“YAZ insanı eşitler, kış ayrıştırır” demişti bir dostum yıllar evvel. İtiraz edecek oldum ama fırsat vermedi buna ve üzerinde düşünmemi istedi. Eğer bunu yaparsam hak vereceğimi ilave etmeyi de unutmamıştı. Şimdi durup dururken bu nereden aklıma düştü bilmiyorum.

'YAZ insanı eşitler, kış ayrıştırır' demişti bir dostum yıllar evvel.

İtiraz edecek oldum ama fırsat vermedi buna ve üzerinde düşünmemi istedi.

Eğer bunu yaparsam hak vereceğimi ilave etmeyi de unutmamıştı.

Şimdi durup dururken bu nereden aklıma düştü bilmiyorum.

Ona göre mevsimlerin sanki bizim bildiğimizden gayrı farklı anlamları vardı.

Kendine özgü bir okuma yapıyordu.

Ters gelse bile kabule zorlayıcı bir tavrı benimsemiyor sadece düşünmeyi salık veriyordu.

Esasen bu yaklaşım hoşuma da gidiyordu.

Aykırı olabilirdi ya da fikri bana uygun düşmeyebilirdi. Ama bunu makul görüyordu.

Belki de bu şekilde daha özgün kaldığını hissediyordu.

Bilmiyorum.

DÜŞÜNDÜM üzerinde daha sonraları.

Yaz ayları insanı gerçekten eşitliyordu. Ne giyseniz olabilirdi. Bir statü çıkmıyordu buradan.

Herkes daha basit kıyafetlerle dolaşabiliyor ve rahatlığı tercih edebiliyordu.

Ama kış öyle miydi?

Kışlık giysiler ona göre yaza göre daha çok konuşurdu.

Mesaj verirdi.

Konum belirlerdi.

İnsan üzerinde taşıdığı esvaba göre ekonomik durumunu ifade ederdi.

Hele birde bunun giyiş şekli, ilave edilen aksesuarlar durumun pekişmesini sağlardı.

İÇ donanımı yerlerde olduğu halde dış görüntüsünü uçuran kişiler yok mudur?

Elbette vardır.

Hatta oradaki açığını bununla telafi etme yoluna gitmiş bile olabilirdi.

Kendisi yerine kıyafetlerini konuşturarak bir üstünlük vurgusu yapıp ortamı buna göre düzenleme eğilimini tercih edebilirdi.

Ama hep böyle mi olur?

Sanmam.

Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetleri bir şükür vesilesi olarak üzerinde taşıyor da olabilir.

Mümkündür.

Başkalarının gözüne sokmaya çalışmadıkça, buradan bir benlik inşasına cüret etmedikçe, zenginliğinin kokusunu yaymaya çalışmadıkça bir problem yok.

Ancak yine de iç donanım mı, dış görünüş mü sorusunu kendi nefsimiz için sorabiliriz.

Önceliğimizi sorgulayabiliriz.

Hem manevi olarak kendimizi güçlendirmek hem de Hakkın nimetlerini şükür vesilesi yapabiliriz.

İkisi de bir arada pekala olabilir.

Yalnız maddi imkanlarımız kısıtlı ise kendimizi kötü, yetersiz, değersiz görmemeliyiz.

Kişilik inşamız açısından dikkatli olmalıyız.

Varlık bilince ulaşarak, dünyaya gönderiliş gayemizi dikkatten uzat tutmayarak meseleyi çözümlemeliyiz.

Kışlık yeni ve gösterişli bir paltomuz olmayabilir.

Böyle bir paltomuz yok diye ayrıca manen üşümeye hiç gerek yok.

Var olan ile yetinebiliriz.

İki kazağı üst üste bile giyebiliriz eski de olsa.

Ancak…

İçsel kıvamı bulma, ilim sahibi olma, irfaniyet yolunda ilerleme, bilgilerimizi eleyip sahihine sahip olma gibi konularda mevcut olanla yetinemeyiz.

Bu kadarı kafi diyemeyiz.

Durağanlığı kabul edemeyiz.

Her yeni gün bize yeni bilgiler, yeni lezzetler, yeni marifetler getirmelidir.

Gözlemlerimiz derinleşmeli, tefekkürümüz güçlenmelidir.

İşte o zaman sevinçlerimiz ve üzüntülerimiz yer değiştirecektir.

NEREDEN başlayıp nereye geldik.

Mevzu palto iken savrulup durduk.

Olsun, ne yapalım, bugün de böylece kara bir merhabamız olsun.

Ya Selam!