Sosyal medya, bilgi paylaşımının hızla yayıldığı bir platform haline geldi ve doktorlar da bu platformlarda sağlık bilgilerini geniş kitlelere ulaştırmak için aktif olarak yer alıyor. Ancak son dönemde, etkileşim almak amacıyla bazı doktorların, günlük yaşamda kullanılan ürünlerin zararlarını arka planda popüler bir müzikle akademik veya klinik çalışmaların sonuçlarını kaynak göstermeden, abartarak anlattıklarına sıkça tanık oluyoruz. Bilimsel doğruların çarpıtılması veya abartılması, halkın yanlış yönlendirilmesine ve sağlık konusunda gereksiz korkuların oluşmasına yol açıyor. Peki, bu abartılı iddiaların toplumsal etkileri nedir ve bu konuda neler yapılmalıdır?

Sosyal medyada en sık karşılaşılan abartılı iddialardan biri, su tüketimi üzerine. “Günde 2 litreden fazla su içmek böbreklerinize zarar verir” gibi iddialar, yüzeysel olarak doğru görünse de, bilimsel olarak tam anlamıyla doğru değildir. Su tüketimi, bireyin fiziksel aktivitesine, yaşına, sağlık durumuna ve çevresel faktörlere bağlı olarak değişir. Fazla su içmenin zararları nadiren görülür ve genellikle aşırı miktarda su tüketimine bağlıdır. Ancak bu tür abartılı söylemler, insanları su içme konusunda gereksiz bir korkuya sürükleyebilir ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını olumsuz etkileyebilir.

Benzer şekilde, “Her gün şampuan kullanmak saç dökülmesine neden olur” iddiası da sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan yanlış bir genellemedir. Şampuan kullanımının saç dökülmesi ile doğrudan bağlantısı olmadığı gibi, saç tipine uygun şampuan kullanıldığında saç sağlığına olumlu etkiler bile olabilir. Ancak bu tür abartılı iddialar, kişisel bakım alışkanlıklarını gereksiz yere değiştirmeye zorlayabilir.

Daha ciddi bir örnek ise mikrodalga fırınlarla ilgili iddialardır. “Mikrodalgada yemek ısıtmak kansere neden olur” şeklindeki iddialar, mikrodalgaların yanlış kullanımından kaynaklanabilecek nadir durumları abartarak tüm kullanımı tehlikeli gösterir. Oysa mikrodalga fırınlar, güvenlik standartlarına uygun olarak kullanıldığında, kanser riskini artıran bir faktör değildir. Bilimsel araştırmalar, doğru kullanıldığında mikrodalga fırınların yiyecekler üzerinde zararlı bir etkisi olmadığını ortaya koymuştur. Ancak bu tür abartılı iddialar, halk arasında gereksiz korkulara ve hatta kullanımı tamamen bırakmaya yönelik davranış değişikliklerine yol açabilir.

Bir başka abartılı sağlık iddiası ise hormonlu meyve ve sebzeler konusudur. “Hormonlu meyveler kansere neden olur, bu yüzden kesinlikle uzak durulmalıdır” gibi iddialar sıklıkla gündeme gelir. Peki, insanlar gerçekten hormonsuz meyve ve sebze almak istediklerinde ne yapmalı? Elimizde mızrak, belimizde yaprakla avcı-toplayıcı zamanlardaki gibi avlanıp organik meyve toplayamayız. Şehirden köye tersine göç da herkesin yaşantısına uygun değil. Türkiye’deki pek çok şehirde organik pazarlar kurulmakta ve bu pazarlardan yerel, organik sertifikalı ürünler temin edilebilmektedir. Bu pazarların bazıları tohumdan tezgâha belediyelerin ya da bulunduğu ilin il, tarım ve gıda müdürlükleri kontrolünde yetiştirilen ürünlerin pazarı da olabilir. Ayrıca, organik sertifikalı market zincirlerinden veya yerel kooperatiflerden de hormonsuz ürünler satın alınabilir. Bunun dışında, ürünlerin organik olduğunu gösteren sertifikalara dikkat etmek, hormon ve diğer zararlı maddeler kullanılmadığının bir garantisi olabilir. Alınacak en iyi önlemlerden biri de mevsimi dışında bir meyve veya sebzeyi tüketmemektir.

Sağlık profesyonellerinin sosyal medyada abartılı bir şekilde ele aldığı bir diğer konu ise belirli hastalıklara sebep olabilecek etkenlerin şişirilmesidir. Örneğin, glütenin herkes için zararlı olduğu ve glüten içeren yiyeceklerin kesinlikle tüketilmemesi gerektiği gibi iddialar yaygındır. Oysaki çölyak hastalığı veya glüten intoleransı olmayan bireyler için glütenin ciddi bir sağlık sorunu oluşturduğuna dair bilimsel bir dayanak yoktur. Ancak bu tür abartılar, birçok insanın gereksiz yere glüten içermeyen diyetler uygulamasına neden olabilir ve beslenme alışkanlıklarını olumsuz yönde etkileyebilir. Diş macunlarının, kozmetik ürünlerin, kapsül kahvelerin, pet şişe sularının içindeki mikro plastiklerin ve günlük hayatta kullanılan popüler ne varsa kaynak belirtilmeden bol keseden atılan hormonal denge bozuklukları, östrojen anormallikleri, meme hastalıkları, kalp-ritim bozuklukları, alzheimer… Liste uzayıp gidiyor… Evet, bu ürünler sağlıklı demiyorum ama sosyal medya fenomeni olmaya çalışan sağlık uzmanlarının sayfalarında bilimsel, akademik kaynak belirtilmeden sürekli bir şeylerin bizi öldürmek için tasarlandığı şeklinde halkta korku ve panik ortamı oluşturmalarından rahatsızım.

Sağlık profesyonellerinin sosyal medyada verdiği mesajlar, geniş kitlelere ulaştığı için büyük bir sorumluluk taşır. Abartılı iddialar ve yanlış bilgilendirmeler, halk sağlığını riske atabileceği gibi doktorların mesleki itibarını da zedeler. Ancak bu noktada sadece doktorlara değil, sosyal medya kullanıcılarına da önemli bir görev düşüyor: medya okuryazarlığı.

Sosyal medyada karşılaşılan her sağlık bilgisi doğru olmayabilir ve kullanıcıların bu içerikleri eleştirel bir gözle değerlendirmesi gerekir. Medya okuryazarlığı, bir bilginin kaynağını sorgulamak, doğruluğunu araştırmak ve bilginin arkasında sağlam bilimsel dayanaklar olup olmadığını kontrol etmeyi içerir. Örneğin, su tüketimi, şampuan kullanımı ya da mikrodalga fırınlarla ilgili abartılı iddialarla karşılaşıldığında, güvenilir bilimsel kaynaklara başvurulması ve iddiaların doğrulanması gerekir. Bilinçli medya tüketimi, toplumun yanlış bilgiye karşı daha dirençli olmasını sağlar ve sağlık konularında daha doğru kararlar alınmasına katkı sağlar.

Sağlık profesyonellerinin sosyal medyada doğru bilgi vermesi, toplumsal sağlık açısından hayati önem taşır. Abartılı iddialar ve korku yaratma stratejileri, kısa vadede dikkat çekebilir ancak uzun vadede hem halk sağlığını tehlikeye atar hem de doktorların güvenilirliğini zedeler. Aynı şekilde, medya okuryazarlığının artırılması, bireylerin sosyal medyada karşılaştıkları bilgileri daha doğru bir şekilde değerlendirmesine olanak tanır. Doktorlar, halkı bilimsel gerçekler ışığında bilgilendirmeli ve etik sorumluluklarını göz ardı etmeden sosyal medya platformlarını kullanmalıdır.

Toplumun bilinçlenmesi ve bilimsel temellere dayanan bilgilere ulaşması, hem halk sağlığının korunması hem de doktorların mesleki itibarının güçlenmesi açısından kritik bir rol oynar.