İsrail 7 Ekim 2023 tarihinden beri Gazze’de ve Filistin Devletinde,  Filistinlilerin vatanında katliamlarına devam ediyor. 40.000 sivil, masum ve çocuğun kanına girdi. Filistin'in çeşitli yerlerinde işgal, mala el koyma, hırsızlık, insan hakları ihlalleri, işkenceler ve soykırım tüm hızıyla sürüyor. Bütün dünya izliyor. Sadece Türkiye, soykırımın durdurulması, İsrail terör devletinin durdurulması için diplomatik, ekonomik, askeri vb. yöntemlerle samimi çaba sarfediyor. Ancak soykırım hala devam ediyor.

Türkiye’nin Filistin'e  bilinen ve bilinmeyen destekleri var. Bunu herkes biliyor. Ama katliamı durdurmaya yetmiyor.

Çünkü İsrail'in arkasında Batı, Amerika ve Avrupa var. Soykırımı gizlemeye ve perdelemeye çalışıyorlar. Çin ve Rusya'nın da yaptığı bir şey yok, sessizlik içinde bekliyorlar.

Yani İsrail haltı yiyor, Amerika ve Avrupa onu masumlaştırmaya, korumaya çalışıyor, pisliğini süpürüyor.

İsrail hakkında, Güney Afrika Cumhuriyetinin Uluslararası Adalet Divanında açtığı soykırım davası da devam ediyor. Dişe dokunur bir karar alınmadı henüz. Türkiye bu davaya dahil oldu. Hali hazırda İsrail konforlu soykırımına ağız tadıyla devam ediyor. İslam dünyası ve Arap dünyası ise malum.

Sıfır çekiyor. Siyonist, emperyalist ve kapitalist dünyanın uşaklığını yapıyor, onlara çanak tutuyor, onların petrollerinin bekçiliğini ve pompacılığını yapıyor.

Tablo bu…

Tam da bu esnada geçtiğimiz yakın süreçte enteresan bir gelişme oldu. Bir değil iki gelişme oldu. Cumhuriyet tarihinde, Türk siyaset tarihinde ve İsrail'in kurulduğu tarihten bu yana hiç olmamış ve konuşulmamış şeyler oldu, sözler konuşuldu, İsrail hakkında resmi olarak Devlet ağzıyla betimlemeler yapıldı. Burası çok enteresan! Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Cumhurbaşkanı Temmuz ayının son haftası, İsrail’in Filistinli soykırımının durdurulmasına yönelik “Türkiye olarak Karabağ ve Libya’ya nasıl girdiysek gerekirse İsrail'e de girebiliriz. Türkiye olarak her zaman güçlü olmalıyız, buna mecburuz” şeklinde bir beyanat verdi. Bu cümle çok anlam ifade etmektedir. Türkiye dünyada İsrail’i yok etme kapasitesine sahip tek Ülkedir. Batılı devletler zaten yapmaz, dokunmaz ve onu koruyor. İslam Ülkeleri bunu yapamaz. İran hiç yapmaz. Çünkü ona hizmet ediyor. Rusya ve Çin ise yapmaz. İçindeki Yahudi ve siyonist klik ve odaklar nedeniyle.

Ağustos ayının ilk haftası ise Dışişleri Bakanı İsrail zulmünün bitirilmesine ilişkin “İsrail zulüm ve soykırım yapıyor, işgal ve istila ediyor, pisliğini de Amerika ve Batı temizliyor, suçunu hafifletmeye çalışıyor. Artık bu böyle gitmez. İsrail’in tasmasını sahipleri artık eline almalıdır.” şeklinde basına açıklama yaptı. Açıkça tarihte, Türk siyaset tarihinde, İsrail'in kurulduğu tarihten itibaren görülmemiş bir şekilde, İsrail’e köpek dedi. İsrail’e anladığı dilden, hak ettiği üzere betimlemede bulundu.

Bu ifadelerin resmi olarak ve Devlet ağzıyla belirtilmesinin derin ve ciddi anlamları bulunmaktadır.

Türkiye'nin 10 yıl daha savaş yapmama kararı ile birlikte, Milli menfaatlerin zedelenmesi, İsrail’in Lübnan, Suriye ve PKK/YPG uzerinden daha da kritik hamle ve saldırı kapasitesini arttırması, Arzı Mevud hayalini icra aşamasına getirmesi durumunda askeri kapasitesini kullanmaktan ve savaş aparatlarını devreye almaktan asla geri durmayacaktır.

Çünkü saldırı ve hava savunma sistemlerini kurdu, çelik kubbe ya da gök kubbe hava savunma sistemini devreye aldı.

S-400'ler kutusunda beklemiyor. Turşusunu kurmak için almadık.

Yıldırım füzesinin menzili 150, Bora füzesinin menzili 280, Tayfun füzesinin menzili 561, Cenk füzesinin de menzili 1000 km. dir. Atmaca ve diğerlerini, diğerlerini, diğerlerini… saymıyorum bile!

Konjonktür bu. Mesele açık. Dünyanın gidişatı ortada. Yeni uluslararası sistemin kurulum süreci başladı. Adaletsiz, jakoben ve soykırımcı mevcut uluslararası sistemin sonu yavaş yavaş geliyor.

Bundan sonra, önümüzdeki 10 yıllık süreçte her an her şey olabilir.

Millet olarak ve Devlet olarak bu olasılığa hazırlıklı olmalıyız.

Saygı ve selamlarımla…