Yeryüzündeki bütün varlıklardan üstün olma “eşref’i-mahlûkât/mahlûkâtın en şereflisi” şerefi ile şereflendirilen insan bu düstur üzere yaşayabiliyor mu?
Diyarbakır’da insanı insanlığından utandıran, 8 yaşındaki bir kız çocuğunu vahşice katleden, çuvala koyup suya atan, üzerine taş koyan, dağlar taşlar dile gelse de konuşsa diyebileceğimiz kahredici bir olayda aile ile beraber bütün köy uzun bir süre sessiz kalmayı tercih etti.
Susanlar da katiller kadar suçlu olduklarını bilerek sustular.
Ailenin feodal ve siyaseten güçlü yapısı dokunulamadıkları veya korundukları yönünde toplumda genel bir kanaatin oluşmasına sebep oldu.
Katillerin kimliğinden çok amaçlarının ne olduğu da toplum vicdanını tırmalayacak kadar mühim görünüyor.
8 yaşında bir çocuğu katledecek kadar büyük sır (suç) nedir?
Aklın dumura uğradığı zamanlardayız.
Olayın ilk günlerinde Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Tümgeneral Selçuk Yıldırım'ın “Sonuca çok yaklaştık” minvalindeki sözleri ve son günlerde Diyarbakır milletvekili Galip Ensarioğlu’nun “Bilip söylemememiz gereken şeyler var” diyerek toplumun umutlarını hüsrana uğratan talihsiz açıklamaları oldu.
Devlet ricalinin hesapsız kitapsız konuşması toplumun devlete olan güven ve aidiyetinin zedelenmesine, örselenmesine sebebiyet verecek sorumluluktan uzak bir açıklamaydı.
Ekonomik yoksulluk, yozlaşma, cehalet bir toplumu kökünden çürüten en önemli unsurlardır.
‘Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın’ demiş Sokrates.
Dengesi ve maneviyatı böylesine ileri derecede hasar gören ve bozulan, adaletin topuzunun kaçtığı bir ülkede, işlenen suçlar artık kimseyi şaşırtmıyor.
Yargı ön kapından aldığı hırsızları ve katilleri arka kapıdan bırakıyorsa daha çok Nar Çiçeği Narin’ler öldürülecek, daha çok tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı yenecek.