Cumhuriyet tarihinin en acı, acı olduğu kadar düşündürücü olaylarından bir tanesi de “Şapka Kanununa” muhalefetten onlarca insanın idam edilmesi, sayısı belli olmayan kişinin hapis cezalarına çarptırılmasıdır.
–İstiklal Harbinde gâvura karşı savaşan bu milletin çocukları cumhuriyet kurulduktan sonra gâvurların adeti olan giyimlere kanunlarla zorlanması, muhalefet edenlerinde asılması acı olduğu kadar düşündürücü değil mi?
–Başta, İskilipli Atıf Hoca olmak üzere birçok kişi ne uğruna idam edildi?
İskilipli Atıf Hoca, Şapka Kanunu yayımlanmadan önce kaleme aldığı “Frenk Mukallitliği ve Şapka” isimli risalesinden dolayı Şapka Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle İstiklal Mahkemesi tarafından idam edildi.
12 Temmuz 1924 tarihinde "Frenk Mukallitliği ve Şapka" adlı kitabı yayınlamadan önce Maarif Vekâletinden yazılı izin alıyor. İzin verildiği gibi kendisine yaptığı bu faydalı çalışma dolayısıyla bir de takdir yazısı yazılıyor.
Belli kesimler İskilipli Atıf Hocanın asılmasını başka sebeplere bağlıyorlar; ancak, bunlara az çok vicdan sahibi olan kimse itibar etmez.
Bir de bu zatı “İngiliz ajanı” olarak suçluyorlar ki, pes yani!
İngiliz ajanı olsaydı İngilizlerin giyim tarzlarının İslam’a uygun olduğu ile ilgili bir kitap yazardı ki, yazmamış ve tersi açıklamalarda bulunduğu bir kitap yazmıştır.
Bu konu çok derin ve ayrıntılı olduğu için fazla uzatmayacağım. İsteyenler bu konu ile ilgili çeşitli kaynaklardan araştırarak ayrıntılı bilgiye ulaşabilirler.
Ancak şu kadarını da söyleyeyim:
Maalesef, uygulamada bir karşılığı bulunmamasına rağmen 28.11.1925 tarih ve 230 sayı ile Resmi Gazetede yayımlanan; 25.11.1925 tarih ve 671 kanun no ile TBMM’de kabul edilen “Şapka İktisası Hakkında Kanun” hala yürürlükte ve şapka takmayan herkes suç işlemektedir.
Uygulamada hiç karşılığı olmayan bu kanun ne kadar önemli ki, 1982 Anayasasının 174. Maddesinde yer alan “inkılap kanunlarının korunması”, yani iptal edilemeyecek kanunlar arasına konulmuştur.
T.C. Anayasası I. İnkılap kanunlarının korunması Madde 174 – “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz:” hükmü yer almaktadır.
Çağdaşlaşmak ve Batılılaşmanın zirvesi bu olsa gerek!
Fazla deşelemeye gerek yok, gelelim esas konumuza.
Bugün yürürlükte olsa bile uygulamada bir karşılığı olmayan bir kanun ile ilgili neden yazı yazdığım haklı olarak sorulabilir, sorulmasa bile merak edilebilir.
Bu ve buna benzer konularla ilgili sayısız yazı yazıldığı ve değerlendirmelerde bulunulduğunu biliyor ve ihtiyaca binaen feraset ve şuur sahibi Müslümanlar tarafından bundan sonrada devam edileceğine inanıyorum.
Çünkü, Müslümanlar olarak büyük oranda ferasetimizi kaybettik, onarılması çok zor şuursuzluk içindeyiz!
Feraset; kime, neyi, ne zaman, nasıl söyleyeceğini ve ne şekilde davranacağını iyi bilen, ileri görüşlü ve idrak sahibi; şuursuzluk ise kişinin dikkatsizlik ve umursamazlık nedeniyle sorumluluklarını yerine getirememesi durumu olarak tanımlanmaktadır.
Feraset sahibi olmadığımız gibi şuurumuzu da kaybettik; öyle söz ve davranışlarda bulunuyoruz ki, imanımıza zarar verecek düzeyde!
Duyulan minnetler, ağız alışkanlığı dilenen rahmetler, övgüler üstüne övgüler, daha neler neler…
Feraset ve şuura konu eksenli bir örnek vereyim:
Zannedersem 1940’lı yıllarda Karadenizli bir amca karakolun önünden geçerken askerler tarafından durdurulup sorguya çekilir:
–Kafandaki nedir?
Saruktur uşağum.
–Sarık takmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?
Bileyrum kelle benum değil mu, isteduğumu takarım.
–Sever misin Mustafa Kemal’i?
SEVERSE ALLAH TEALA ONİ; SEVEYRUM BEN ONİ,
SEVMEYORSA ALLAH TEALA ONİ; SEVMEYRUM BEN ONİ,
Feraset ve şuur sahibi amca, bütün Müslümanlara ders olacak düzeyde yukarıdaki cevabı verir ki, bu cevap sevgi ve sevmemenin ölçüsünü net olarak ortaya koymaktadır.
Bir Müslüman Allah(cc)’ın sevdiğini sevmeli sevmediğini sevmemelidir.
Anlayan anlamıştır, anlamayanlara anlayanlar anlatsın!