İLK gelenlerdendim. Henüz diğer dostlar derse gelmemişlerdi. Tahtaya gözüm ilişti. “Konumuz; Nefes Açlığı” yazıyordu. “Yine sağlık mı konuşacağız, ne alâkası var?” gibi homurdanmalar geçti içimden.

İLK gelenlerdendim.

Henüz diğer dostlar derse gelmemişlerdi.

Tahtaya gözüm ilişti. 'Konumuz; Nefes Açlığı' yazıyordu.

'Yine sağlık mı konuşacağız, ne alakası var?' gibi homurdanmalar geçti içimden. O kadar ki, kalıp kalmama konusunda tereddüde düştüm.

Birer ikişer gelenler olunca onlarla laf çevirmeye başladık, dolayısıyla sıvışıp gidemedim.

'Tahtaya baktınız mı?' diye dikkat çekmek istedim.

Onlar da okuyunca benimle benzer düşüncelere kapılmışlardı.

Her birimizi uzak yerlerden bu dersi dinlemeye geldiğimiz için emeğimize değmesini istiyorduk.

Şimdi nefes açlığı gibi sağlık alanının bir konusu için mi toplandık diye hafiften hayıflandık.

Bir arkadaşımız 'Bence bunun altında bir bit yeniği var' dedi.

Üstadımız bizi bu nevi yanıltmalarla çokça ters köşe yaptığı için hiç şaşırmasak da çok da ihtimal vermeyip bu bir yazım hatasıdır dedik.

Hatta bir arkadaş 'Belki önceki dersten kalmıştır, tahtayı silmeyi unutmuşlardır' şeklinde bir fikir öne sürdü.

VAKİT geldi.

Herkes yerini aldı.

Sessizce hocanın sınıfa girmesini bekliyorduk.

Pek çok kişi de tahtadaki ders konusunu görmüş ama anlam verememişti. Bir arkadaş kalkıp silmek isteyince müdahale edip mani oldum.

Bakalım altından ne çıkacaktı?

HOCAMIZ sınıfa girdi, yerine oturdu.

'Ya Selam, Ya Selam, Ya Selam' diyerek selamladı. Sonra başını tahtaya çevirip uzunca bir süre sessizce ve dikkatle baktı.

Bizlerden de aynı şeyi yapmamızı istediği anlaşılıyordu.

Bir süre sonra kalktı, tahtanın önüne geçti, bize doğru bakışlarını yoğunlaştırdı.

Konu başlığını silmesini ve kendi konumuzu yazmasını bekledik ama silgiye dokunmadı bile.

Tebeşiri eline alarak sadece bir düzeltme yaptı.

'Nefes Açlığı mı, Nefis Açlığı mı?'

AKIL yürütmemizi isterdi.

Bunu çok önemsediğinden tüm fikirlerimizi sonuna kadar dinler yanlış çıkarımlarda bulunuyor olsak bile o sırada olumsuz bir tepki vermezdi. Biz onun bu incelikli tavrını bildiğimizden söyleyeceklerimizden emin olmadığımız zaman ön alıp arkadaşlarımız tarafından kınanmamak için söze girerken 'Hocam biraz saçma olacak ama' demeyi ihmal etmezdik.

O ise tebessümünü tüm içtenliği ile üzerimize salar 'Merak etmeyin. Saçmalamak kolay değildir, o dahi bilgi ister.' diyerek bizleri rahatlatırdı.

Sınıfa ilk gelenlerden tahtaya kimlerin baktığını ve neler düşündüğümüzü sordu ve sıkılmadan dinledi.

'NEFES açlığını düşündüğümüz kadar ve bu sebeple kaygılandığımız ölçüde NEFİS açlığı hususunda düşünüyor muyuz?

Soru buydu.

Bazen 'Soru cevaptan ağırdır' derim ya, işte bu da onlardandı.

Nefes açlığı kadar nefis açlığını dert etmiyoruz, maalesef.

Nefes darlığına verdiğimiz ehemmiyet kadar nefsin bizi nasıl daraltıp bunalttığı meselesine kafa yormuyoruz, ne yazık ki.

Günlük aktivitelerimizi yapamadığımız vakit çektiğimiz sıkıntı kadar manevî yükümlülüklerimizi ifa edemediğimizde azap hissetmiyoruz, maatteessüf.

Yaşam kalitemizin düşmesinin bize verdiği elem kadar ruhî hayatımızın zarar görmesinden etkilenmiyoruz.

Derin nefes alamama hissinin bünyemizde çarpıntıya ve anksiyeteye sebep olduğu kadar nefsimizin bir daralma yaşamadan bitmeyen iştihası ve son bulmayan arzularına karşı gayet memnunuz ve yine en küçük bir tedirginlik yaşamıyoruz.

Nefesin yetmediği durumlarda neler yapabileceğimiz konusunda yaptığımız araştırmaların yarısı kadar bile nefsimizin bir türlü neden doygunluğa ulaşmadığı ve onu nasıl susturabileceğimiz hususunda minik bir kıpırdanma bile göstermiyoruz.

Sonra ortalara çıkıp 'En iyi Müslüman, en ihlaslı derviş benim' edalarıyla pozlar atmaktan geri kalmıyor, bundan zerre kadar utanmıyoruz.

Nefes açlığı kadar nefis açlığı konusunu gönlümüzün gündemi yapıp gereğini yapmadıkça içine düştüğümüz susuz derelerden çıkamayacağız.

Eski ajandaları karıştırırken karşılaştığım ve sizlerle paylaştığım bu anekdot ustanın yine haklı çıktığını göstermiyor mu?

Peki, biz ne vakit haklı çıkacağız derseniz, bunu bilmiyorum.

İçine girdiğimiz üç ayların önemli bir fırsat olduğunu söyleyebilirim sadece.

Ya Selam!