YAŞINI başını almış biriydi. Sözü dinlenir, sohbetinden etkilenilir, çayı ise keyifle içilirdi. Onun için muhabbetin demini tutuyor denilse sezaydı.
YAŞINI başını almış biriydi.
Sözü dinlenir, sohbetinden etkilenilir, çayı ise keyifle içilirdi.
Onun için muhabbetin demini tutuyor denilse sezaydı.
Hiçbir işini sevgisiz yapmazdı.
Her ne yapıyorsa tüm dikkati ile yönelir, azami odaklanma ile onu sonuca ulaştırırdı.
Yarım ilgi onun dünyasında yoktu.
Yarım sevgi söz konusu değildi. Yarım söz geçerli olamazdı. Yarım iş mümkün değildi.
Dışarıdan bakanlar ilgilendiği şeyi basit olarak telakki etseler bile o böyle düşünmezdi.
Bir kibrit çakmak bile kıymetliydi.
Özeni hak ederdi her vakit.
Bir soru yönelttiğiniz zaman gözünü size kilitler, etrafla alakasını keser tüm varlığı ile size yönelir, onu anlamaya çalışırdı. Cevaplamadan önce eğer soruda açık kalan bir yer, hızlı geçilen bir husus veya örtülen bir yer varsa onu açmak için minik bir iki ara soru ile tamamlanmasını temin eder üzerinde kısaca düşünür ve öyle cevaplardı.
Sonundaysa yine tevazu gösterir 'Bu, budur' kesinliğinde sizi mecbur bırakmaz, iradenizi elinizden alıp özgürlüğünüze ambargo koymaz, tercihi tamamen size bırakmak için 'Benim kanaatim bu yönde ama yine de en doğrusunu sen bilirsin' diyerek sorumluluğu muhatabına bırakırdı.
Emir kipinde cümleler kurmaktan azami derecede kaçınırdı.
Bir danışman gibiydi.
Yapmaya çalıştığı şey sadece mesele her neyse onun üzerinde biraz daha düşünülmesini sağlamak, daha geniş bir çerçeveden konuya bakmak, zaviyeyi daraltmak yerine açmaya vesile olmaktan ibaretti.
Etkili miydi, evet.
Çünkü fıtrata uygundu.
Hayatın doğal akışına mutabıktı.
…
YETİŞEMEDİM derdi sıklıkla cümle aralarında.
Bu otomatikleşmiş gibi görünen ama aslında pek öyle olmayan bir davranıştı.
Yetişemedim derken yetişmelisiniz mesajı verirdi.
Yetişmelisiniz.
Evvela kendinizi yetiştirmelisiniz.
Yetişmeyen, yetişemez.
Eksik olan tam işler ortaya koyamaz.
Nakıs bilgilerle dolu dolu konuşulamaz, yazılamaz.
Kısacası yaşanamaz.
Bu sebeple yetişmek önemlidir.
Ona göre 'Bir şeye geç kalan her şeye geç kalmıştır.'
…
KİM bilir kendisi nelere yetişememişti.
Nelere geç kalmıştı.
Geçen gün düşündüm, çoğumuz çocukluğumuza bile yetişemedik.
Vakti vaktine yaşayamadık.
Şımaramadık.
Nazlanamadık.
Mızmızlanamadık.
Küçük vücudumuza ve taze aklımıza ağır gelecek olgunluklar bir sorumluluk olarak omuzlarımıza bırakıldı.
Ayıp sayıldı. Günah addedildi. Fazlalık görüldü. Sınır aşılması olarak değerlendirildi.
…
ERKEN sorumluluklar esasen tersine işledi.
O vakitler yaşayamadığımız çocukluğumuzu yaşamaya koyulduk.
O dönemler yapamadığımız yaramazlıkları şimdi kaza etmeye başladık.
O sırada söyleyemediğimiz sözlerimizi şimdi abartarak ifade etmeye adadık kendimizi.
O dönemler yapamadığımız itirazlar sebebiyle içimizde eksik kalan her duyguyu tamamlamaya, boşluğu doldurmaya, telafi etmeye çalıştık.
Bu ise başka yanlışları getirdi.
Sakil durumlara düşürdü bizi.
İzahını yapamayacağımız hallere sürükledi.
Ezcümle; bizler de yetişemedik.
Ancak bu bizi hoyratlığa değil olgunluğa, doğru muhakemeye götürmeli.
Peki, bu nasıl olacak?
Bende inanın tam bilmiyorum ama sahih bir yol bulmamız kaçınılmaz.
Ya Selam!