Kadızade Rumi çokça seyahatler yapıp Uluġ Beg bin Şāhruḫ bin Mīr Timur bu zata hizmet etmiş ilminin yüceliğinden Uluğbey ondan ders almıştır. Musa Bey Uluğ Bey’e ders vermiş Uluğbey matematik dersini bu zattan almıştır.

Kadızade Rumi çokça seyahatler yapıp Uluġ Beg bin Şāhruḫ bin Mīr Timur bu zata hizmet etmiş ilminin yüceliğinden Uluğbey ondan ders almıştır. Musa Bey Uluğ Bey'e ders vermiş Uluğbey matematik dersini bu zattan almıştır. Uluğ Bey Medresesi'nin baş hocalığına ve Cemşîd el-Kaşî'den sonra o dönemde inşa edilen Semerkant Rasathanesi'nin başına getirildi. Derslerine Uluğ Bey ve diğer hocaların da katıldığı Kadızade ilmî özerkliğe büyük önem verirdi. Uluğ Bey'in kendisinden habersiz olarak bir müderrisi görevden alması yüzünden ders vermeyi bırakmış ve sebebini sorunca da Uluğ Bey'e, 'Ben tavsiye üzerine, kural olarak azlin söz konusu olmadığı bir görev üstlendim. Şu ana kadar da müderrisliğin böyle olduğunu sanıyordum. Ancak bu işte de azlin uygulandığını görünce görevi bıraktım' cevabını verdi. Bunun üzerine Uluğ Bey müderrisi görevine iade etti ve bir daha müderris azletmeyeceğine dair söz verdi; Kadızade de yeniden ders vermeye başladı. Talebelerine Osmanlı ülkesine gitmeleri için telkinde bulunmuş, Ali Kuşçu ve Fethullah eş-Şirvanî onun yönlendirmesiyle Anadolu'ya gelirken Semerkant matematik-astronomi okulunun zengin birikimini de birlikte getirmişlerdir.[1] Kadızade'nin geometriyle ilgili Şerḥu Eşkali't-teʾsîs'i ile astronomiye dair Şerḥu'l-Mülaḫḫaṣ fî ʿilmi'l-heyʾe'si, Osmanlı medreselerinde orta seviyede ders kitabı olarak okutulmuştur. Böylece Osmanlı ilim hayatını hem talebeleri hem eserleriyle zenginleştirip yönlendiren Kadızade, Osmanlı ilim muhitinde yetişen gerçek anlamda ilk özgün matematikçi ve astronom sayılır.

Eş-Şeyh Cemalü'ddîn Muhammed El-Aksarayî Büyük Tefsir alimi Fahreddin Razi hazretlerinin soyundandır. Kendi döneminde Cemalî nisbesiyle tanınmıştır[2] . Karaman'da Müselsele denmekle meşhur medresede müderrislik yapmıştır. Medreseyi inşa edenlerce medresede müderrislik yapmak isteyen kimselerin Ṣıḥāḥ-ı Cevheri[3] adlı kitabı ezbere bilmesi şarttır. Denildiği için hazret ilim talebesi iken ezberinde bulunduğundan bu göreve layıkı ile refakat etmiştir. Rivayete göre talebelerini üç kısma ayırırdı. Birinci kısma evinden medreseye giderken yol boyunca ders anlatırdı. Yürüyerek ders yaptıkları için bunlara 'meşşaiyyûn' denilirdi. İkinci kısım talebe medresenin revaklarında toplanıp ders yapardı; bunlara da 'revakıyyûn' adı verilirdi. Üçüncü kısmı teşkil edenler ise medresenin içinde ders gören öğrencilerdi. Büyük dedesi Fahreddin er-Razî'nin de yürürken ders anlattığı rivayet ediliyorsa da gerçekte yürüyerek ders anlatma Aristo'nun Lise'de (Lykeion) uyguladığı bir metottur. Revakıyyûn tabiri ise İslamî literatürde İlkçağ felsefe ekollerinden biri olan Stoa ekolü mensuplarına verilen bir isimdir. Molla Fenari bu talebelerin içinde medrese bahçesinde ders gören talebelerdendi. Kendisi ilimde zirve ve medresesi çok meşhur olduğundan ülkenin dört bir yanından hatta başka ülkelerden ders almaya talebeler gelirdi. Acem diyarlarında Seyid Şerif Cürcanî ismi ile meşhur alim onun bu şöhretini duyup Karaman'a gelmek için yola çıkmış yolda onun Şerḥu'l-Îżaḥ'ını inceleme fırsatı bulmuş, eserin aslının şerhinden daha açık ve anlaşılır olduğunu görünce bu eser hakkında Sığır eti üzerindeki karasinekler gibi. Benzetme yaparak Aksarayi'nin ilmî yetersizliğine hükmederek geri dönmek istemiştir. Fakat devrin alimleri Seyid Şerif Cürcani'ye Efendim bu eser o kadar açıklayıcı yazılmış ki Şeyh Cemaleddin bu eseri derince şerh etmeye ihtiyaç duymadığından uzun uzadıya yazmamıştır bilmelisiniz ki bu zatın kadri kıymeti çok yüksektir dediklerinde hazret geri dönmekten vazgeçmiş ve Şeyhi ziyarete gittiklerinde Şeyhin vefat ettiğine şahit olmuştur.

[1] https://islamansiklopedisi. org.tr/Kadızade-i-Rumi

[2] Taşköprüzade, eş-Şeḳāʾiḳ, s. 18

[3] Sıhah-ı Cevherî. Cevherî'nin, Tacü'l-luġa ve ṣıḥaḥu'l-ʿArabiyye adıyla da bilinen Arapça sözlüğüdür.