Erken yattığım bir  gecenin yarısında acı acı çalan telefon bir anda göğüs kafesimi ısıtmış, elim ayağım titremişti. Bu saatte aranmak pek hayra alamet değildi. Gecenin ve uykunun vermiş olduğu mahmurluk ile endişe arasında içimi ateş gibi yakacak muhtemel  bir habere hazırlıklı olmaya çalıştım. Aslında şaşıracak bir şey yoktu. Ölüm ani, insan fanidir sonuçta. Yaşa başa bakmayan ölüm acaba kimi uyandırmıştı uykusundan? 

Bir saniye sonrası ile ilgili, zerre kadar fikrimizin ve bilgimizin olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. 

Karşıdaki ses;  

“Bizim Abdullah ölmüş duydun mu?” dediğinde... 

İçimdeki ses hemen o “Abdullah’ı” kenara ayırdı.  

Gönlümde iki elin parmağı kadar olan insanların içinde sadece bir tane Abdullah vardı. 

“Hangi Abdullah” diye sordum onun olmamasını ümit ederek. 

Vefat eden  bizim Abdullah'mış. 

“Nasıl olmuş? Ne olmuş?” diyebildim sadece... 

Beraber büyüdüğümüz, beraber okula gittiğimiz, beraber bilye ve çelik çomak oynadığımız, tuzlada süpürge kesip, taşlıkta mantar topladığımız, koca derede yüzdüğümüz, mısır közlediğimiz, saatlerce muhabbet ettiğimiz sırdaşım, en iyi arkadaşım  Abdullah vefat etmişti. 

Ailecek bir düğün dönüşü Çorlu’da feci bir kazada biricik kızı Buğlem ve kendisi oracıkta vefat etmişler. 

O gece sabaha kadar derin derin düşündüm, sessiz sessiz ağladım. 

Çocukluğumuzu, gençliğimizi, muhabbetlerimizi, kahkahalarımızı, acı tatlı paylaştığımız günleri... 

“Hiç kalbini kırdım mı acaba?” diye düşündüm. 

Bir de “yerinde ben de olabilirdim” deyip geride bırakacaklarımı düşündüm. 

Sabah olduğunda beynim vefatını kabul etmiş ama yüreğim bir türlü sindirememişti. 

En son telefonda ağlayarak babasının vefat haberini vermişti. Ertesi gün köyde taziyede birbirimizi son görüşümüz olduğunu bilmeden sarılmıştık. 

Yalova’dan Çorlu’ya Abdullah’ın cenazesine giderken annesi Fatma yengeyi düşündüm. Evladını ve can paresi torununun vefat ettiğini henüz söylememişler. 

Tarifi imkansız bir acı... 

Yaklaşık beş yıl sonra Abdullah’ ın çok sevdiği yeğeni Ebru’nun düğünü için geçen hafta Çorlu’daydık. 

Düğün öncesi Havuzlar mezarlığında kabirlerini ziyaret ettik. 

Kaybedilmiş bir dostun bir arkadaşın ardından yazı yazmanın ne kadar zor olduğunu, kelimelerin nasıl boğazda düğümlendiğini bu vesile ile tecrübe ettik. 

Allah’ın rahmeti seninle olsun güzel insan... 

Ailene bir sabır bahçesi, bize de bir muhasebe defteri bırakıp gittin. 

Mekanın cennet olsun...