Önceki yazımızda Laiklik hakkında bazı soruları gündeme getirmiştik. Laiklik kavramı anlaşılmadan Cumhuriyet dönemi zihinlerde sağlıklı zemine oturmaz. Özellikle inanç meselesiyle ilgili meselelerde bu husus daha da tebarüz eder. Bu bakından önceki yazımızda gündeme getirdiğimiz soruların cevaplarını ve ilave izahlarla laiklik meselesi hakkında temel hususları anlamaya çalışalım.

Önceki yazımızda Laiklik hakkında bazı soruları gündeme getirmiştik. Laiklik kavramı anlaşılmadan Cumhuriyet dönemi zihinlerde sağlıklı zemine oturmaz. Özellikle inanç meselesiyle ilgili meselelerde bu husus daha da tebarüz eder. Bu bakından önceki yazımızda gündeme getirdiğimiz soruların cevaplarını ve ilave izahlarla laiklik meselesi hakkında temel hususları anlamaya çalışalım.

Önceki yazımızda gündeme getirdiğimiz hususlardan ilki 'Laiklik ilk olarak nerede ortaya çıktı' sorusuydu. Laiklik kavramı Batı menşeli bir kavramdır ve dolayısıyla Batı toplumlarına aittir. Batı toplumlarına ait bir kavram olduğuna göre bahse konu toplumlarda ortaya çıkan bir problemin 'çaresi' olarak tatbik sahası bulmuştur. Neydi o problem? Problem şuydu: Kilisenin hayata müdahale etmesiydi. Bu müdahale toplum hayatını çekilmez hale getiriyordu. Bu durumda dinin temsilcisi olan kilise toplumun önünde ciddi bir engel teşkil ediyordu. Toplum için veya toplumun bir kısmı için din, vazgeçilmez bir ihtiyaç olurken diğer taraftan hayata yaptığı gereksiz müdahalelerle çekilmez hale getirmesi, toplumu arayışa itmiştir. İşte bu arayışın sonunda din (Hristiyanlık) ile dünya işlerinin birbirinden ayrılması ve her iki tarafından birbirine müdahil olmaması prensibi benimsendi. Toplumda dünya işlerinin koordinasyonunda en yüksek merci devlet olduğundan din ve devlet ayırımı olarak da ifade edildi. Ana hatlarıyla laiklik prensibi budur ve ortaya çıktığı toplum Batı toplumudur.

Önceki yazımızda 'Laiklik hangi ihtiyaca binaen ortaya çıktı?' sorumuzu da sormuştuk. Bu sorumuzun cevabını yukarıda vermiş olduk. Şimdi şu soruların cevabını arayalım:

'Laiklik bize ne zaman intikal etti?'.

Laiklik bize intikal etmeden önce bu kavramın ne zaman münakaşa edilmeye başlandığını hatırlamamız gerekir. Laiklik, Osmanlı'nın son asrında gündeme gelmiştir. Hatırlanacağı üzere Osmanlı'nın son asrı, özellikle Tanzimat'ın ilanından itibaren Batılılaşma veriterisinin/sürecinin başladığı devredir. Tanzimat (1839)-Islahat(1856)-Meşrutiyet (1876;1908)ve Cumhuriyet (1923)şeklinde bir sıralama yapılırsa bu teselsülde laiklik kavramı münakaşa edilmeye başlanmış ve silsilenin son zinciri olan Cumhuriyet döneminde tatbik edilmeye başlanmıştır. Osmanlı'nın son asrında başlayan Batılılaşma vetiresi/süreci oldukça muhataralıdır ve tatbik edilen sosyo-kültürel politikalar münakaşalıdır ve halen de tartışmalar devam etmektedir. Laiklik kavramı bu dönemin en münakaşalı kavramlarının başta gelenidir.

Laiklik kavramı, Osmanlı'nın son asrında münakaşa mevzu olduktan sonra Cumhuriyet döneminde tatbik sahasına konulmuştur. Laiklik, Cumhuriyet ilan edilmeden önce fiilen tatbik edilmeye başlanmıştır. 'Fiilen' ifadesine dikkatlerinizi çekmek isterim. Cumhuriyet elitlerinin zihinlerinde laiklik kavramı öteden beri var olabilir veya öyle olduğu kabul edilebilir. Laiklik prensibinin, Dr. Abdullah Cevdet'i istisna edersek, Cumhuriyet elitlerinin zihninde ve muhayyilesinde olup-olmadığını ilgili şahsiyetlerin kendi ağızlarından sudur eden sözlerinden istidlal etmekteyiz. Cumhuriyet elitlerinin muhayyilesinde laiklik kavramının olması, onların Batılılaşma meselesinde 'tavizsiz taraftar' olmalarının tabii bir sonucudur.

'Fiilen' tatbik edilmesi meselesini biraz daha açalım. Laiklik prensibi Türkiye'de önce fiilen daha sonra resmen uygulanmıştır. Laikliğin fiilen uygulanmaya başlanmasının tarihini saltanatın ilgasına kadar götürmek mümkündür. Dr. Rıza Nur'un teklifiyle Saltanatın ilgası mecliste kabul edilmiş fakat bahse konu teklif alel-acele yapıldığından ertesi günü yapılan bir tashihle önce saltanat ile hilafet birbirinden tefrik edilmiş daha sonra saltanatın ilgası kararı alınmıştır. Meclisin 1 Kasım 1922 tarihinde aldığı bu kararla laiklik prensibinin fiilen başladığı kabul edilebilir.

Genel kabule göre laikliğin tatbik edildiği tarih Hilafetin ilgasıyla başlamıştır. Genel kabul bu olmakla birlikte bizim kanaatimize göre saltanatın ilgası laikliğin fiilen başladığı tarihtir. 3 Mart 1924 tarihinde sadece Hilafet makamı ilga edilmemiştir. Aynı zamanda laikliğin tatbikinin hızlanması ve etkisinin görülebilmesi için aynı tarihte Tevhid-i Tedrisat kanunu kabul edildi, Şer'iye ve Evkaf Vekaleti ilga edildi.

Şimdiye kadar laikliğin 'nasıl' tatbik edilmeye başlandığını izah etmiş olduk. Fakat daha önemlisi laikliğin 'nasıl tatbik edilmeye başlandığı' kadar 'nasıl devam ettiğidir'. Laiklikle ilgili 1924'de bu kararlar alındıktan bir sene sonra 1925'de Takrir-i Sükun Kanunu çıkarılarak 'daha kontrollü' şekilde ve İstiklal Mahkemelerinin gölgesinde tatbik edilmeye devam edildi.

1925'de çıkarılan Takrir-i Sükun Kanunu ile 'kontrollü' şekilde laiklik uygulaması devam ederken iki sene önce yani 1923'de kurulan Halk Fırkası'nın ismine 1924'de 'Cumhuriyet' kelimesi ilave ediliyor ve peyderpey altı ok şekilleniyordu. Nihayet 1937'de CHP'nin, içinde laiklik ilkesi olan meşhur Altı Ok'u son şeklini aldı ve anayasada yerini aldı. CHP'nin Altı Ok'unun anayasada yerini almasıyla laiklik ilkesi resmen tatbik sahasını bulmuştur.

Buraya kadar Türkiye'de Laiklik prensibinin ne zaman ve nasıl tatbik sahasına konulduğunu kısaca ifade ettik. Şimdi erken Cumhuriyet dönemiyle ilgili objektif eserler kaleme almış olan Hollandalı tarihçi Erik-Jan Zürcher'in laikliğin Türkiye'de hangi sahalara tatbik edildiğini ifade eden tespitleriyle yazımızı tamamlayalım. ,Zürcher'e göre laiklik Türkiye'de üç faaliyet alanına yönelmiştir. Bunlardan ilki devlettir. Devlet öncelikle laikleştirilmiştir. Bu sahanın tamamlayıcısı olarak eğitim ve hukuk laikleştirilmiştir. Yani ulemaya, müesseseleşmiş İslam'ın müesses nizamı üzerinde etkili olmaktır. İkincisi, dinî sembollerin üstüne gitmek ve bunların yerine Avrupa'nın simgelerini koymaktır. Üçüncüsü, sosyal hayatı laikleştirmek ve gerektiğinde popüler İslam'ın üstüne gitmektir.

Bu makalemizde laiklik prensibinin Türkiye'ye ne zaman, nasıl ve hangi gerekçeyle intikal ettiğini kısaca ifade etmeye çalıştık. Günümüzde durum nedir? Bu husus başka bir makalemizde tahlil edilecektir.