Öğretmenlerin, aile terbiyesinden mahrum kalmış öğrencilerle ilgili şikayetlerinde kurdukları ilk cümle: “Eğitim ailede başlar” Doğru! Peki, ailelerin verdiği eğitim, okulda desteklenmez ise ne olur?
Öğretmenlerin, aile terbiyesinden mahrum kalmış öğrencilerle ilgili şikayetlerinde kurdukları ilk cümle: 'Eğitim ailede başlar'
Doğru! Peki, ailelerin verdiği eğitim, okulda desteklenmez ise ne olur?
Her aile kendi dini inancına, yaşadığı coğrafyaya, gelenek ve göreneklerine göre çocuklarına temel bir eğitim verir. Özel olarak bir eğitim vermese bile çocuklar, ailelerinden hayatı öğrenir, onları model alır ve birçok çocuk, fikirlerini, inançlarını, hayallerini ailesinden öğrendiklerinin üzerine katarak düzenler. Adab-ı muaşeret başta olmak üzere tüm kural ve kaideleri de ilk olarak bakımını üstlenen kişilerden öğrenir.
Her ailenin, çocuklarına verdiği önemli eğitim konularından biri de dini eğitimdir. Hangi dine mensup olursa olsun her aile, kendi dini inancına göre çocuklarını bilgilendirerek yönlendirir. Dünyanın her ülkesinde geçerli, yazılı olmayan bir kuraldır bu.
Kimilerine göre din eğitimi 12 yaşından sonra verilmelidir aksi takdirde çocuğun özgür iradesine müdahale edilmiş olunur. Buna kesinlikle katılmıyorum. Dini eğitim, çocuk doğduğu andan itibaren başlar, başlamalıdır da.
Hatta daha çocuk doğmadan önce, eş seçimi ile başlar zira çocuklar bu konuda eğitilmez, model alır. Bir ailede gördükleri, çocuk için aynı zamanda eğitimdir. 12 yaşından sonraya bırakılmış bir dini eğitimin çocuk üzerinde etkisi olmayacaktır. Dini eğitim, çocuk doğduğu andan itibaren özellikle örnek olma yöntemiyle her an ve her yerde verilebilecek bir eğitimdir.
Eğitimcilerin, tüm öğrencilerde görmek istediği adab-ı muaşerete uygun davranışlar gibi dini eğitim de ailede başlar. Ailede başlaması gereken eğitimden, dini eğitimin ayrıştırılması talebi mantıksız ve haksız bir taleptir.
Din eğitimi konusunda okul-aile çatışması
Çocuklarımız okula başladığı andan itibaren ailede öğrendiklerinin üzerine yeni bilgiler ve kurallar ekleniyor. Eğer bu bilgi ve kurallar, çocuğun aile ortamında öğrendikleri ile çelişirse çocukta kafa karışıklığı meydana geliyor ve genelde çocuğun ters düştüğü taraf, ailesi oluyor.
Yıllarca içinde yaşadığı, hayatı ilk kez öğrendiği ailesine karşı güveni, nasıl bir çırpıda sarsılabiliyor?
Beni en çok kızdıran konu, dini eğitim konusunda okul-aile çatışması…
Müslüman bir aile, doğal olarak çocuğunu Müslüman bir birey olarak yetiştirmek istiyor. Evde, okul çağına kadar elinden geldiğince eğitiyor. Çocuk, dini değerlere saygılı olmayan bir eğitim kurumunda okula başladığında ise öğretmeni tarafından kafası karıştırılıyor; bazen çocuğa, bildiklerinin doğru olmadığı söyleniyor bazen de dini inancıyla ilgili okulda konuşmaması gerektiğine dair uyarılıyor. Böyle bir durumla karşılaşan çocuk, dini inancın zayıflık olduğuna, ailesinin onu yanlış yönlendirdiğine inanmaya başlıyor ve ailesine güvenini kaybediyor.
Örneğin, okullardaki yılbaşı hazırlıkları, bazı ailelerde kaosa neden oluyor. Yılbaşı kutlamayı, Allah'ın emri üzerine Hristiyanlara benzememek için reddeden Müslüman bir aile, çocuğunun okulunda düzenlenecek yılbaşı kutlamasına hazırlık yapması için zorlanıyor. Aile istemese de çocuğunu bu kutlamaya göndermek zorunda kalıyor. Evde çocuğuna, bu kutlamanın dinen sakıncalı olduğunu anlatıyor ancak okuldaki eğlence çocuğa daha cazip geldiğinden aile ile çocuk arasında çatışma meydana geliyor.
Bu hassasiyetini dile getiren ailelerin aldığı cevap ise 'işinize gelmiyor ise çocuğunuzu medreseye gönderin' oluyor. Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı, okuldaki müfredatı aynen uygulayan ilkokul düzeyinde medrese var da aileler mi tercih etmiyor?
Çözüm, dini hassasiyeti olan aileleri dışlamak, hor görmek değil onlara saygı duyarak farklı formüller üretmektir. Örneğin, yılbaşı kutlamaları sınıfta veya konferans salonunda değil bir başka mekanda, sadece ailelerin de çocuklarıyla birlikte katılabileceği bir etkinlik şeklinde organize edilebilir. Bu sayede iki tarafın da istediği olmuş olur, hiçbir mağduriyet yaşanmaz.
Çocukluğumda bu sorunun bir benzerini yaşadım. İlkokula başlamadan önceki sene dedem (mekanı cennet olsun) bana Kur'an okumayı öğretmişti. Okula başladığım hafta, ailemden gizli çantama Kur'an koyup okula gitmiştim. Teneffüste çantamdan çıkarıp okumaya başladım. Öğretmen sınıfa girdiğinde beni Kur'an okurken görünce kitabı kapatıp beni arkadaşlarımın önünde azarlayıp kolumdan çekiştirerek okul müdürünün odasına götürmüştü. Yaşadığım şoku hala unutamıyorum.
Müdürün odasında öğretmenin bana bağırması, ailemi cahillikle suçlaması ve müdürün ailemi arayıp suç işlemişim gibi okula çağırması yüzünden o odada hissettiğim korkuyu izah edemem. Yaşadığım üzüntü ve travmadan dolayı bir daha okula gitmek istemedim. Ailem okula dönmem için sınıfımı değiştirdi ve başka bir öğretmen ile okula devam ettim ancak liseye başlayana kadar bir daha Kur'an okuyamadım. Ne zaman kitabı elime alsam suçlu hissediyordum.
Bir öğretmenin, 6 yaşında bir çocuğa bunu yaşatmış olmasına hala inanamıyorum. Bu yüzden yıllarca dini inancı yüzünden hor görülen insanlara karşı ayrı bir hassasiyetle yaklaşarak destek verdim. Bu konuda mücadeleme sonuna kadar devam edeceğim.
Hiçbir insanın, bir başkasının inancını hor görmeye hakkı yoktur. Hele ki bir eğitimcinin, dini görüşünden ve yaşam tarzından dolayı bir aileyi söz veya davranış biçimi ile aşağılaması, çocuğa ailesinin onu yanlış yönlendirdiğini söyleyip aile ile çocuk arasında çatışmaya sebep olması kabul edilemez.
Öğretmenin, öğrencisine müdahale etmesi gereken ve ailesini uyarması gereken tek konu, çocuğun eğitim verdiği sınıfta adab-ı muaşerete aykırı hareket etmesidir. Dini konular, bir öğretmenin eleştirebileceği son konu bile olamaz. Bir ailenin buna tepkisiz kalması da beklenemez.
Ki zaten öğretmenlerin en çok mustarip olduğu ahlaki eğitim konusu, Müslümanların inancının temelidir. Ahlak sorunu olan Müslümanların aramızda yaşıyor olmasını tüm Müslümanları aynı kefeye koymak için bir sebep değildir. Fakat bir ailenin çocuğuna dini eğitim vermesinin temelinde, çocuğunun ahlaklı bir birey olması arzusu yatar. Başarılı olunur ya da olunmaz, bu ayrı konu. Kesin olan tek şey, her aile çocuğu için öğretmeninden çok daha iyisini ister ve düşünür zira herkesin en kıymetli varlığı, önce kendi evladıdır.
Bu sebeple öğretmenlerin, öğrencilerine ve ailelerine karşı bu hassasiyetle yaklaşması, üzerine vazife olmayan konularda öğrencileri yönlendirmemesi bir kural olmalıdır.