Bir evvelki yazımızda Ali Bardakoğlu’nun başkanlığındaki KURAMER’in, Anglikan Papazı M. Watt’ın “Hz. Muhammed Mekke’de” adlı kitabını yayınlamasından bahsetmiş; bu kitabın yorumsuz ve tenkitsiz yayınlanmasının, içindeki görüşlerden rahatsızlık duyulmadığı, bilakis bu görüş ve iddiaların tabii ve makul görüldüğü manasına geldiğini ifade etmiştik.
Bir evvelki yazımızda Ali Bardakoğlu'nun başkanlığındaki KURAMER'in, Anglikan Papazı M. Watt'ın 'Hz. Muhammed Mekke'de' adlı kitabını yayınlamasından bahsetmiş; bu kitabın yorumsuz ve tenkitsiz yayınlanmasının, içindeki görüşlerden rahatsızlık duyulmadığı, bilakis bu görüş ve iddiaların tabii ve makul görüldüğü manasına geldiğini ifade etmiştik.
Bu yazımızda ise M. Watt'ın bu kitabının, İslam'ı kökünden yıkmak manasına gelen menfur muhtevasına temas ettikten sonra, Bardakoğlu'nun 'Kur'an metin değil hitaptır' iddiasındaki vahameti değerlendireceğiz.
I- M. WATT'IN KİTABININ İSLÂM'I YIKMAYA YÖNELİK MUHTEVASI
Ahmet Gelişgen Hoca'nın, bahsi geçen kitap üzerine yazdığı 'KURAMER, Kur'an'ı İnkar Eden Kitabı Yayınlamış!' başlıklı makalesinden bir bölüm şöyledir:
'Diyanet tarafından yönetilen TDV'ye ait 29 Mayıs Üniversitesi / Kur'an Araştırmaları Merkezi (KURAMER), hiç bir eleştiriye yer vermeden Kur'an ve İslam itikadı aleyhine şüpheler ileri süren, aşırı İslam aleyhtarı M. WATT'ın (Mehmet Aydın'ın hocası) kitabını yayınlamış. Medyada yer alan bilgiye göre kitapta, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, ayetleri kendi aklı, düşüncesi ve planıyla ortaya koyduğu ifade ediliyor ve bu görüşler tenkit de edilmiyor.
29 Mayıs İslami İlimler Fakültesi, Diyanet idaresiyle yürütülen Türkiye Diyanet Vakfı'nın açtığı üniversiteye bağlı bir fakültedir… KURAMER'in başında şu anda, eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu bulunmaktadır.
Adı geçen kitapta;
1- Hz. Muhammed (s.a.v.)'in, beşerden bir öğretmeninin olabileceği (s.199),
2- Hz. Muhammed'in, mesajı beşer yardımı sayesinde ortaya koyduğu iddialarının, beşer kelamı olduğu anlamına gelmeyeceği, sihirden söz edilen yerlerde kastedilenin, sihirbazın gizli bilgisinden üretilen beşeri bir şey olduğu (s.165),
3- Kur'an'daki kıssaları aşina olduğu birinden almış olabileceği (s.199),
4- Kur'an kıssalarının Tevrat'la örtüşmesinden ötürü böyle ilişkilendirilebileceği (s.199),
5- O günkü duruma uyması için kıssaların Hz. Peygamber (s.a.v.)'e sezgi yoluyla da verilebileceği (s.201),
6- Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, kıssa ile kıssadaki öğretiyi (ana fikri) karıştırmak suretiyle bunların tamamını vahyedilmiş zannettiği (s.200),
7- Kıssaların telepatik özelliği olan olağanüstü bir yöntemle Hz. Peygamber'e gelmiş olabileceği (s.200),
8- Dolaşımdaki bilgilerin Muhammed'e aktarılmış olabileceği (s.199)
9- Kur'an'ın, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in büyük bir deha eseri olduğu (s. 198),
10- Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, davasında başarı için putlara tapma eğiliminde olduğu (s.143),
11- Müşriklerden elde ettiği dünyevi menfaatler karşılığında onların ilahlarını bir bakıma tanıdığı, mutabakat sağlanamayınca o ayetlerin neshedilği, (s.139),
12- Lat ve Menat'ın semavi varlıklar olduğu ve bunun İslamiyet'e aykırı olmadığı (s.139),
13- Lat, Menat ve Uzza'yı Allah'tan daha düşük seviyede kutsal varlıklar olarak kabul ettiği (s.138),
14- Lat ve Menat'ın semavi varlıklar olduklarına itiraz edilemeyeceği, bunun İslam'ın tek tanrılı din anlayışına da aykırı olmadığı (s. 139),
15- Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, görevinde başarılı olmak maksadıyla putlara tapma eğiliminde olduğu; başlangıçta Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bunun farkında olamayabileceği (s. 143),
16- Garanîk (şeytan ayetleri)ni Kur'an'ın bir parçası olarak bir kere okuduğu (s.136),
17- Kelime-yi tevhid'i ifade eden Zariyat Suresi'nin 51/51 ayetinin Kur'an'a sonradan eklendiği (s.169),
18- Kur'an'ın genel olarak hadislerdeki tarihi malzemeden çıkartılan resmi doğrular gibi olduğu (s.169),
saçmalıklarına yer verilmekte ve bu bilgiler, mütercim veya yayıncı tarafından kesinlikle tenkit edilmemektedir.
Görüldüğü gibi kitap, Kur'an-ı Kerim ve Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hakkında şüpheler ileri sürerek, Kur'an ve Sünnet'i yıkmayı hedeflemektedir.' [1]
Evet, A. Gelişgen Hocanın da, saydığı 18 maddenin sonunda ifade ettiği gibi, KURAMER'in bastığı bu kitabın Kur'an ve Sünneti yıkmayı hedeflediği apaçık ortadadır. Bu hezeyanların her birine teker teker müdellel cevaplar verilebilir; ama şu anda buna giremiyoruz. Genel bir hüküm olarak şunu söyleyebiliriz:
Oryantalist zihniyetli bazı iddialar, aslı olmasa dahi birtakım aldatıcı, uyduruk gerekçelere dayandırılabilir. Ama Anglikan Papazı Watt'ın bu iddiaları tamamen hayalîdir, vehmîdir, hiçbir mesnede dayanmamaktadır. Sadece katıksız bir İslam düşmanlığının eseridir ve bu da gayet açık bir şekilde ortadadır.
Ahmet Gelişgen Hocaya ait bu tahlilden anlaşıldığına göre KURAMER'in bastığı bu kitapta, İslam'ın vahiyle sabit tek hak din olma vasfı tahrip edilmekte; insafsızca Kur'an'ın (haşa) Hz. Peygamber tarafından yazıldığı (uydurulduğu) iddia edilmektedir.
KURAMER'in bastığı, tahrifatla dolu birçok kitap olmasına rağmen, yazımızda özellikle M. Watt'ın Muhammed Mekke'de adlı bu kitabından bahsetmemizin sebebi şudur:
Bu kitapta nasıl ki Kur'an'ın Allah kelamı olduğu gerçeğine gölge düşürülmek isteniyorsa, benzer şekilde, yazımızın bundan sonraki kısmının konusu olan, Bardakoğlu'nun (Mustafa Öztürk'ün söylemiyle birebir örtüşen) 'Kur'an metin değil, hitaptır' iddiası da özünde aynı menfi mesajı taşımaktadır.
II- ALİ BARDAKOĞLU VE MUSTAFA ÖZTÜRK'ÜN SÖYLEMLERİ ARASINDAKİ DİKKAT ÇEKEN BENZERLİK
Evet, Ali Bardakoğlu'nun reformist görüşlere sahip olduğunun delillerinden biri de, Kur'an-ı Kerim'in 'metin' değil 'hitap' olduğu iddiasıdır. Ve bu iddia, Mustafa Öztürk'ün bu yöndeki söylemleriyle bire bir örtüşmektedir.
Kıymetli okuyucularımız hatırlayacaklardır; bir önceki yazımızda Mustafa Öztürk'ün KURAMER'in 'Cihad' sempozyumunda seslendirdiği, Kur'an'ın Allah kelamı olmadığı, (haşa) Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından formülize edildiği (yani uydurulduğu) yönündeki iddialarından bahsetmiştik.
KURAMER, Ali Bardakoğlu ve Mustafa Öztürk üçgeninde bir noktaya daha dikkat çekmek isteriz:
Mustafa Öztürk'le ilgili bu durum ortaya çıkıp kamuoyunda bir rahatsızlık meydana gelince, KURAMER kendini aklama adına bir savunma psikoloji içine girmiş ve bir duyuru yayınlayarak söz konusu sempozyumda ve sempozyumun kitaplaşmış şeklinde, 'Kur'an lafız ve mana olarak vahiydir' prensibi üzerinden yüründüğü, Mustafa Öztürk'ün sadece tebliğcilerden bir tebliğci olduğu, ayrıca onun da 65 sayfalık tebliğinden birkaç cümlenin adeta cımbızlanarak bunun üzerinden kurumun yıpratılmaya çalışıldığı, bunun da ahlakî olmadığı açıklamasında bulunmuştu.
Esasen bu koskoca bir çelişkidir.
Şöyle ki:
Ali Bardakoğlu, bizzat kendisi de yine KURAMER'den çıkan kitaplarında M. Öztürk'ünkine benzer görüşleri seslendirmektedir.
Şu satırlar onun, 'İslam Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme' isimli kitabındandır:
'Burada şunu da belirteyim ki, Kur'an-ı Kerim bir metin değil, hitaptır; hitab-ı ilahidir. Mesela beklentilerimiz Kur'an-ı Kerim'in diğer insan ürünü metinlere en kapsamlı bir metin, diğer düşünce manifestolarına ve kanunlarına karşı en ikna edici inanç ve kanunlar kitabı olması yönünde olabilir; ama öyle değildir.' [2]
'İslam Dini hakkında bilgimizin birinci kaynağı olan Kur'an-ı Kerim'in bir metin değil hitap olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız…' [3]
'Bu bakımdan, Kur'an-ı Kerim'in olaylarla iç içe olarak 23 yılda inmiş olması ayrı bir ilahi hikmet taşır. Onun bir metin olmayışı bundandır, o diyalektiktir, hitaptır.' [4]
'… Kur'an-ı Kerim dinimizin, dini bilgimizin ana kaynağıdır. Ama onu bir metin gibi göremeyiz. Süreç olarak görmemiz, diyalektik bir hitap olarak görmemiz gerekiyor. Bunu önemsediğim için üzerinde ısrarla durmak istedim.' [5]
Evet, Ali Bardakoğlu'nun bu cümlelerindeki hitap – metin (kitap) ayrımı, Mustafa Öztürk'ün söylemiyle bire bir örtüşmektedir. Bir şey metin olma vasfını haiz değil ise kitap da olamaz. Çünkü her kitap aynı zamanda bir metindir. Dolayısıyla KURAMER tarafından yapılan, Öztürk'ün fikirlerinin sadece kendini bağladığı, kuruma teşmil edilemeyeceği yönündeki açıklama hiç de gerçekçi değildir. Ali Bardakoğlu'nun 'metin değil hitaptır' demesiyle Mustafa Öztürk'ün 'kitap değil hitaptır' sözü arasında hiçbir fark yoktur.
Şimdi önemine binaen bu 'Kur'an metin değildir, hitaptır' şeklindeki iddiayı değerlendirelim.
Bu noktada okuyucularımıza Mustafa Öztürk serisinde kaleme aldığımız 'Kur'an Hem İlahî Hitaptır Hem de Kelamullah Olan Kitaptır' [6] ve 'Kur'an'ın Yazılı Metin ve Kitap Oluşuna Niçin Karşı Çıkıyorlar?' [7] başlıklı yazılarımızı hatırlatır; aynı doğrultuda yazılmış olmaları sebebiyle kıymetli vakitlerinden ayırarak tekrar tetkik etmelerini tavsiye ederiz.
III- KUR'ÂN-I KERİM 'METİN DEĞİL HİTAPTIR' İDDİASININ ALTINDA YATAN FECAATLER
Baştan ifade edelim ki, 'Kur'an metin değil, hitaptır' iddiası, neticesi itibariyle (haşa) Kur'an'ın lafız olarak Allah'a aidiyetine şaibe düşüren ve ona olan itimadı ortadan kaldıran çok ama çok menfur bir iddiadır.
Neden böyle olduğunu soracağımız şu sorularla izah etmeye çalışalım:
1- Kur'an (haşa) metin / kitap değilse, altı iman esasımız içindeki 've kütübihi'nin manası nedir?
Keza Kur'an'ı kitap olarak tanıtan çok sayıdaki ayet neden bahsetmektedir?
Mesela Bakara: 2' deki 'zalikelkitabu la raybefih / bu kitapta şüphe yoktur' ifadesi neyi anlatıyor?
Yine Bakara: 151' deki 've Yuallimukumul kitab / o size kitabı öğretiyor' ibaresinin manası nedir?
Aynı şekilde 'O kendinden önceki kitapları doğrulayıcı olarak sana Kitabı (Kur'an'ı) hak olarak indirdi' mealindeki ayet (Âl-i İmran: 3 - 4) neden bahsediyor?
Evet, iddiacılar önce bu soruların cevabını vermek zorundadırlar.
2- Yine bir gerçektir ki Kur'an lafız ve mana olarak Allah kelamıdır. Lafzı da, manası da mucizedir. Bu reformistler zoru gördüklerinde Kur'an'ın Hz. Peygamberin (s.a.v.) tek mucizesi olduğunu söylerler. Peki, eğer mucize olan Allah'ın kitabı bir metne sahip değilse, bunlar Kur'an'ın mucize olduğunu nasıl ve nereden anlıyorlar?
Bu çelişki, reformistlerin nasıl bir ilmî çıkmaz, hatta bir buhran içinde olduklarını gösterir.
3- Kur'an (haşa) bir 'metin' değilse, Allahu Teala'nın müşrikleri onun bir benzerini getirmeye davet etmesinin manası nedir? Bunu nasıl izah edecekler?
Ve on dört asır boyunca bunca İslam ve Kur'an düşmanı gelip geçtiği halde, neden hiçbiri Kur'an'ı değiştirmeye ve ona nazire getirmeye muvaffak olamamıştır?
Çünkü Cenab-ı Hak 'O Zikri (Kur'an'ı) biz indirdik ve koruyacak olan da biziz' (Hicr: 9.) buyurmaktadır. İşte reformistlerin Kur'an'ı tahrifte başarılı olamayacağının delili bu ayettir.
4- 'Hitab'ın aynı zamanda bir 'metin / kitap' olmasının önündeki engel nedir?
Mesela onlara soralım:
Siz KURAMER olarak birçok sempozyum düzenliyor, bu sempozyumlarda insanlara 'hitap' ediyorsunuz. Sonra da bu 'hitap'ları 'kitap'laştırıyorsunuz, değil mi? Peki, bu sizin hitabınız için mümkün oluyor da, (haşa) Allah'ın hitabı için neden mümkün olmuyor?
5- 23 yılda indirilmiş olmasını, Kur'an'ın metin olmayışına delil gösteriyorsunuz.
Peki 23 yıl boyunca inen ayet ve sureler Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından -vahiy doğrultusunda- yerlerine yerleştirildiğinde, ortaya önü ve sonuyla mucize bir bütünlük teşkil eden bir 'metin' çıkmış olmuyor mu?
O halde gösterdiğiniz gerekçe boş bir hezeyandan ibarettir.
6- Ve son olarak şunu da sormadan geçemeyeceğiz:
Kur'an (haşa) bir metin değil ise, siz KURAMER'de 'Kur'an Araştırmaları Merkezi'nde tam olarak neyi araştırıyorsunuz??
Bir düşünün bakalım, elinizdeki adı 'Kur'an' olan kitap, bir 'metin' değil mi? Sizce Kur'an metin değilse o zaman bu elinizdeki kitap nedir? Çocuk mu kandırıyorsunuz yoksa Müslümanların aklıyla alay mı ediyorsunuz?
Ama biz ne yapmak istediğinizi çok iyi anlıyoruz:
Siz Kur'an'ın metin olmadığını iddia ederek, onun sonradan metinleştirilmek suretiyle beşer ürünü bir yapı olduğu mesajını vermek istiyorsunuz.
Ama bunu, fikirdaşınız Mustafa Öztürk gibi, 'Kur'an'ın Peygamber tarafından formüle edildiği' şeklinde aleni olarak seslendirmiyor, ima yoluyla yapıyorsunuz. Böyle dolambaçlı laflarla kendinizi kamufle edemezsiniz, lütfen açık konuşun.
III- BU İDDİALARLA HEDEFLENEN NEDİR?
Evet, Ali Bardakoğlu ve M. Öztürk, bu iddialarıyla acaba neyi hedefliyor olabilirler?
- Kur'an (haşa) metin / kitap değil, sadece bir 'hitap' ise, o zaman bu hitabın muhatapları sadece hitabın yapıldığı zaman ve mekanda hazır bulunan şahıslar olur. Bu yaklaşım da 'tarihselcilik' fitnesini çağrıştırır. Yani bu iddianın satır aralarından Kur'an'ın evrensel değil, tarihsel olduğu mesajını okumanın önünde bir engel yoktur.
- Kur'an (haşa) sadece bir 'hitap' ise, -ortada Kur'an-ı Kerim diye bir 'metin / kitap' olduğuna göre- demek ki bu metin / kitap sonradan kaleme alınmıştır. Tabiatıyla bunu yazdıran da Hz. Peygamber (s.a.v.) olmuş olur (!) Nitekim yukarıda yer verilen Watt'ın iddialarının ağırlık merkezi de buydu. Ve Mustafa Öztürk de bunu açıkça söylemektedir. Böyle bir iddia karşısında arş titrer, kainat mateme bürünüp ağlar. İlim ve insaf iflas eder. Yazıklar olsun!
Bunun Mekkeli müşriklerin Kur'an hakkında söyledikleri 'esatirü'l evvelîn / öncekilerin masalları' sözünden ne farkı vardır? Bunu iddia edenler korkunç bir akaid ihlali yaptıklarını, dolayısıyla da ebedî felakete doğru sürüklendiklerini bilmelidirler.
- Kur'an metin değil hitaptır iddiasıyla ulaşılmak istenen hedeflerden biri de şudur:
Kur'an'ın kitap olmaktan çıkarılması, onu hayalî bir mevhum haline getirir. Böyle olunca da üzerine bir hüküm bina edilemez. Müşahhas bir mesnedi, bir metni olmayan kanun olur mu? Elbette olmaz. İşte Kur'an da (haşa) eğer bir metin / kitap değilse, artık onun helalinden, haramından, emrinden, yasağından, müeyyidesinden, cezasından, bağlayıcılığından vs. bahsetmeye imkan kalmaz. Dolayısıyla (haşa) kuşa çevrilmiş böyle bir dinden 'tek hak din' diye bahsetmenin bir inandırıcılığı, bir kıymeti de olmaz. O artık, hak - batıl ayrımının kalktığı bir vasatta (haşa) 'dinlerden bir din' haline gelmiş olur. Zaten yapılmakta olan da budur.
Bu yorumların hiçbiri zorlama değildir. Ortaya atılan iddiadan bu sonuçları çıkarmamızın önünde akıl ve mantık kuralları çerçevesinde hiçbir engel yoktur.
Tam tersi, bunca röportaj, kitap, makale, konuşma vs. ve bütün bunların birlikte değerlendirilmesiyle zuhur eden bütünlük ortada iken, 'Yok canım, öyle demek istenmemiştir, öküz altında buzağı aramamak lazım' demek laf u güzaftır. Çünkü atalarımızın dediği gibi 'Sözün tamamı deliye söylenir.'
Onun için aklî melekeleri yerinde olan herkes, burada kastedilen mananın 'Kur'an'ın Allah kelamı olmadığı' mesajı olduğunu hiç tereddüt etmeden anlar.
Bu hilelerinizi akl-ı selim olanlara yutturamazsınız.
IV- AKAİD KİTAPLARIMIZ NE DİYOR?
Bilindiği üzere Allah'ın Kitabı Kur'an-ı Kerim lafız ve mana olarak bir bütündür ve Allah kelamıdır.
Akaid kitaplarımızda Kur'an'ın lafız (metin) ve mana bütünlüğüne nasıl vurgu yapılıyor, bir bakalım:
'İslam'ın en temel kaynağı olan ve şer'i delillerin başında gelen Kur'an-ı Kerim, 'Rasulüllaha (s.a.v.) indirilen, Mushaflarda yazılı olan ve ondan bize tevatür yoluyla naklolunan kitap' şeklinde tarif edilmiştir. Kur'an lafız ile mananın ikisi olup kıyamete kadar geçerlidir.' (Serahsî, Usulü's Serahsî, I, 279-83.)
… Kur'an-ı Kerim 'Şüphesiz onu biz indirdik ve onu mutlaka koruyacağız' (Hicr: 9.) ayetinde beyan edildiği şekilde Allahu Teala'nın muhafazasında olup, tebdil ve tahriften korunmuştur. O baştan itibaren hem vahiy katipleri tarafından yazılarak hem de Müslümanlar tarafından ezberlenerek muhafaza edilmiştir. (...) Kitap ve Sünnet'i, Kitap ve Sünnet olması itibariyle reddetmek küfürdür. Onun nasslarının zahirî manalarına bağlı kalınması, dinî bir mecburiyet olmadan tevillerle başka manalarda kullanılmaması gerekir… ( Taftazanî, Şerhü'l Akaid, s: 190.)
Nazil olan ayetler daha baştan itibaren yazılıp sahabenin kayda değer kısmı tarafından tamamı ezberlendiği gibi, sahabilerin her biri Kur'an'ın bir kısmını mutlaka hafızasında tutmuştur. ( Bakıllanî, el- İntisar li'l- Kur'an, s: 64.)
Ayrıca Kur'an-ı Kerim'in nazil olan kısmı her Ramazan Hz. Peygamber tarafından Hz. Cebrail'e mukabele tarzında okunmuştur. Kur'an-ı Kerim ayetlerinin tam ve doğru bir şekilde muhafazasında ve sonraki nesillere sağlıklı bir şekilde nakledilmesinde önemli olan bu usul, Hz. Peygamberin vefat edeceği senenin Ramazan ayında Hz. Peygamber ile Hz. Cebrail arasında iki kez tekrarlanmıştır. (Buhari, Bed'ü'l- Vahy 5, İsti'zan 43; Müslim Fezailü's - Sahabe 98 – 99.)
Kur'an-ı Kerim'in lafzı bu şekilde muhafaza altına alınıp sonraki nesillere sahih ve güvenilir bir şekilde intikali sağlanmıştır. Ayrıca Rasulüllahın ayetleri tefsir ve ihtiva ettikleri hükümleri tatbik etmesi ve bunları binlerce sahabeye öğretmiş olması, sonradan ortaya çıkacak olan yanlış anlayış ve uygulamalara mani olmuştur. (Bakıllanî, a.g.e., s: 77.)
Hz. Peygamberin (s.a.v.) Sünnetinin bu özelliği, Kur'an'ın sadece lafzının değil, ihtiva ettiği mana ve hükümlerinin de tahriften uzak bir şekilde muhafazasını ve sonraki nesillere ulaştırılmasını sağlamıştır.' [8]
NETİCE
Lafazanlıkla İslam'ın temel kaynağı üzerinde tahrif ve tahrip yapmak isteyenlerin, bu gerçekler karşısında nasıl rezil oldukları ortadadır.
Önceki yazılarımıza atıfla söylüyorum; 'mucize' diyerek mucizeyi inkar eden, 'cihad' diyerek cihadı itibarsızlaştıran, 'Mehdi' diyerek bunun dinde yeri olmayıp mitoloji olduğunu söyleyenlerin, 'Kur'an' derken ne yapmaya çalıştıkları artık izahtan vareste olsa gerektir.
[1] https://www.ahmetgelisgen.com/Makale-Detay.aspx?ID=183#2022082746
[2] Ali Bardakoğlu, 'İslam Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme', KURAMER Yayınları, Ekim 2016, s: 61.
[3] a.g.e, s: 62.
[4] a.g.e, s: 63.
[5] a.g.e, s: 63.
[6] https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/Kur'an-hem-ilahi-hitaptir-hem-de-kelamullah-olan-kitaptir/602496
[7] https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/Kur'anin-yazili-metin-ve-kitap-olusuna-nicin-karsi-cikiyorlar/604071
[8] İslam'ın -Ehl-i Sünnet'in- İtikad Esasları, Doç. Dr. Hasan Gümüşoğlu, s: 160- 161.