KAPISINI mütemadiyen çalıyordum. İlk zamanlar içeriden bırakın bir seslenmeyi en küçük bir tıkırtı bile duyamadım. Neredeyse içeride kimse yok diyecek kadar bir sessizlikti bu.

KAPISINI mütemadiyen çalıyordum.

İlk zamanlar içeriden bırakın bir seslenmeyi en küçük bir tıkırtı bile duyamadım.

Neredeyse içeride kimse yok diyecek kadar bir sessizlikti bu.

Aklımla kalbimin didiştiği ve deyim yerindeyse bunu bir amansız savaşa çevirme anları da yaşandı.

Ancak devam etmesine fırsat vermedim.

Onları sulh masasına oturttum ve uzun süren müzakereler sonrasında barış yüklü bir tebessümle kucaklaşmalarını sağlayabildim.

Şükürler olsun.

Ben tekrar asli işime döndüm ve kapıyı vurmaya devam ettim.

Bırakın terk etmeyi kapıya arkamı bile dönmedim.

Bunu kabalık saydım.

Nezaketsizlik olarak değerlendirdim.

Tüm dikkatimi içeriden gelecek olan sese odakladım.

Oradan bir cevap alçağıma dair en küçük bir tereddüde düşmedim.

Sarsılmadım.

Sabır ve sebatla bu işi sürdürdüm.

Israr kötü olabilir ama sebat iyidir.

Yemişleri tatlıdır.

Ödülü büyüktür.

Kapsayıcıdır.

Kuşatıcıdır.

Gönendiricidir.

Hep bunları düşündüm tüm bekleyişim sırasında.

Yağmurda sırılsıklam ıslandığım da oldu kar tanelerinin saçımı ve sakalımı beyaza boyadığı ve neredeyse kardan adamı andırdığım da…

Olsun ne çıkar.

Hedeflerim vardı.

Amaçlarıma inandım ve güvendim.

Sabahı olmayan gece olur mu? Bunu kim iddia edebilir?

Kendini bahara teslim etmeyen kışı kim nerede görmüş ki?

Karamsarlığın paçalarımdan döküldüğü zamanlarım olmadı mı hiç?

Oldu.

Dipsiz kuyularda nefessiz kaldığımı hissettiğim vakitlerim az değildi evet, ama olsun.

Hepsi geride kaldı.

İman tazeledim.

Yenilendim.

Hep bir taze umutla bekledim kapısında.

AYLAR mı geçti yoksa yıllar mı bilmiyorum.

Belki de bir an idi.

İçine tüm bunların sığdığı bir an.

Ayrıca ne çıkar ki, mühim olan son değil mi?

Sonuç değil mi?

Vuslat değil mi firkati taçlandıran?

KAPIDA olmaya devam ettim.

Tüm aklım, fikrim, duygularım, düşüncelerim ve dahi eylemimle…

Olmayanı var sayan biri değilim.

Hayali gerçeğin yerine hiç monte etmedim.

Ayaklarım daima yere bastı.

Uçarım, kaçarım yok yani.

KARARLILIĞIM sonuç verdi.

İçeriden bir ses duyuldu.

'Kapıyı çalan kim?'

Tereddüt etmeden 'Kendisini sende gören ve ötesini de isteyen' diye cevapladım.

Soru devam etti.

'Ne istiyorsun?'

Aynı güven ve kararlıkla cevapladım.

'Kendimi seninle kararak sen olmak istiyorum.'

Kısa bir sessizlikten sonra tekrar bir sual daha işitildi.

'Bunun için ne yapacaksın?'

Sesimi daha da gür hale getirerek 'Çok çalışıp çabalayacağım ve hiç mi hiç yorulmayacağım' dedim.

'Bir adım atmak için bin adımı göze alanlar yolların hükümdarıdır' cümlesi eşliğinde kapı yavaşça açıldı.

'O halde hoş geldin' denildi.

Gönül kapısını rüyamda açan o güzelin güneşi kıskandıracak bir tebessümü vardı.

'Hoş buldum' dedim, 'Hoş buldum.'

O düşü bir daha görmedim ama her gecenin sabahında hep yeni görmüş gibi uyandım.

Ya Selam!