiyan’ın, 30 binden fazla Yahudi’nin yaşadığı, güya Müslüman ülke olan Türkiye’de sadece Müslüman sığınmacılardan nefret ediliyor. Onlara ses çıkarmayanlar Suriyelileri, Afganları, Filistinlileri bu topraklarda istemiyor. Meselenin ırkçılıktan ibaret olduğu çok net ortada. 

Dünyanın her yerinde sadece Araplara karşı ırkçılık yapılıyor. Bunu başlatanlar, Yahudilerdi ve hala da körüklemeye devam ediyorlar. Son Peygamber Hz. Muhammed’in Yahudilerden değil Araplardan çıkmış olması binlerce yıldır Yahudilerin Araplara olan öfkesinin ve nefretinin dinmiyor olmasının tek sebebidir. Bu nefretlerini medya yoluyla tüm dünyaya aşılayıp her insanın Araplardan nefret etmesini sağlamaya çalışıyorlar. İşin acı kısmı, birçok insan bunun farkında bile değil!

Türkiye’deki ekonomik krizin, sosyal çürümenin sebebi Suriyeliler ya da diğer Arap sığınmacılar değil. Türk milletinin kendi ülkesinde rahat yaşayamıyor olmasının sebebi Araplar değil. Kiraların bu kadar yükselmesinin sebebi mülteciler değil, bizim insanımızın doyumsuzluğu. Nefretinizden dolayı ülkedeki tüm sorunların müsebbibi olarak göstermeye çalışıyorsunuz. 

Nasıl ki her milletin iyisi-kötüsü, ahlaklısı-ahlaksızı, namuslusu-namussuzu varsa Suriyelilerin de içinden sorunlu insanlar çıkabiliyor. Dünyada bundan doğal bir şey olamaz. Türklerin arasında en ağır suçları kılı kıpırdamadan işleyenler yok mu? Bir insan suç işleyince, o insanın milletinin tamamı zan altında bırakılamaz. Suç, bireyseldir. Ceza da bireysel olmalıdır. 

Suriyeliler, çoğu insandan çok daha fazla çalışmalarına rağmen hak ettikleri kazanca ulaşamıyorlar. Gerçekten başka bir imkân olsaydı böyle mi yaşamayı seçerlerdi? Bu ülkede yaşayan tüm çocuklar gibi onlar da üniversitelerde okuyarak meslek sahibi oluyorlar. Yurt dışında okuyan Türkler yok mu? Bizde neden Suriyeliler eğitim görmesin? 
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin bu yılki mezunları arasında dereceye girenlerin arasında Suriyeli gençler de var. Örneğin; Matematik Mühendislik Fakültesi (İngilizce) Bölümü’nün üçüncüsü Suriyeli Mohammad Amhan, Mekatronik ve Makine Mühendisliği (İngilizce) bölüm birincisi Suriyeli Ammar Abdulbaki, Mekatronik ve Makine Mühendisliği (Türkçe) bölüm birincisi Iraklı Abdullah Younus, Mekatronik Mühendisliği Bölüm ikincisi Suriyeli Ömer Sabra, Mekatronik Mühendisliği Bölüm üçüncüsü ise Suriyeli Waled Kadour, Kimya Fakültesi üçüncüsü Suriyeli Ayman Alakash, Kontrol ve Otomasyon Mühendisliği (İngilizce) fakülte ikincisi Suriyeli Mohammed Fared Alhafez ve Mekatronik Mühendisliği Bölümü’nü yüksek onur derecesi ve ikincilikle bitiren de Suriyeli Muaz Mearri.

Demek ki bu çocuklar da bu ülkenin çocukları kadar çok çalışıyor, emek veriyor, meslek sahibi olmaya, üretmeye ve değer katmaya çabalıyorlar. Mezuniyet töreninde kendilerine eğitim fırsatı sağladığı için Türkiye Cumhuriyeti’ne minnettar olduklarını söylediler. Bu başarılarını ise “Allah’ın lütfu” olarak görüyorlar. Kaçımız bir okuldan başarıyla mezun olduğumuzda bunun Allah’tan bir lütuf olduğunu aklımıza getirebildik? Kaçımızın diplomayı alır almaz kullandığı ilk kelime “Elhamdulillah” oldu? 

Aslında onlardan öğrenmemiz gereken çok önemli şeyler var. Medya yoluyla bizi bize kırdırmaya çalışanların zihinlerimize yerleştirdiği nefretten arınıp düşünmeyi başardığımız zaman anlayabiliriz ki bizden çok daha zor şartlarda yaşıyorlar, buna rağmen umutlarını kaybetmiyorlar. Merak ediyorum; onların sınır dışı edilmelerini dört gözle bekleyen insanlar, Suriyeliler gittiğinde bu ülkede neyin değişeceğini zannediyorlar?