Gönlümüzü ve ruhumuzu şenlendiren Ramazan-ı şerif ayımız geldi tüm İslam alemine mübarek olsun. Bu aya en özel geleneğimiz ise camilerdeki bir birinden özel yazılan mahyalarımız yer alıyor.
Yüzyıllardır süregelen mahyalar Ramazan ayına camilerde ayrı bir lezzet veriyor.
Mahyâ, özellikle Ramazan ayında birden fazla minaresi olan camilerin iki minaresi arasına konulan ışıklı yazıdır.
Mahyalardan önce ise ilk kandiller kullanılmakta idi.
Kandillere Kandil Avizesi denilirdi. Kandil gecelerinde camilerde mahya kurulması ilk defa Sultan 2. Selim ve Sultan 1. Ahmet Han dönenimde başlamıştır. Ve devamında ise bu usule riayet edilmesine dair önem ile tembihte bulunulmuş ve günümüze ulaşmıştır.
Eski zamanlarda ise bazı konakların ve evlerin önlerinde de kurulduğu görülmüştür.
Kandil avizeleri birbirine bağlanır ortaya ince bir naif zevk hakim olur ve ve camii etrafını çok müstesna bir hale getirdiği görülmüştür.
Osmanlılar döneminde yağ kandilleri ile yapılan mahyalar, günümüzde elektrik ampulleri ile yapılmaktadır.
1578’de İstanbul’a gelen Alman seyyahı Schweigger’in seyahatnâmesinde yer alan bir tasvirde minareler arasındaki bir mahya açıkça görülmektedir.
1854 yılında, Ramazan ayıyla beraber İstanbul’un değişen çehresini şaşırarak gözlemleyen yabancı seyyah Théophile Gautier şöyle not düşmüş: “İstanbul sokakları her zaman karanlığa gömülüdür. Ama uzaktan uzağa kâğıttan bir yıldızın titrediği bu karanlık yollar ve meydanlar Ramazan gelince neşeli bir parıltıya kavuşur. Tepebaşı gezinti yerinden görünüm harikulade idi. Haliç’in öbür kıyısında İstanbul bir Doğu imparatorunun tacı gibi pırıl pırıldı; camilerin minarelerinin şerefeleri kandilden bileziklerle süslü idi; bir minareden ötekine ateşten harflerle kutsal bir kitabın sayfalarına yazılı bir gök üstünde beliren Kur’an’dan ayetler parlıyordu. Yeni Cami, Süleymaniye, Sarayburnu’ndan Eyüp sırtlarına kadar dizili Allah’ın bütün tapınakları aydınlıklar içinde ışıldıyor, ateşli cümlelerle İslam’ın formüllerini ilan ediyordu.”
Mahya,nın önemine binaen Prof. Dr Süheyl Ünver’in muhteşem bir sözü var.
“Biz İslamiyetin, cemiyetimizde tatbikatına, ne kadar zevk ve incelik katmışız. Yıkanmamız bir eğlence, sünnet olmamız bir düğün, oruç tutmak bile bir zevk olmuş ve İslâmiyeti kendi an’anemize uydurarak ne kadar zevkini çıkarmışız…Bizim o kadar güçlü ve üzerlerinde asırların bize mal ettiği kuvvetli bir ananemiz vardır ki başka memleketlerin aşırma ve muzır olanlarına ihtiyacımız yoktur. Biz bunlarla bir millet olmuşuz ve bunların muhafazasıyle mevcudiyetimizi ve şahsiyetimizi koruyabiliriz. İşte bunlardan biri de bütün dünyanın hayran kaldığı mahyadır.”
Prof. Dr. Süheyl ÜNVER
Gönlümüzü ve ruhumuzu şenlendiren Ramazan ayına özel mahyalar hazırlanmaya başladı.
Osmanlı’ya başkentlik yapan şehr-i İstanbul, Edirne ve Bursa semâlarında insanı kendine hayran bırakan maneviyat dolu mahya yazıları yerlerini aldı.
Selatin Camilerinin minareleri arasına mahya ipleri özenle bağlanır ve bu mahyalar için se Evkaf Nezareti,nden tekenelerle zeytinyağı getirilirdi.
Kandil gecelerinde,bayram zamanlarında ve Ramazan-ı Şerif boyunca bu adet yüzyıldır hiç terk edilmedi.
Resmi kayıtlardaki ilk mahya yazısının Sultan Ahmet Camii,nde kurulduğu bilinmektedir.
Mahyacılık, büyük bir ustalık isteyen gerçek bir sanat dalıdır. Bu alanda yetişmiş büyük ustalar, yerlerini alacak olan çıraklara işin bütün inceliklerini öğretirlerdi. Mahya kurmak için, caminin en az iki minareli olması gerekir. Eskiden böyle büyük camilerde, iki minare arasına ip veya teller gerilir, mahya ustası da, genellikle zeytinyağ doldurulmuş kandilleri veya mumlu fenerleri ipin üzerine dizerek istediği dinî yazıyı yazar, hatta resimler yapardı. Eskiden son derece zor bir sanattı. Büyük emekler isteyen bu sanat günümzde ise camilerin elektrikle aydınlatılmaya başlamasından sonra, mahyacılık kolaylaştı ve ayrı bir sanat olmaktan çıktı. Kandil yerine renkli elektrik ampulleriyle ve yeni yazıyla mahya kurma geleneği bugün hâlâ sürdürülüyor.
Farsça mâh “ay” isminden Arapça iyye ekiyle oluşturulmuş Osmanlıca mâhiyye (aylık, aya mahsus) kelimesinin günümüz Türkçe’sindeki şeklidir.
Mübarek gün ve gecelerde halkın ibadeti için gece boyu açık kalan camilerin kandillerle donatılması geleneği İslâmiyet’in ilk asırlarına kadar uzanmaktadır
Kaynak Fâkihî (ö. 278/891)
Mescid-i Harâm’ın 455 kandilinin olduğunu, bunlardan daha çok ışık veren bazılarının sadece ramazan ayı ile hac mevsiminde yakıldığını, bu kandillerin direkler arasına gerilmiş iplere bakır çengellerle asıldığını ve bu sayede Mescid-i Harâm’ın istenilen yerine taşınabildiğini söyler
Dolayısıyla Osmanlı,da Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa’nın 1134 (1722) yılında verdiği, bütün selâtin camilerine mahya kurulması emrini başlangıçtan çok geleneğin tekrarı saymak gerekir.
Süheyl Ünver’in verdiği bilgilere göre mahyacı, saraydan gönderilen incilerle yeşil veya kırmızı atlas üzerine kuracağı mahyanın küçük bir örneğini çizer, bu örnek beğenilirse kendisine iade edilip aynı şekilde kurması istenirdi.
Mahyalar yalnız mübarek gecelerde ve ramazan ayında kurulmazdı. Meselâ Sultan Abdülaziz Avrupa seyahatinden döndüğünde, Hidiv İsmâil Paşa, İran şahı ve Atatürk İstanbul’a geldiğinde hoş geldin mahyaları ve ayrıca I. Dünya Savaşı yıllarında, “Hilâliahmer’i unutma, hubbü’l-vatan mine’l-îman, muhacirlere yardım, muhâcirîni unutma”; İstiklâl Savaşı’ndan sonra, “Yaşasın istiklâliyet, tayyareyi unutma, yaşasın gazimiz, yaşasın mîsâk-ı millî, eytâma yardım, hâkimiyet milletindir”; harf inkılâbından sonra Latin harfleriyle, “İsraftan sakın, tayyareye yardım, yetimleri unutma, yerli malı al, himâye-i etfâle yardım, içki aile düşmanıdır, kumar insanı mahveder” gibi yazıların yer aldığı mahyalar kurulmuştur.
Mahyacılık genellikle babadan oğula intikal eden bir meslektir. Ancak Osmanlı döneminde mahyacı olabilmek için adayların Şûrâ-yı Evkaf’ta mahyacılar ve şehrin ileri gelenlerinden bir jüri önünde meslekte yeterli bilgiye sahip bulunduklarını ispatlamaları gerekiyordu. Mahyacılar, daha çok ramazan ayında bir ay çalışıp yılın geri kalan kısmını çırak yetiştirerek geçirirlerdi; Fatih’te bir sıbyan mektebinde onlar için ayrılmış odalar vardı. Süheyl Ünver 1931 yılında hayatta olan yirmi üç mahyacının ve görev yerlerinin listesini vermektedir (Mahya Hakkında Araştırmalar, s. 19).
Türk icadı olan mahyacılığın 1600'lü yıllarda Osmanlı padişahı Sultan I. Ahmed döneminden bu yana devam ettiğini belirten Yıldız, "Mahyanın doğum yeri Sultanahmet Camisi'dir. Fatih Camisi müezzinlerinden Hattat Ahmet Kefefi bir çehre işleyerek Sultan I. Ahmed'e sunuyor ve kabul edildikten sonra selatin camilerine mahya asılması emri veriliyor.
İstanbul, Edirne ve Bursa'daki camilere de ramazanda mahyalar astıklarını aktaran Yıldız, Mimar Sinan'ın ustalık eseri Selimiye Camisi'ne "Hiç kimse kimsesiz kalmasın" yazılı mahyayı astıklarını kaydetti.
1854 yılında, Ramazan ayıyla beraber İstanbul’un değişen çehresini şaşırarak gözlemleyen yabancı seyyah Théophile Gautier şöyle not düşmüş:
“İstanbul sokakları her zaman karanlığa gömülüdür. Ama uzaktan uzağa kâğıttan bir yıldızın titrediği bu karanlık yollar ve meydanlar Ramazan gelince neşeli bir parıltıya kavuşur. Tepebaşı gezinti yerinden görünüm harikulade idi. Haliç’in öbür kıyısında İstanbul bir Doğu imparatorunun tacı gibi pırıl pırıldı; camilerin minarelerinin şerefeleri kandilden bileziklerle süslü idi; bir minareden ötekine ateşten harflerle kutsal bir kitabın sayfalarına yazılı bir gök üstünde beliren Kur’an’dan ayetler parlıyordu. Yeni Cami, Süleymaniye, Sarayburnu’ndan Eyüp sırtlarına kadar dizili Allah’ın bütün tapınakları aydınlıklar içinde ışıldıyor, ateşli cümlelerle İslam’ın formüllerini ilan ediyordu.”
Günümüz de mahyacılık dijital ve ampul takılarak devam ettirilmekte. Dijital mahyacılıkta her şey yazılım olarak ayarlanırken,ampul olarak yapılanlar ise her yazı değişimde minareye çıkılarak büyük zahmetler sonucu yapılmaktadır.
Mahyalar gece göğü süsleyen ışık sanatıdır. Her bir camide ayrı ayrı mahyalar hepsi bir mana teşkil edilerek tasarlanır. Her birinde ayrı bir mesaj içeriği vardır. İnsanlar bakıp okuduklarında ayrı bir hisse kapılır. Ramazan apayrı bir güzelliktir. Manevi duyguların öne çıktığı Müslümanların ortak ayıdır. O yüzden her bir mahya hazırlanırken ivedilikle yazılar incelenir ve asılırlar. Kimi dijital mahyalarda Türk Bayrakları ile süslenir.
Semayı aydınlatan mahyaların eşliğinde Ramazan- şerif ayınız mübarek olsun.
En derin sevgi ve saygıyla…