MİLLİ EĞİTİM Mİ, MİLSİZ EĞİTİM Mİ?
Türkiye’de çok tartışılan bir konudur eğitim. Değerler eğitiminin ağırlıkta olmasını önerenler, tamamen laik bir eğitim sistemi isteyenler, sadece dini eğitim verilmesini düşünenler bile var.
Çünkü ülke olarak eğitime ideoloji penceresinden bakıyoruz.
Öncelikle değerleriyle donanımlı bir nesil yetiştirme hedefimiz olmalı. Dünyadaki bilimsel ve ekonomik gerçeklere duyarlı, toplumun ihtiyaçlarına göre bir eğitim sistemi uygulanmalı.
Şimdi şöyle diyebilirsiniz; “Kardeşim, ortada Filistin sorunu varken, ülke seçim sathı mahalline girmişken, üstelik Ramazan ayındayız, okullarda kapanıyorken, ne alaka ne maydanoz. Başka konu mu bulamadın?”
Bu gün bir avuç Yahudi dünyayı parmağında oynatıyorsa, başka söze hacet yok.
Her neyse!
Eğitimin sıkıntılı olduğunu bu gün çocuklarımızın; bırakın topluma saygılı olmalarını, kendi anne babasına saygısı olmayan, paylaşma, sabır, sorumluluk erdemlerinden uzak, bencil, umursamaz ve doyumsuz olmalarından anlayabiliyoruz.
Dürüstlük yerini yalan ve dolana, sevgi, nefret ve kıskançlığa; merhamet vicdansızlığa bırakmışken, huzurun sadece parayla sağlanabileceğini düşünen insanların çoğaldığı bir zamanda;
Sanal, suni, hormonlu, halislikten ve sahicilikten uzak lakayt bir nesil yetişirken;
Eğitimden bahsetmenin tam sırası!
Yine her neyse!
Uğur Mumcu’nun “Türk Vatandaşı Tanımı” meseleyi o kadar güzel özetliyor ki; “Biz İsviçre medeni kanununa göre evlenen, İtalyan ceza yasasına göre cezalandırılan, Alman ceza mahkemeleri usulüne göre yargılanan, Fransız idare hukukuna göre idare edilen ve İslam hukukuna göre gömülen kişileriz” diyor.
Ya Eğitim?
Biraz Alman modeli, biraz Fransız sistemi, biraz İngiliz usulü, biraz İtalyan, bir tutam Portekiz. Sırada Finlandiya modeli var. Bu kadar karma modelden, zihni berrak, tarihiyle ve değerleriyle barışık, geleceğe umutla bakan bir neslin yetişmesini bekleyebilir miyiz?
Çok bekleriz.
Peki, sorun ne?
Bu soru Anadolu’nun bir kasabasında ilköğretim okulundaki öğrenciye de, öğretmene de sorulmalı. Yeditepe Üniversitesi Rektörüne de.
Nasıl bir eğitim olmalı?
Nerde problem var?
Sistemde mi, Öğretmende mi, Öğrencide mi, Ailelerde mi?
Bugün Öğretmenlerin öğrenci seçme hakkının olmadığı ama ailelerin yana döne iyi bir öğretmen aradığı, yüksek kayıt ücreti ve sürekli para talep eden okulların kaliteli sayıldığı, gelir düzeyi yüksek birkaç tane sınıf annesi belirlenip, onların tahsilat konusunda yarış atı gibi kullanılması, okulların ticarethaneye dönüşmesine sebep oldu.
Yıllarca okullarımızın devlete memur yetiştiren atölyeler olarak görülmesi, öğrencilerin sadece sınava odaklanıp “devlete kapağı atmak” dürtüsü, bugün gelinen noktanın müsebbibidir.
Sürekli öğrenciyi önceleyen, öğretmeni aparat gibi gören bir sistem;
Öğretmenlerde “Dersimi anlatırım işime bakarım”
Öğrencilerde “Dersimi yaparım akşam yatarım” zihniyetinin oluşmasına sebep oldu.
Özellikle meslek liselerinde öğretmenlerin “Biz öğretmenlik yapmıyoruz. Gardiyanlık yapıyoruz” tarzında feryatlarını duyabilirsiniz.
Yine her neyse!
Batıda Üniversitelerde bilim adamları, felsefeci, düşünür, toplumu iyi okuyabilen sosyologlar ve büyük sanatçılar yetişirken;
Biz yıllarca neyi tartıştık?
“Laiklik elden gidiya, İrtica geliya, Din elden gidiya, Kominizim geliya…”
Dedenin takkesi, ebenin başörtüsü (!)
Aslında hiçbir şeyin bir yere gittiği yok.
Değişen ve dönüşen sadece insanlar.
İnanç, mezhep ve ideoloji kavgası vermekten birbirimizi tanımaya ve anlamaya fırsat bulamıyoruz.
Her dönemde liyakatin değil de “bizden olanın” korunup kollandığı bir anlayış hakim oldu.
Eğitimde yıllardır batının acentalığını yapıyoruz.
Düzgün bir eğitim sistemi kurulmazsa; binlerce köprü yapsak, altın kaplamalı minareler diksek, her tarafı Atatürk büstüyle doldursak, sabah akşam İzmir Marşı söylesek, binlerce İmam-Hatip liseleri açsak, eğitimde “Milli” şuur oluşmazsa; bir arpa boyu yol alamayız.
Şimdi soralım..
Ülkemizde uygulanan eğitim, Milli Eğitim mi? Milsiz eğitim mi?
Kalın Sağlıcakla…