Türkiye’de anayasacılık hareketleri - 3
27 Mayıs 1960 darbesi sonrası 1961 Anayasası yazılmış ve halkoyuyla kabul edilmiştir. Bu anayasa ekonomik ve sosyal haklar ve özgürlükler bağlamında son derece özgürlükçü bir anayasa olmakla birlikte, yasama ve yürütme erklerini son derece etkisizleştirmiş, Atatürk, laiklik ve devrimleri koruma adına devlet içinde yeni fren ve denge mekanizmaları getirmiştir. Anayasa mahkemesi kurulmuş, parlamento Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu olmak üzere iki meclisli bir yapıya kavuşturulmuştur. Yani yürütme karşısında bürokrasi ve yargı güçlendirilmiştir. 1961 Anayasası ile geniş bir şekilde verilen haklar 1969 -1973 yılları arasında yapılan değişikliklerle haklar kısıtlanmış, Yüksek Hakimler Kurulu, DGM, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi kurumlar kurulmuştur. 1961 anayasasının etkisi ile ortaya çıkan özgürlük ortamında meydana gelen üniversitelerde öğrenci olayları, sendika hareketleri, özgürlükçü siyasal çatışmalar, siyasi ve ekonomik iç ve dış krizlerle sistemin yeninden tıkanması sonucunda güvenlikçi devlet anlayışı bunu tehlikeli bulmuş ve sorunların nedenini anayasada görmüş, çıkış yolunu da yine anayasa değişikliğinde aramıştır.
Kısaca 1961 Anayasası sorunları çözmemiş, 1980 öncesi iç siyasi çatışma ve anarşi ortamından çıkış yolu ve kamu düzeninin sağlanması, 12 Eylül 1980 darbesinde ve yeni bir anayasa yapımında görülmüştür. 1982 Anayasası, 1961 Anayasasının tam tersine, özgürlükçü değil özgürlükleri kısıtlayan, aşırı katı, kazuistik(ayrıntıcı), her türlü insan haklarının baskılayıcı, toplumu apolitik yapan, bireyin haklarını ve güvenliğini değil devletin haklarını önceleyen bir ruhla askerler tarafından hazırlattırılmıştır. 1982 anayasası demokrasiyi ortadan kaldırmış, antidemokratik yasaları ve uygulamaları beraberinde getirmiş(Siyasi Patiler ve Seçim Kanunu…), adeta topumu boğan bir anayasal yapı oluşturmuş, millete son derece dar gelen bir elbise dikmiştir. Ayrıca ara rejim ve anayasal süreç Cumhuriyet tarihinde var olan irtica ve komünizm tehlikesi, sorunsalının yanı sıra bölücülük tehdidine neden olan yeni bir soruna yol açmıştır. Bu sorun etnik temele dayalı siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel boyutları olan Kürt Sorunu idi. Yani 1974’te Ankara’nın Tuzluçayır semtinde Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının gizlice kurulmasına karar verdiği, 1978’de Diyarbakır’ın Bağlar semtinde kurulan ve 1984 yılında ilk eylemini yapan PKK terör örgütü sorunu ortaya çıktı.
Sonuç olarak 1982 Anayasası da toplumun derdine çare olmamış, Türkiye’nin her alandaki sorunlarını çözmemiştir. Yasakçı, baskıcı, devletin ve toplumun sorunlarının çözecek olan siyasetin alanını daraltan, seçilmişlerden ziyade atanmışları kutsayan ve onları yetkilendiren bir ortam yaratmıştır. Siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa yol açarak sosyal, kültürel ve duygusal çatışmaları körüklemiş, genelde sihirli bir değnek gibi sorunları çözmesi beklenirken, tam tersine Türkiye’nin kaybetmesine neden olmuştur. Buradaki sakatlık anayasalarda değil, Türkiye’nin sorunlarının kaynağının anayasalarda olduğu, anayasal değişiklikle tüm sorunların sihirli bir dokunuş gibi sona ereceğine olan yaklaşımdadır. Bu yaklaşım Türkiye’nin en büyük handikabı olmuştur. Tüm sorunların nedeni anayasa değildir, tüm sorunların çözüm kaynağı da anayasalar değildir. Spesifik alanlardaki sorunlarının çözümünün anayasalarda aranması safdillik olacaktır. Anayasa sorunları sadece tıkanıklık alanlarının kökeninde yatan temel faktörlerden bir tanesi olabilir. Anayasa ancak sistemin işleyişini kolaylaştırabilir, tıkanıklık alanlarını çözebilir ve sorunların daha kolay çözülmesinin yolunu açabilir. 1982 Anayasasında 18 kez değişiklik yapılmasına rağmen, ruh bütünlüğü sağlanamadığından milletin ihtiyacını karşılamaktan, milletin önünü açmaktan ve devletin ve toplumun 21. Yüzyılda ilerleyerek güçlenmesi yolunda itici güç olmaktan son derece uzaktır. Türkiye’nin artık tüm sorunların kaynağı ve çözüm yolu olarak anayasayı görme, anayasal değişiklikle her şeyin hallolacağı yönündeki yaklaşımdan; antidemokratik ve tıkayıcı, darbe anayasası ve anayasalarından kurtulmak zorunluluğu vardır.