Rusya, Gazze’deki savaşın (aslında soykırımın) durdurulması adına harekete geçerek bazı Filistinli grupları Moskova’ya davet etti.
Kremlin, 29 Şubat-2 Mart arasında gerçekleşecek görüşmelere Suriye ve Lübnan başta olmak üzere bazı Orta Doğu ülkelerinde etkili 14 Filistinli grubu ağırlayacak. Bu gruplar arasında en önemlileri Filistin Kurtuluş Örgütü, Hamas, El-Fetih ve Filistin İslami Cihad…
Vladimir Putin’in bu hamlesini bir iyilik hareketi olarak değerlendirmek elbette imkânsız zira dikkatleri Ukrayna’dan uzaklaştırabilmek için kaosu kullanan da kendisidir. Hatta 7 Ekim’de Hamas’ın düzenlediği operasyonu takdirle karşıladı, bir kınama mesajı da yayınlamadı. NE de olsa Hamas sayesinde tüm dünyanın dikkati Filistin’e çekilmiş, Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarıyla kimse ilgilenmemişti. Putin daha ne istesindi?
Peki, Rusya bu hamleden nasıl bir sonuç umuyor?
Tabi ki en büyük amacı bölgedeki nüfuzunu arttırmaktır. Orta Doğu’daki istikrar Putin’in umurunda bile değil. Putin, bu hamle ile hem kendi halkına hem de Küresel Güney ülkelerine karşı bir tiyatro oynayacak. Batı’yı savaş meraklısı, düzen bozan şeytan olarak; kendisini ise barışçı ve ılımlı bir lider olarak göstermek niyetinde. Ayrıca son dönemde normalleşmeye başlayan Türkiye-ABD ilişkilerinin ardından, Türkiye’den çözüm bekleyen Filistin’e şunu göstermek istiyor olabilir; “Sizin asıl dostunuz Türkiye değil, benim!”
Ukrayna’da oynadığı kumardan yeterli kazancı sağladığını düşünen Putin, Filistinlileri bir araya getirerek Orta Doğu’da inisiyatif alma konusunda daha fazla hareket alanına sahip olabilir. Bu sayede İsrail’e baskı yapma fırsatını elde edebilir.
Bu gelişme bir açıdan, uluslararası baskının giderek artmasının da bir etkisidir.
Filistinli grupların, Moskova’nın davetini kabul etmelerinin altında yatan beklenti nedir?
Bu küçük gruplar açısından bakalım;
Dünyanın süper güçlerinden biri olan Rusya tarafından destekleniyorsunuz. Bir küresel güç ile bağlarınız kuvvetli ise uluslararası alandaki statününüz yükselir. Dolayısıyla dünya sizi terör örgütü olarak niteleyemez ve Filistin halkının meşru temsilcileri haline gelirsiniz. Gayet makul.
Ki zaten Hamas, 7 Ekim’deki operasyonu başlatmadan önce İran tarafından siyasi ve ekonomik anlamda desteklenmişti ve bu desteğin devam edeceğini biliyordu. Türkiye ve Katar’ın desteği konusunda da şüphesi yoktu. Hamas, küresel güçler anlamında Rusya ve Çin üzerine oynamış ve nabız ölçümü yapmış olabilir.
Ne de olsa Rusya ve Çin, ABD hegemonyasından bıkmış iki ülke olarak ABD’nin dayattığı kurallar çerçevesinde inşa edilmiş uluslararası düzeni karşı olduklarını pek çok kez belli etmişlerdi. Hamas’ın en büyük düşmanlarından biri olan ABD’den rahatsız olan iki büyük güç ile yakınlaşmaktan daha mantıklı ne olabilirdi?
Fırsatları görmek ve değerlendirmek konusunda bir dünya markası olan Vladimir Putin için ise, kendisi sayesinde meşruiyet kazanacak bu grupların abiliğine soyunmak başka bir mükemmel fırsattı. Bu sayede bölgede sözü geçen bir ülke olma konusunda sınıf atlayacaktı.
Bu görüşme Hamas ile Rusya arasındaki ilk önemli toplantı olmayacak. Ekim ayında Hamas heyeti, Moskova’ya giderek Rusya ve İran dışişleri bakan yardımcıları ile toplantı yapmışlardı. Bu toplantılar, Rusya, İran ve Hamas’ın çıkarlarının ortak zeminde buluştuğunun göstergesiydi.
İran hem Rusya’yı hem Hamas’ı destekliyor. Bu durum ABD ve İsrail için gerginlik sebebi ki rahatsızlıklarını çeşitli askeri ve siyasi hamlelerle düzenli olarak dışa vuruyorlar. Özellikle İran’a uygulanan baskıların ve saldırıların temel sebebi bu.
ABD ve İsrail, terörist olarak niteledikleri ve kendilerine tehdit olarak gördükleri bu grupları davet eden Rusya’ya tepkisini şimdilik basın yoluyla gösteriyor. Rusya’ya yaptırım uygulayamayan Batı, bu toplantının bedelini yine İran, Suriye ve Lübnan’a ödetmeye çalışacaktır.
Peki, Türkiye açısından nasıl sonuçlanır?
Rusya ile Türkiye ilişkileri son yıllarda dengeli ilerliyor olsa da en ufak bir çıkar çatışması Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirecektir. Bakınız dün Putin’in, bakım ve fiyatları sabit tutmak bahanesini öne sürerek petrol ihracatını 6 ay askıya alması bunun örneğidir.
ABD ile Türkiye arasında son dönemdeki normalleşme Rusya’yı tedirgin etmiş olabilir. Rusya’nın enerji kaynakları ihracatını askıya alması Türkiye’ye de bir gözdağı olabilir. Türkiye’nin şu aşamada Rusya ile ilişkilerini koruması büyük önem taşıyor. Türkiye’nin işi çok zor. İki gergin büyük güç arasında dengeli bir ilişki yürütmek hiç kolay olmayacak. ABD ile ilişkilerin pozitif yönde korunması Rusya’yı karşımıza alma pahasına olmamalıdır.
Dünyanın en istikrarsız bölgesi olan Orta Doğu’da bölgesel bir güç olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin, en başta kendi istikrarını koruma ve güçlendirmeye yönelik hamleler yapması gerekir. Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlılığını minimuma düşürmedikçe Rusya veya diğer büyük güçlerle karşı karşıya gelmeyi göze alamayacağı açıktır.