EVVELA ölü fikrin ne olduğu üzerinde düşünüp doğru bir karara varmak gerekir.

Hayatımıza baktığımızda ölü ve yaşayan fikirler şeklinde bir ayrımı âdilane yapabilirsek işimiz nispeten kolaylaşacaktır.

Bizim ferdi hayatımızda mevcut olan ölü fikirler hangileridir?

Onların ölü olduğuna ilişkin kanaatimiz hangi objektif kriterlere göre belirlenmiştir?

Ölü fikirleri bizler canlandırmaya çalıştığımızda yahut canlı fikir olarak düşünüp işleme koyduğumuzda karşılaştığımız sonuçlar ne olmuştur?

Hayatımızda müşahede ettiğimiz yaşayan fikirler var mıdır?

Varsa bunlar nelerdir?

Bizi bu düşünceye getiren veriler nelerdir ve bunlar hangi prensiplere göre tasnif ve tahlil edilmiştir gibi kendimizce de olsa ulaştığımız sonuçlar olmalıdır.

Kısacası meseleyi veriye dayalı olarak analiz etmeliyiz.

Yoksa günlük mugalata ve kısır siyasi mavradan öteye gidemeyecektir.

Ve sadece günümüzü öldürmüş olmaktan başka elimizde bir şey kalmayacaktır.

HAYAT algımızda muhtemelen bazı yanlış yargılarımız var.

İçinde yaşadığımız için hatta bazen boğulduğumuz için üstüne çıkarak sağlıklı ve âdil bir değerlendirmeye tâbi tutamıyoruz.

Konulara yaklaşırken aşırı tarafgirlik gösteriyoruz.

Takım tutar gibi fanatik işaretler veriyoruz.

Kendi anlayış ve meşrebimizin, ululaştırdığımız kişilerin söylemlerini mutlak gerçek yerine koyarak tartışılmazlar kategorisine koyuyoruz.

İşte tüm bu ve buna benzer başka yanlış ve yanlı yargılar hayatı tam ve sahih bir değerlendirmeye tâbi tutmamıza engel oluyor.

HAYAT doğal aslında.

Sade.

Onu karmaşıklaştıran, girift hâle getiren biziz.

Bizim zihnî açmazlarımız.

Takıntılarımız.

Taassuplarımız.

Bir de meseleye buradan bakmalıyız. Ki, çözüm üzerinde düşünebilelim.

RABBİMİZ vahyini hayatın doğal akışı üzerinden göndermedi mi?

Yaşanan yanlışları düzeltecek öneriler sunmadı mı?

Yıkılanı inşa etmeyi amaçlamadı mı mesajlarıyla?

Ölmüş ve pörsümüş olanı ihya etmeyi amaçlamadı mı?

Vahyin muhatap olduğu ilk neslin yaşadığı hayat üzerinden gelişmedi mi İlahi hitap?

Yani yaşanan hayatın içine, doğallığına, sosyal hayatın akışına onay vermedi mi marufa uygun olduğu sürece?

İlahi kitap canlı ve Rabbimizin hayat veren umdelerini kendi yarattığı insanlara sunarken gösterdiği bu hayata uygunluk inceliği üzerinde hiç düşündük mü?

Meseleye bu açıdan bakabildik mi?

İnsanların iradelerini kullanarak tam bir özgürlük içinde kabullerine sunulan davetin geliş şekli ve içeriğinin mahiyeti ve hayata olan mutabakatı çok can alıcı ve dikkat çekici değil mi?

HAYATA hayat veren vahiy bile bu şekilde bir yöntem ile gelirken vahye mutabakat arz etmeyen ölü fikirler toplumu dumura uğratmaz mı? Uğratmadı mı?

Din adına sunulsa da öylesi kılıflara sarılsa da gerçek bu olmadığında alınan netice mahcup edici değil mi? Muhabbeti öldürüp, mutluluğu kovmuyor mu? Hep böyle olmadı mı?

Ölü fikirler hayata uygulanabilir değildir.

Doğal akışa terstir.

Fıtri değildir.

İnsan doğasına ve hayatın tabii akışına, insan aklına ve kirlenmemiş vicdanına hitap etmeyen, burada yankı bulmayan her fikir ölüdür.

Ve öldürücüdür.

Ezcümle; ölü fikirler öldürür.

O halde Hayy olan İlahi vahiy ile gönlümüzü diriltmeyi ve aklımızı işletmeyi daha fazla geciktirmemeliyiz.

Ya Selâm!