Sevgili okurlarım bundan önceki yazımda sizlere bir takım
paradigmalar hakkında naçizane bilgi vermeye çalıştım.
Sizlerden olumlu olumsuz eleştiriler aldım. Bunların hepsi güzeldi.
Kimileriniz dedi ki Kürt sorunu yoktur. Kimileriniz de yahu sen
Mustafa Kemal’le Abdullah Öcalan’ı nasıl mukayese edersin
dediler.
Şunu en başta belirteyim; Haber Kıta sövgü hariç her türlü
eleştiriyi yayınlamaktadır. Çünkü amacımız konuşulmayanları
konuşmak, anlatılmayanları anlatmaksa okurların düşüncelerini
sansürsüz yayınlanmalı.
Neden İçimizdeki İmralı? Zira aslında çözüm ne İmralı da ne Oslo
da. Çözüm bizim içimizde. Konu şu bizler o kadar baskı altında
kaldık ve o kadar hasma hane duyguların esiri olduk ki karşımızdaki
insanların bizlerden farklı düşüncede olmasına ve hatta bunu ifade
etmesine tahammül edemez olduk. Vatan, Millet, Sakarya edalarıyla
birbirimizi aforoz eder hale geldik. Hatta ve hatta devletin yargı
organları dahi bazı dönemlerde öyle fiyaskolara imza attılar ki
gülsek mi, ağlasak mı? bilemedik. Bu durumlarda şiddetten ve
terörden nemalanan bir takım faşist çevrelerin ekmeğine yağ sürdük.
Şöyle hep birlikte Devlet ve Millet olarak el ele verdik. Dediler
ki federasyon veya bağımsızlık.
Bizler ne dedik ‘’vatan haini, terörist’’ ve daha ağza alınamayacak
bir dünya söz sarf ettik. Halbuki bu duruş yurt içinde prim
toplamasının yanı sıra uluslar arası konjonktür de ülkemize çok
ciddi zararlar verdi. Evet aslında tamamen milletin ve memleketin
bekası için yapılmış bu tarz hareketlerin sonucu, Efendimiz
Muhammed Mustafa S.A.V ‘ in buyurmuş olduğu hadis-i şerifinin bir
tecellisiydi. ‘’ Sizin hayır gördüklerinizde şer, şer
gördüklerinizde hayır vardır.’’
Hasılı siyaseti bizlerden çok çok iyi bilen bir takım örgütler ve
siyasi uzantıları bu sayede mağduru dahi oynamadan, mağdur oldular.
Demokrasilerde ifade özgürlüğü, protesto ve propaganda özgürlüğü
vardır. İşin ilginç yanı bu özgürlükler anayasamızca da garanti
altına alınmıştır. Hatta ve hatta daha ileri gidilmek sureti ile
temel hak ve özgürler adına uluslar arası sözleşmelerin iç hukukta
kanun hükmünde sayılasını onaylayan anayasamızın 90.maddesinin 2.
fıkrası TBMM’ de oy çoğunluğu ile kabul edilmiştir.
Bu ne anlama gelmektedir? İnsanlar her türlü kendilerini ifade
edebilir. Hatta ve hatta toplumun büyük kısımlarına ters bir fikir
olsa dahi. Fakat şiddet kullanmaksızın diye de bir anti parantez
açalım. Örneklememiz gerekirse herhangi bir yerde her hangi bir
insan özerklik yada bağımsızlık isteyebilir. Kanunen buna hiçbir
şey yapamazsınız. Tam tersine bunu engellemeye veya cezalandırmaya
kalkarsanız bu Türkiye Cumhuriyeti Yasalarına göre sizin suçlu
olduğunuz sonucunu doğurur. Belki kızdınız fakat durum bu. Ha bu
engelleme devletin kanunlarının koruyucusu olan kolluk kuvvetleri
tarafından yapılırsa illegal ve radikal grupların şiddet kullanma
hakkını meşrulaştırır. Kısacası meşru müdafaa olarak uluslara arası
kayıtlara geçer. Şimdi burada konuyu biraz daha derinleştirelim.
Örneğin ben bir örgüt kuracak olsam ve şiddet hakkı elde etmek
istesem ne yaparım veya sizler ne yaparsınız? Cevap çok basit.
Sizleri sözlerimle tahrik ederim. Yargı deyimiyle düşünce suçu
işlerim. Birkaç mahkumiyet alırım. Gider paşa paşa yatarım. Sonra
bir yoldaş daha bir yoldaş daha. Toplum da nefret tohumlarına
müsait, devletin yargısı da hak getire. Sonra al dosyanı eline git
AHİM’ e oradan da bir yabancı devlet iltica başvurusu. Arka planda
pisliğin bini, bir para haydi hoppa. Çok garip dimi? Aman ha bu
sözler şiddet içerikli olmamalı. İdeolojik olmalı. Hedef falan da
göstermemeli. Bizler bu coğrafyanın insanlarıyız.
Hassasiyetlerimizi çok iyi biliriz. Gönülleri fethetmeyi de,
insanları sinirlendirmeyi de.
Çok güzel bir atasözü var ‘’lafla peynir ekmek gemisi yürümez’’
hakikaten de bu böyledir. Örneğin İstanbul’ un %70 i benim desem
inanacak mısınız? Veya ne bileyim özerk bir köy kuracağım devlet
falanda değil baya baya köy kuracağım. Aç tavuk kendini buğday
ambarında derler. Bak bir atasözü daha çıktı. E şimdi Özerk
Kürdistan dedi veya bağımsız.
Bunun cevabı çok nettir aslında. Demokrasilerde istersin referandum
olur eğer halk olur derse bu iş olur. Ha yalnız kısa bir hatırlatma
bunun için silaha meyil olamamalı. Yani şuan ki konjonktür bu
dediğim olaya müsait değil. Bence iktidarın yapmak istediği de
budur. Ya sen ne diyorsun neler saçmalıyorsun diyebilirsiniz. Fakat
şunu unutmayın öyle devlet olmak, kurmak vs. vs. bunlar kolay işler
değil. Oradaki insanlarda demokratik, refah düzeyi yüksek bir
ortamı bırakıp da hayale atılmazlar merak etmeyin. Bu demokratik
duruşla illegal girişimlerin önüne geçersiniz. Olmuşu olacağı
budur. Orada ki insanlar devlet eliyle tahrik edilmesin ki o tarz
bir durumda sizde olsanız farklı davranmazsınız emin olun.
Tam da bu esnada sosyal devlet anlayışı, adil bir hukuk sistemi,
adaletli gelir dağılımları gibi açmazlar çıkıyor. Günümüze kadar
gelen iktidarların (şuan ki iktidarın henüz tam rengini
göremediğimizden tenzih ediyorum) bu tarz devlet yapılar kendi
ceplerini doldurmaktan ve iç entrikalardan fırsat bulamadıklarından
dolayı bu konulara eğilmemişlerdir. Dolayısıyla en iyi çözüm
çözümsüzlüktür diyerekten 30 yılımızı doldurduk. Yahu bir millet
devletinde mutlu ise neden özerklik istesin? Bir evden
taşınıyorsanız ya ısınmıyordur, yada geçimsiz komşularınız vardır
vs. Ana dilde eğitim isteniyor. Çok mu zor yahu? Pilot olarak
başlatın doğudaki okullarda bakın ne kadar rağbet var. Dünya da
bizler Türkçe derdimizi anlatamazken Kürtçe’ de nasıl olacak bir
sorun kendinize ve ondan sonra karşı çıkın. Ben şahsen İngilizce
anadilinde eğitim verilse o okulları tercih ederim. Zira Lise ve
dengi okullarda zamanında bir ton puanla alınıyordu bu tarz
okullara. İnsanlar Fransızca veya İngilizce dillerinde eğitim için
bir ton para dökmüyorlar mı? Bırakın kendi dillerinde eğitimlerini
alsınlar. Bence bu konu Kürt halkının kendi kalesine golüdür.
Birde anlayamadığım konu hep dünyadan örnekler verilir. İşte ABD’
de sistem şöyle de Fransa’ da böyle. Bize en uygunu buda ona en
uygunu şu. Ya bu nasıl bir cehalettir. Bu halklara yakışıyor mu? Bu
tarz örneklemeler. Sanki Fatih Sultan Mehmet Han Roma İmparatorluğu
padişahıydı da bizi kandırdılar. Yahut Kanuni Pers Prensiydi. Hey
Allah‘ım ne günlere kaldık. Bizim geçmişimizde (buna Kürt halkını
dahil ediyorum zira bizler omuz omuza yürüdük bu yollarda) âli bir
devlet olan Osmanlı yatmakta. Öyle ucube örneklere veya bir takım
yerleri referans almamıza gerek yok.
Hatta ve hatta biraz daha geriye gidersek orada asrı saadeti
bulabiliriz.
Sevgili okurlarım çözüm bizlerdedir. Bunu unutmayınız. Hz. Ali’nin
de dediği gibi “Derdin kendindendir bilmiyorsun, derman yine
sendedir görmüyorsun, koskoca alem içinde yerleştirilmiş, sen
kendini hala küçük bir şey mi zannediyorsun...”