Son günlerde yaşanan iki vaka sebebiyle ülkemizde gündemin ilk sırasını çocuk cinayeti ve istismarı teşkil ediyor.

Herkes soruyor: “çocuklarımıza niye sahip olamıyoruz?”

Bu soruyu gündeme taşıyanlara şunu sormak lazım:

Biz önce kendimize faydalı olabiliyor muyuz?

Ne demiş şair:

Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede;

Nerede kaldı gayriye himmet ede.

Tv programlarında harıl harıl “çözüm” aranıyor.

Bütün tv programları Diyarbakır’da yaşanan Narin vakası ile Tekirdağ’da vuku bulan 2 yaşındaki bebeğin maruz kaldığı alçakla muameleye yoğunlaşmış vaziyette.

Muhalifinden muvafığına kadar bütün medya habire konuşuyor.

Eminim “muvafık” kelimesine takıldınız.

Hemen söyleyeyim: aktüel ifadeyle “yandaş medya” demektir.  

Herkes konuşuyor.

Konuşuyor da konuşuyor.

Konuşan çok fakat dinleyen yok.

“Uzmanları”  konuşturuyorlar. Onlar da “konuşuyorlar”.

“Emekli emniyetçilere” değerlendirme yaptırıyorlar.

Psikologlar yorumlar yapıyor.

Sosyologlar tahlil yapıyor.

Hatta bir tv programcısı şöyle bir teklifte bulundu:

“8 yaşında katledilen Narin’in köyüne devasa bir anıt yapalım”.

Anıt yapınca Narin’in annesi “yaptığından pişman olacak”, amcasının “yüzü kızaracak”.

Köy ahalisi anıta bakarak “tövbe” edecekler.

Kusura bakmayın beyler!

Sadece konuşmuş olmak için konuşuyorsunuz.

Vaka tespitinde bulunuyorsunuz siz,

Vakanın nasıl olduğunu ilgililer yapar ve  yapmaktadırlar

Emniyet ve jandarma vakanın tespitini yapıyor.

Otopsi raporları tanzim ediliyor.

Mesele adliye intikal edecek ve mücrimler cezalarını alacaklar.

Matbuatın yani basının vazifesi fail aramak değildir.

Gazeteler  ve televizyonlar sadece haber verir/vermelidir.  

Televizyonların görevi Narin’i katleden her kimse, onun yaptığı planı en ince ayrıntısına kadar tv’de anlatarak, adeta sosyal yapıda muhtemelen var olan bir kısım arızalı bünyeleri  benzeri bir alçaklığı yapmaya meylettirmek değildir.

Öyle değil mi?

Yıllarca yazılı ve görüntülü medyada kadın cinayetleri ve çocuk istismarının haberleri en  hurda teferruatına kadar ifşa edilmedi mi?

Peki, kadın cinayetleri azaldı mı?

Çocuk istismarları düştü mü?

Psikoloğun görevi vakanın nasıl meydana geldiğini tespit etmek değildir.

Psikolog veya psikiyatristlerin vazifesi meydana gelen cürmün tekrarını önlemeye matuf teklifler takdim etmektir.  

Emekli emniyet mensuplarımızın görevi  vakanın nasıl meydana geldiğini  değil hadiseye en hızlı nasıl müdahale edileceği hususunda meslektaşlarına tecrübelerini paylaşmaktır.  

Şu soruyu kendimize  hiç sorduk mu?

Biz nasıl bu hale geldik?

Niçin bu kadar savrulduk?

Aile müessesesi niçin bu kadar tarumar oldu?

Bir insanın en çok güvendiği ve güvenmesi gerektiği anne öz evladına nasıl  kıydı/kıyabildi?

Bir anne 2 yaşındaki evladının cinsel tacize maruz kalmasına nasıl göz yumdu/yumar/yumabildi?

Anne şefkat yurdu değil miydi?

Cennet annelerin ayakları altında değil miydi?

Bu  soruların cevabını aramamız gerekmez mi?

Bir tv kanalında “bir uzman” şöyle bir teklif getirdi:

Araba kullanmak için ehliyet isteniyorsa çocuk sahibi olmak için de ehliyet olmalıdır”.

Teklif bu.

Bu  teklif görünüşte güzel ama bu uzmanımıza şunu sormadan edemiyorum:

Her problem ortaya çıkınca o problem için ehliyet mi arayacağız?

Öyle insanlarımız vardır ki, toplu taşıma vasıtalarına binmesini  bilmiyor.

Buna” toplu taşımaya binmek” ehliyeti mi vereceksiniz?

Hırsızlık tepeden tırnağa ülkeyi sarmış vaziyette.

Vatandaşlarımıza “malımızı hırsızdan nasıl muhafaza edilir” ehliyeti mi vereceğiz?

2023 senesinde çocukların cinsel istismarı sebebiyle açılan dosya sayısı 40 bin.

Müslümanlık taslamakla Müslüman olunmuyor. 

Ahlaklı olmak lazım, ahlaklı.

Ahlak, bilginin hayata yansımasıdır. Bilgi hayata intikal ederken kontrole muhtaçtır. Bu kontrolü kim yapacak?

Vicdan yapacak.

Vicdanı şekillendiren Allah korkusudur ama bu Allah korkusu derviş kılıklı avcılarla olmuyor/olmaz.

Milletimizin verdiği geçici yetkiyi egosunu tatmin etmeğe ve cüzdanını şişirmeye harcayan muhteris siyasiler oldukça biz daha çok benzeri vakalara şahit olacağız gibi görünüyor, maalesef.