Yüzümde hep tatlı bir tebessüm olsa da kalbim de hep bir hüzünle dolaşıyorum. Belki siz buna maske diyeceksin, ama ben insan olmamın gereği diyorum. Çünkü insan olmanın ağırlığını tüm hücrelerimde sonuna kadar hissediyorum.

Yüzümde hep tatlı bir tebessüm olsa da kalbim de hep bir hüzünle dolaşıyorum. Belki siz buna maske diyeceksin, ama ben insan olmamın gereği diyorum. Çünkü insan olmanın ağırlığını tüm hücrelerimde sonuna kadar hissediyorum. İçimdeki bu ağırlığın yüzüme yansıma şeklinin de bu tatlı tebessüm olduğuna inanıyorum. Hassas bir kalbe sahip olanların hep güler yüzlü olduğunu biliyorum.

İnsan kadar yükü ağır bir canlı var mıdır ki yeryüzünde inanın bilemiyorum. Ne büyük bir yük aslında insan olabilmek. İnsan unvanını taşıyabilmek. İnsan kalabilmenin şuurunda olup, şu geçici dünyanın her an farkında bir hayat sürerek ömrümüzün hakkını tam anlamıyla verebilmek, öylesine ağır bir yük ki.

İnsan neydi? sorusunu sormaktan kendimi hiç alamıyorum. Etten kemikten kandan organlardan oluşan, duygulara düşüncelere sahip, yiyen içen gezen dolaşan kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yaşayan bir varlıktan mı ibarettik sadece. Biz bu dünyaya yaşamak için gelip, yaşayıp giden bir canlı mıydık ya da! Dünyadaki bunca debdebe, curcuna, şatafat, izzeti ikram sırf bunun için mi? Biz sadece kendimiz için yaşayalım diye mi verildi bu hayat bizlere!

Sesli soruyorum istisnasız insanım diyen hepimize, yoksa ne farkımız kalıyor ki diğer canlılardan akıl ve onun ürünü düşünmenin dışında? Aynı yaşam aynı hayat tarzı olduktan sonra değil mi? İnsanlığımızı gereğince kullanmadıktan sonra ne önemi var ki insan doğmanın. İnsan olmakla, yaratılmışların en şereflisi olmakla devamlı övünüp durmanın ne manası var ki. Söyler misiniz?

İnsanı hakikatte insan yapan etrafına, çevresine, insana, tüm canlılara duyarlı olması değil de nedir ki? Ne yazık ki bu çağdaki en büyük yitiğimiz:'Duyarlı olmak'! Bir başkasının derdiyle dertlenebilmek, sevincini büyütmek acısını azaltmak, yok mu bir al uzatan demeye fırsat bırakmadan ihtiyacı olan her canlının yanında bitivermek. Öyle eksiğiz ki. Hepimiz benlik mücadelesi içinde eriyip gidiyor, en kıymetlimiz olan zamanımızı boşa tüketiyoruz. İnsan, kendine değer katarken insanlığa ve dünyaya değer katabilmek, bu dünyadan göçüp gidene kadar Yüce Yaratanın emrettiği güzel ve kalıcı izleri bırakabilmek, O'nun yeryüzündeki en önemli gözlemcisi ve temsilcisi olabilmek için var olmuşken sadece kendisi için yaşamaya devam ediyor. Bu gerçeklikten koparak kendi sahte dünya saltanatında büyüklük ve kibir taslıyor. Ama şunu hep unutuyor ki, kendisi için düşünürken başkaları içinde düşünebilmek, kendisi için yaşarken başkaları için de yaşayabilmektir, insanı insan yapan!

İşte bu yüzden ağırdır hakikatte insan olmanın yükü! Sadece kendini düşünmez, yolda yürüyen karıncanın dahi sıkıntısını hep içinde hisseder. Haksızlığa uğrayanların, adalet arayanların, sıkıntı yaşayanların, çaresiz kalanların, zor durumda olanların yükünü de taşıyabilmelidir insan, taşıyabilmelidir ki insan olmanın hakkını verebilmiş olsun. Yoksa çağımızdaki gibi boş vermişlik hali, umursamaz tavırlar, uzaktan seyretmeler, bananecilikler, yükün altından kaçmalar, bencilce yaklaşımlar, acımasızca çevredeki imkanları ve insanları kullanmalar, sorumsuzca doğayı kirletmeler, bize insan doğsak da insan unvanını asla kazandırmaz.

İnsan doğmak bir seçim değildir, ancak insan kalmak ya da kalmamak bir seçimdir. Biz neyi seçersek onu yaşayacağız. Madem insan kalmak bize bağlı, o halde bunu hak etmek için gayret göstereceğiz ki yaratılmışların en şereflisi diye övünmeye de hakkımız olsun.

Elbette bu dünya böylesine insan unvanını sonuna kadar hak edenler için yıpratıcı, bunaltıcı, acımasız, zor ve hakikaten de zindan olacaktır.

Böylesi hassas kalp taşıyanlar için nasıl zindan olmasın ki.

Sadece kendisini değil ki dünyaları taşıyor içinde.

Böylesi bir kalp nasıl hüzünlü olmasın ki.

Böylesi hüzünlü bir kalp nasıl duyarlı olmasın ki.

Elbette böylesi bir kalp yüzlerimizi güldürecek.

Aslında biz onu gülmek sanıyorken, kalpteki hüzün tohumu yüzlerde tebessüm olarak açıyor. Bilmiyoruz.

Sevgi ve muhabbetle.