Dünkü yazımda, cinsel birliktelik ile birlikte çiftlerin birbirleri ile DNA kodlarını da paylaştıklarını yazmıştım. Erkeğin sağlık durumunun bile kadını etkilediğini, İslam’ın bu konudaki uyarılarını aktarmıştım.
Bu yazı ise devam niteliğindedir. Eğer dün yayınlanan “Hastalıkta sağlıkta” sözünü siz tutmasanız da bedeniniz tutuyor” başlıklı yazımı okumadıysanız bu yazıdan önce onu okumanızı öneririm. Gelelim konumuza…
Kadının daha önceki birliktelikleri yeni eşinden olan çocuğunu etkiliyor!
Antik Yunan’dan günümüze ulaştığı tahmin edilen bu bilginin doğruluğu, yapılan son araştırmalarla doğrulandı. 20. yüzyıldaki genetik teorisi bunu göz ardı etmiş olmasına rağmen New South Wales Üniversitesi’ndeki bilim insanları, genetik olmayan yeni bir kalıtım biçimi keşfettiler. Kadınların, cinsel birliktelik yaşadıkları tüm erkeklerden aldıkları DNA kodları sayesinde bu partnerlerine ait fiziksel özelliklerin, gelecekteki çocuklarına aktarılabileceğini doğruladılar.
Araştırmacılara göre ilk erkek eşin seminal sıvısındaki moleküllerin, kadının olgunlaşmamış yumurtaları tarafından emildiğini ve bunun da ikinci eşten olan çocukların gelişimini etkilediğini keşfettiler. Bilim insanları, genetik olmayan kalıtım mekanizmalarının, anne ve babaya ait çevresel faktörlerin, doğacak çocukların özelliklerini etkilemesinin mümkün olduğunu belirttiler.
Benzer bir çalışma ise kadının, hayatı boyunca cinsel birliktelik yaşadığı tüm erkeklerden canlı DNA kodları taşıdığını ortaya çıkardı. Bu keşif ise Seattle Üniversitesi ve Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi’ndeki araştırmacılar tarafından yapıldı.
Cinsel beraberliğin kadınlar için etkileri çok büyük, özellikle erkek spermi ile temas durumunda bu etki çok daha ciddi bir boyuta taşınıyor. Erkek spermi, kadın rahmine girdiği zaman bir duvara çarpana dek yüzüyor ve kadının rahim duvarına çarptığı zaman, spermin taşıdığı kodlar rahim duvarı tarafından süzülerek içeri sızıyor. Sperm, ağız ile temas ettiğinde de kadının burun bölgesine, gözlerinin arkasına hatta iç kulağa kadar emiliyor. Daha sonra bu kodlar, kan dolaşımına girerek beyinde ve omurgada toplanıyor. Erkek DNA’sından gerçekleşen bu sızma olayı yaklaşık 72 saat sürüyor.
Bu araştırmaya göre kan dolaşımına sızan kodlardan kurtulmak mümkün değil. Dolayısıyla kadın, cinsel ilişki yaşadığı her erkekten, sonsuza kadar bir parçası haline gelen spermatozasını bedeninde depoluyor. Bu şaşırtıcı keşif, tek eşliliğin önemini ve cinsel birlikteliğin gerçek sonuçlarını ortaya çıkarıyor.
Bir annenin, beslenme düzeninin, sigara gibi bağımlılıklarının ve diğer yaşam tarzı alışkanlıklarının çocukları üzerinde etkili olduğunu gösteren birçok araştırma varken baba tarafında da benzer faktörlere ilişkin veriler yeni yeni ortaya çıkıyor.
Time Dergisi’nde yayınlanan bir yazıda hayvan yetiştiricilerinin, safkan yavru elde etmek için daha önce hiç çiftleşmemiş dişileri seçtikleri yazıyordu. Bu uygulamanın uzun yıllar boyunca devam ettiğini öğrendim. Buna komik veya bağnaz bir düşünce diyebilirsiniz ancak hem insanlar hem de hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar, hafife alınacak bir konu olmadığını gösteriyor.
Yorumlar, rahatsız edici veya harika bir buluş olduğu konusunda değişkenlik gösterebilir. Açıkçası beni fazlasıyla ürküttü zira tek eşlilik kavramı toplumda pek önemsenmiyor. İnsanlar dikkate alır ya da almaz ancak araştırmalar, bir kadının sahip olduğu bir eşin, gelecekteki çocuklarına, birlikte olduğu tüm erkeklerden gelen fiziksel ve diğer özellikler konusunda miras bıraktığını ispatlamış.
Telegoni adı verilen bu fikir aslında Aristoteles gibi eski bilim adamları tarafından da öne sürülmüş ancak genetiğin keşfi ile reddedilmiş. Epigenetik biliminin gelişmesiyle beraber ise genetik olmayan kalıtım fikrinin mümkün olduğu ortaya çıkmış.
Kısaca bir çiftin, doğan çocuklarına aktardıkları tek şey DNA değil, aynı zamanda önceki partnerlerin de özelliklerinden kısım kısım aktarılıyor.
Uzman Psikolog Fatih Civelekoğlu’na göre aldatma, tüm bu sebeplerden dolayı affedilecek bir konu değil. Civelekoğlu’nun anlatımı aynen şöyle:
“Bir kadınla erkek birlikte olduğunda DNA’ları birbirine karışıyor. Bunlar kök hücre barındıran DNA’lar, yani bir tarafın genetik kodları diğer kişiye geçiyor ve onlar birbirlerine benzemeye başlıyorlar. Karılıp katılmak diyoruz ya böylesine sırlı bir şey bu. Bir kadın başka bir erkekle birlikte olduğunda, hamile kalmasa bile o erkeğin DNA kodları o kadına geçti demektir. Sonra o kadın evlendi ve eşinden çocuk dünyaya getirdi diyelim. O çocuğun DNA’sının içinde önceden birlikte olduğu erkeğin DNA’sı da bulunuyor. Kısaca o kadında, daha önce birlikte olduğu erkeğin yansımaları mevcut oluyor. Tam tersi, erkek bir kadınla evlendiğinde, çocuğu olduğu zaman, erkeğin daha önce birlikte olduğu kadınların DNA’larından yansımalar bulunur. İşte bu sebeple nesil bozuluyor. Dolayısıyla aldatma affedilecek bir şey değil zira nesil birbirine karıştı.”
Takdiri siz değerli okurlara bırakıyorum…