Yıl 2016, alanında en iyi 10 fotoğrafçının buluştuğu, benimde Osmanlı Mimarisini temsil ettiğim Çağdaş Türk Fotoğrafçılığı sergisi için Osmanlı’dan günümüze hala o mistik havasını devam ettiren şehir Üsküp’e gittik.

Yıl 2016, alanında en iyi 10 fotoğrafçının buluştuğu, benimde Osmanlı Mimarisini temsil ettiğim Çağdaş Türk Fotoğrafçılığı sergisi için Osmanlı'dan günümüze hala o mistik havasını devam ettiren şehir Üsküp'e gittik.

Başta dedim yabancı ülke acaba ne nasıl olur, nasıl geçer? İnsan tabiatı gereği düşünmeden edemiyor tabi ki. Havalimanından sonra otelimize hareket ettik. Tabii akşam oldu sohbet vs derken herkes odasına yerleşti.

Bende uyku yok, heyecan var. Acaba burası nasıl bir yer?

Elime fotoğraf makinamı ve tripotumu aldım. Başladım dolaşmaya ve etrafı gezmeye. İlk gördüğüm sokak ve devamı beni adeta büyüledi. Aynı İstanbul gibi çok şaşırdım. Yüzler gülüyor, sıcak insanlar ama bende hala devam eden bir tedirginlik. Şehri epey bir gezdikten sonra saat olmuş gecenin 01.00.

Önüme bir taş köprü çıktı ve o an heyecan içinde araştırdım telefondan. Burası Vardar Köprüsü veya Taş Köprü adıyla ecdat yadigarı, Üsküp'ün Simgesi Osmanlı Köprüsü. Aynı zamanda Fatih Köprüsü olarak da geçiyor. Ortalama 220 m civarı 6 m eninde yayaların kullandığı köprü taş işçiliğinin en muhteşem örneklerinden biri.

Ama üstümdeki o tedirginlik bende geçmiş değil. Köşeye oturdum acaba çekim yapmak yasak mı, polis bir şey der mi diye düşünerek orayı tanımaya başladım.

Baktım olmayacak tripotu çıkardım, kurdum makinamı, bağladım. En iyi yerden kadrajı ayarlayıp pozlamaya başladım.

Tabii görüntü insanı kendinden alıyor. Rüzgar yok, su aheste aheste akıyor, ışıkların yansımaları suya vuruyor. Kaçar mı bizden? Çekim başladı tabi ki.

Saat ilerledikçe köprüden geçenler kalabalık oldular. Derken 10 kişi civarı bir grup genç tam yanımdan geçerlerken içlerinden bir arkadaş dedi ki bakın arkadaşlar bu arkadaş kesin İstanbul'dan gelmiştir. Soralım deyince ben döndüm evet İstanbul'dan geldim dediğimde 7 kişi 'Aaa Cemil Şahin' demezler mi? Dedim tutmayın beni, o nasıl bir heyecandır. İşte o andan itibaren gece 03:30'a kadar çekime devam ettim. Güvenim gelmişti kendime. Geçenlerin çoğu Türk ve İstanbul'dan gelmişti.

Onlarla sohbette güzel olunca dedim ben yabancı yere gelmemişim ben bizim topraklara gelmişim. Çünkü her yerde bizim çocuklar vardı. Osmanlı'dan kalan o sokaklarda dükkanlar bile hep Türkçe konuşuyorlardı. Ha İstanbul ha Üsküp. Selam olsun Makedonya'ya, Bosna Hersek'e, Üsküp'e. Biz onları çok seviyoruz onlarda bizleri. Orada ki alakaları bizi hayli memnun etmişti. Onlar bizim kardeşlerimiz.

Ve o gece herkes yatağında uyurken ben sabahın 4'ünde otele geldim, 3 saatlik uyku sonrası fotoğraflara bakmaya başladım.

Ve Sergi vakti gelmişti…

Makedonya'nın başkenti Üsküp Çifte Hamam'da, Çağdaş Türk Fotoğrafçılığı 10 Müellif 10 Motif sergisi. Doç. Dr. Tuna Akçay hocamızın küratörlüğünde muhteşem bir sergi olmuştu. Buradan tekrar hocamıza tüm katılımcı arkadaşlara ve bizleri orada ağırlayan Yunus Emre Enstitüsü'ne, TC Üsküp Büyükelçimize, çalışanlarına, Fuat Kormaz, Muhsin Kurtiş kardeşlerime sonsuz teşekkürler selamlar olsun.

Benimle konuşan muhabire şu sözleri söylemiştim; serginin muazzam geçtiğini inanılmaz bir ilgi gördüğünü, Türkiye'yi, Makedonya'yı, Üsküp'ü, Ohri'yi çok iyi tanıtmalıyım ve Türkiye olarak bizler her zaman sizlerin yanınızdayız.

İnsan yaşayınca daha iyi analiz ediyor etrafı.

İlk yurt dışı sergisi gerçekten olağanüstü geçmişti.

Tarihimize ne kadar sahip çıkarsak tarihte bize sahip çıkar. Herkes elinden geleni yapmalı.

Ve günlerden Perşembe oldu, yarın Cuma..

Dedim ben burada bir caminin kubbesinden fotoğraf çekmeliyim. Yanımdaki arkadaşlar 'Üstat burası Türkiye değil sana izin vermezler boşver uğraşma hemen negatif bir konuşma çıkmasın' dediler.

Onlara şu cevabı vermiştim; 'Beni buraya getiren Allah oraya da çıkmama bir vesile gösterir.' Evet, gerçekten de öyle oldu.

İman varsa imkanda vardır sözü boşa değildir.

Ben dinler miyim onları tabii? Gece 11 civarı Büyükelçimiz ile görüştüm. Bana yarın saat 11 gibi otel resepsiyonundan seni ilgililer alacak dedi. Ben o an havalara uçuyorum ama kimseye söylemedim tabii ki. Heyecanla sabahı bekledim. Kahvaltı derken Cuma vakti yavaş yavaş geliyor. Ben tek başıma lobide beklerken 2 görevli beni sordu. Hemen beraber otelin üst kısmında bulunan Mustafa Paşa Camiine doğru yola revan olduk.

Görevli gelip minare kapısını açınca tevazu dolu sözleri ile buyurun size tüm kapılar açık dedi. Çantamı sırtlayıp yavaş yavaş minareye çıkmaya başladım. Birkaç basamak çıktım ki başımda toz örümcek ağları uzun zamandır temizlenmemiş kimse minareden yukarı çıkmamış.

Ben süpürge görevi yaparak yukarıya çıktım. Oradan kubbeye atladım ama üstüm başım savaş alanı gibi örümcek ağları ile dolu. Orada üst baş temizlerken minarenin içinden sesler duydum, bir baktım ki o akşam burası Türkiye'mi seni çıkarmazlar diyen 2 arkadaş peşimden oraya geldiler. Onlara sadece güldüm.

İşte o sözüm kulaklarına küpe oldu, 'İman varsa imkanda vardır.'

Ne çok severim bizi biz yapan değerleri.

Kubbedeki yerimi aldım, daracık bir kedi yolundan heyecan ile Cuma namazını çekmek için oradayım.

Olmazları olduran Allah'a şükürler olsun.

Evet bir ilk yapmıştım Türkiye'den sonra Makedonya'da çok konuşulmuştu kubbe fotoğrafları.

AA Orada benle röportaj yapmıştı, o değerleri konuşmuştuk. Tarihimize sahip çıkmazsak yarın tarih bize acımaz.

İnsanların güzelliği, yakınlığı hakikaten Üsküp bizi iyi ağırlamıştı. Hiç yabancılık çekmemiştim.

İnsan kendi evinde gibi hissediyor oralarda.

Sevgi ve Selamlarımla